Kıbrıs Türk siyasi kültürünün karakteristik özelliği haline gelen tavırlardan biri hiç kuşkusuz iktidarda iken patronaj sisteminin gereği palyatif kararlar alan siyasi partiler muhalefete düştüğü zaman planlı ekonomi, planlı üretim gibi söylemleri dillerine pelesenk etmeleridir.

Ülkemizdeki gerek iktidarın gerekse muhalefetin plan, program ve protokol uygulamadaki başarısızları bakımından pek birbirlerinden farkı yok gibidir. Şu atasözü bu durumu çok iyi özetlemektedir: “Tencere Dibin Kara, Seninki Benden Kara”.

Bugün muhalefette olduğu için kulağa hoş gelen plan ve programa devamlı dem vuran muhalefet geçmişte takvimli olarak hazırlayıp güven oyu alan hükümet programına dahi riayet etmemiştir.  Buna ilaveten hazırlayanlar arasında kabinedeki iki bakanın da bulunduğu “Kayıt Dışı Ekonomiyi Önleme Eylem Planı”nı hükümette iken Bakanlar Kurulundan geçirmesine rağmen o dönemin iktidarı bugünün ise ana muhalefeti uygulamaya gelince savsaklamıştır.

CTP hükümetlerinin geçmişteki vukuatlarından bir diğeri ise imzaladıkları protokolü reddetmeleri olmuştur. Şöyle ki, protokollere karşı olduklarını ve protokol imzalamadıklarını iddia ederken o dönemin ismiyle T.C Yardım Heyeti CTP hükümeti adına parafe edilen protokolün bir örneğini resmi internet sitesinden yayınlamıştı.

Protokolleri imzalamada en hevesli görülüp Anavatana devamlı methiyeler düzen UBP hükümetlerinin de fiiliyatta CTP’den pek farkı bulunmamaktadır.

Daha önce de bu köşemde yazdığım gibi; “Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki yardım ilişkisi, 2001 yılından itibaren iki ülke arasında imzalanan üç yıllık ekonomik ve mali iş birliği protokolleri üzerine inşa edilmektedir”. O tarihten bugüne kadar karşılıklı iki ülke arasında imzalanan protokollerin temel amacı KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durmasına imkân verecek mali disiplinin sağlanması ve rekabetçi bir ekonomi yaratılması idi.

KKTC devletinin taahhüttü, teknik komitelerin devamlı izleme ve takibi ile kaynak akışında ön şart olmasına rağmen protokoller büyük oranda uygulanmamıştır. Bunun ise en bariz göstergesi protokollerdeki temel amaçların aksine 2025 bütçesinde mali disiplinsizlik zirve yaparken rekabetçi bir ekonomi hedefine hiçbir şekilde yaklaşılmamıştır.

Sonuç olarak; karşılıklı taahhütname, teknik heyetlerin izleme ve takibi ile kaynak akışı motivasyonuna rağmen protokolleri uygulamada gerekli ciddiyet ve özeni göstermeyen gelmiş geçmiş siyasi iradelerden Kalkınma Planını uygulamalarını beklemek hayalcilik olur. Kaldı ki, Kalkınma Planının uygulanabilir olması için entegre halinde yürütülmesi gereken Kalkınma Planı, Orta Vadeli Plan, Yıllık Program, Eylem Planları ile Bütçe süreci halen daha kurumsal, analitik ve yasal bir yapıya kavuşturulmamıştır.