Türk Milleti sine-i millet kavramı ile ilk olarak Mutafa Kemal Paşa sayesinde tanışmıştır. “Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak, Yunan ve Ermeni emellerine baş eğmemek için açılan millî mücadele uğrunda” her türlü fedakârlığı göze alarak yola çıkan Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişliği görevinden alınıp, askerlikten çıkartılacağını öğrendiğinde hiç tereddüt etmeden, kendi ifadesiyle “pek âşığı olduğu askerlik mesleğinden” istifa ederek milletin sinesinde bir fert olmuştur. Mustafa kemal Atatürk’ün, 8 Temmuz 1919'da Erzurum’da askerlik mesleği ve görevinden istifa ederken verdiği karardır. Kendi deyimiyle: "sine-i millette bir ferd-i mücahit (milletin bağrında bir mücahit kişi) olarak çalışmak üzere" istifa etmiştir.
Sine-i millete dönmek, özünde siyasi ve kurumsal bir tutumdur! Öyle ki halkın sinesine dönme isteği ve iradesini gösterenler içinde bulundukları kurumları ve yapıları artık ahaliyi temsil etme yeteneğini kaybetmesinden ötürü top yekûn o makamları terk etmedir! Dahası halkın sinesine dönme arzusu aslında halkın vicdanına seslenme ve yeni bir adalet çağrısı yapma yolu olarak düşünülmektedir. Ülkemiz kurumları içerisinde de en son örneğini Halkın Partisi Başkanı Kudret Özersay Meclis’i terk etmek suretiyle halkın vicdanına yönelmek istemiş ve Meclis’teki statükoya karşı çıkışı geniş kalabalıklara şikâyet etmek istemiştir.
Halkın Partisi, ülkede giderek daha da yoğun şekilde yaşanan demokrasiye aykırı, halk iradesini görmezden gelen uygulamalara karşı sessiz kalmamak, demokrasiye ve devlete sahip çıkmak, halk iradesine ve bağımsızlığa aykırı uygulamalara karşı bir tepki vermek, Kıbrıs Türk halkına yaşatılan demokrasi bunalımlarının normalleştirilmesini kabul etmemek için 2022 Mayıs itibariyle sine-i millet kararı almıştır.
Gerçek anlamda dürüst, samimi ve cesaretli bir şekilde sine-i millete giden bir parti Cumhuriyet Meclis’inde kendisine verilen muhalefet görevinden vazgeçtiğini/istifa ettiğini ve bu çerçevede her türlü kazançtan feragat ettiğini beyan ve taahhüt etmektedir.
Sine-i millete gittiği şeklinde kahramanlık yapan bir parti tüyü bitmemiş yetimin hakkı yenerek toplanan vergilerle yapılan devlet katkısını hak etmeden kasasına atmayı kabul etmeli midir?
Yasal olduğu bile tartışılır olan hak edilmeyen bir katkıyı kabul etmek hiç kuşkusuz ne meşru ne vicdanı ne de ahlakidir. Ne yaman çelişkidir ki, tüyü bitmemiş yetimin hakkını kasasına atan bir parti yolsuzlukla mücadele adı altında söyleşi düzenlemektedir.
Sine-millete giderek meclisten çekilen ve geriye kalan iki milletvekilinin de istifa ettiği bir parti fiilen mecliste yokken Mecliste Temsil ediliyormuş gibi; 2025 yılında Devletten aldığı/alacağı yaklaşık 16 Milyon TL’yi kasasına atacaktır.
Sonuç olarak; yasallığı dahi tartışılacak şekilde sözde sine-i millete giden bir partinin mecliste temsil ediliyormuş gibi verilen devlet katkısını kasasına atması erdemli bir davranış olarak değerlendirilemez. Ayrıca, fedakârlık yaptığı kisvesi ile milletvekilliğinden istifa ederek daha yüksek maaşla eski göreve dönülmesi ve Meclisteymiş gibi devlet katkısı alınması olgusunu sine-i millet olarak adlandırmak Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile özdeşleşen bu kavramın ruhuna ve muhteviyatına gölge düşürmektedir.