Kıbrıs sorununa ilişkin BM tarafından düzenlenen zirveler arasında sanıyorum en umutsuz ve göstermelik olanı bugün Cenevre’de gerçekleşecek olandır.
Gitmeden sonucu belli olan böylesi sözde bir zirve herhalde gerçekleşmemiştir.
BM arabuluculuk misyonunu maalesef adeta kahvehanede iskambil masasını ayarlayıp oynayanları sadece seyretmekle sınırlı görürken üzerine düştüğünü yaptığı izlenimi vermek için Cenevre ve ABD gibi yerlerde zirve düzenleyerek ‘mış” gibi yapmaktadır. Özellikle Crans Monta’da federatif yapının temel parametrelerden biri olan siyasi eşitliğimizi daha tanımayan Kıbrıs Rum Yönetimine BM uyarıda ve gerekli motivasyonda dahi bulunmamıştır.
Teorik açıdan yaklaşıldığında Arabulucu müzakerelerdeki görüşme ve iletişim teknikleriyle, tarafların ortak bir zeminde buluşmalarını amaçlar Müzakere teorileri açısından Kıbrıs sorununa çözüm için kanaatime göre BM’nin üstleneceği misyon ‘Sorun Çözücü Yaklaşım’ olmalıdır.
Sorun Çözücü Yaklaşımın ana hatları Fisher ve Ury tarafından ortaya konulmuştur. Müzakerenin konusu taraf menfaatlerine odaklanmak, her iki taraf için de kazanma ortamı yaratmaktır. Sorun çözücü müzakere yaklaşımları işbirliğine dayalıdır. Amaç tarafların umduklarından daha az şeyle tatmin etmek değildir, her iki tarafın da menfaatine uygun çözüm bulmaktır. Bu yöntemin en başarılı uygulama biçimi Harvard Müzakere Projesi (Harvard Negotiation Project)dir.
Harvard Müzakere Projesi kısaca BATNA (Best Alternative to a Negotiated Agreement) olarak isimlendirilen müzakere edilen anlaşmaya en iyi alternatif ölçüsü esas alınır. Yani sorunun müzakere ile çözülememesi halinde karşılaşılacak sorunlar sıralanır. “Müzakere ile sonuç çok daha iyi hale getirilebilir” BATNA’nın ana mesajıdır. Müzakerenin her iki tarafı için ayrı ayrı en iyi alternatifler çıkabilir, bu durumda müzakere yapacak olanların koşulları algılama yetenekleri müzakerenin çözümünde etkili olacaktır.
Arabuluculuk kavramı çerçevesinde ise BM Çözüm Arabuluculuğu (Settlement Mediation) ve/veya Arif Arabuluculuk (Wise Counsel Mediation) yaklaşımlarını sergilemelidir. Dolayısıyla, arabulucu olarak BM taraflar arasında çözüm ve anlaşmayı teşvik edecek şekilde müzakereleri yürüterek adil oturumlar, etkili uyuşmazlık yöntemi ve uzun süreli menfaate dayalı çözümlerle adalete ulaşmayı aktif olarak teşvik etmelidir.
BM’nin arabuluculuğu sadece tarafları dinlemek ve seyretmekten ibaret olduğu için Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’a özel temsilcisi Maria Angela Holguin, Kıbrıs sorununa ilişkin taraflar arasında ortak zemin olmadığını raporlayarak sözde görevini başarıyla tamamlamıştır.
Yukarıdan da anlaşılacağı gibi; kuvvetle ihtimal bugün Türk tarafı ‘uluslararası eşit statü” ve ‘egemen eşitlik ’ten geri adım atmayacağını tekrarlarken, Rum Yönetimi ise avantajlı olduğu ve Kıbrıs Türk tarafını köşeye sıkıştırdığını düşündüğü sözde federatif çerçevede Crans Monta’da kalınan yerden devam edilmesi gerektiğini zırvalayacaktır.
Günün sonunda herkesin tahmin ettiği gibi; BM taraflar arasında ortak zemin olmadığının tekrar altını çizerken ümit edelim ki, iki tarafın da sınır kapılarında ezgi çekmelerine son verecek yeni geçiş kapılarının ve kolaylaştırıcı önlemlerin gündeme gelmesi için BM nezdinde ortak irade ortaya konsun.