Bilindiği gibi; Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanlarının 17 Aralık 2004 tarihli Zirvesinde aldığı karar doğrultusunda 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’da yapılan Hükümetlerarası Konferans (HAK) ile Türkiye resmen AB'ye katılım müzakerelerine başlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti 2005 yılından beri üyelik müzakereleri sürdürmesine rağmen bu süreç zaman zaman akamete uğramaktadır. Her ne kadar AB Komisyonu her yıl İlerleme Raporları yayınlayıp müktesebata uyumda eksiklik ve terslikleri bildirmiş olsa da AB ve AB’deki hegemon güçler Türkiye’yi üyeliğe almakta isteksiz olduğu izlenimi vermektedirler. 

İnkâr edilemeyecek şekilde Sovyetler Birliği’nden kopan ülkeleri üyeliğe kabul etmekte AB’nin gösterdiği tolerans ve iyi niyet yaklaşımı Türkiye için ortaya konmamış ve konmamaktadır.  Bunun temel sebebinin Türkiye’nin ekonomik ve nüfus gücünün AB’yi ve oradaki etkin güçleri ürküttüğü ve dolayısıyla Türkiye’ye “MIŞ” gibi davrandığı kolayca anlaşılmaktadır.

AB’nin gerçek niyetinin idrakinde olan ve süreci de koparmak niyetinde olmayan Türkiye, alternatifsiz olmadığını göstermek ve konjonktüre uygun stratejik önemi olan diğer ekonomik ve siyasi bloklarla dirsek temasını sürdürmektedir. Bunların başında gelen ise kısa adı BRICS olan örgüttür.

2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin "BRIC" grubunu oluşturdu. Güney Afrika 2010 yılında katılarak "BRICS" oldu. Grup, dünyanın en önemli gelişmekte olan ülkelerini bir araya getirerek, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'nın daha zengin ülkelerinin politik ve ekonomik gücüne meydan okumak için tasarlandı. Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren üye olmaya davet edildi. BRICS ülkeleri arasında Çin ve Rusya gibi büyük dünya güçleri yanında Güney Afrika ve Brezilya gibi kıtalarında etkili olan ülkeler yer alıyor. Genişletilmiş grubun toplam nüfusu yaklaşık 3,5 milyar veya dünya nüfusunun %45'idir. Üye ekonomilerinin toplam değeri ise  28,5 trilyon dolardan fazla - küresel ekonominin yaklaşık %28'idir (https://www.bbc.com/news/world-66525474; https://infobrics.org/page/history-of-brics/).

Hatırlanacağı gibi; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2018'de özel davetli olarak katıldığı BRICS zirvesinde Türkiye'nin de üyelikle ilgilendiğini belirtmişti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise, "İlişkimiz var, görüşmelerimizi, müzakerelerimizi yapıyoruz üye ülkelerle. Çünkü onlar da şu an bir evrim sürecindeler" demişti.  Konuya ilişkin Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Haziran 2024'te yaptığı açıklamasında, Türkiye'nin üyeliğine ilişkin, "Birliğin kapılarının açık olduğunu biliyorsunuz. Belirli kriterler var, bunlar ülkelerin bir elitler kulübüne değil, karşılıklı saygıya dayalı birliğe üye olma arzusuyla uyumlu olmalıdır" ifadelerini kullanmıştı. İçinde bulunduğumuz Ekim 2024'te, Rusya'da yapılacak BRICS zirvesinde topluluğun genişlemesine yönelik önerilerin görüşülmesi bekleniyor (https://tr.euronews.com/2024/09/02/turkiye-bricse-katilmak-icin-aylar-once-resmi-basvuruda-bulundu-iddiasi).

Yukarıdan da anlaşılacağı gibi; Türkiye BRICS’e yaklaşmakla sadece AB’ye mesaj vermemektedir. Ayrıca, küresel ekonomi yanında siyasi mutlak güce sahip olan BRICS’e Türkiye’nin üyeliği fevkalade stratejik öneme haizdir. Şöyle ki; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM’de devamlı vurgu yaptığı ve politik doktrin haline gelen “Dünya 5'ten büyüktür” söyleminin bazı muhatapları aynı zamanda BRICS üyesidir. BMGK’nin veto hakkı olan 5 daimî üyesinden Çin ve Rusya aynı zamanda BRICS üyesidir.

Sonuç olarak; Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC için BRICS, ekonomik olmaktan ziyade siyasi açıdan stratejik öneme haizdir. Anavatan ile birlikte yürüttüğümüz “egemen eşit” ve “uluslararası eşit statü” temelli yeni siyasetimiz ütopik denecek kadar BM parametreleri ile örtüşmemektedir. Ancak, reel politik gereği bu parametrelerin artık çözüm üretemeyeceğinin idraki ve değişimi elbette veto hakkı olan süper güçlerin inisiyatifi ile mümkün olabilecektir.