Geçtiğimiz hafta 17 Mart günü Cenevre’deki zirve başlamadan önce yazdığım köşe yazısında birçok siyasi ve uzman gibi ben de zirvenin göstermelik olacağının altını çizmiştim. Ben bu öngörüyü haşa siyaset uzmanı veya falcı olduğum için yapmadım. Saraydaki danışmanların aksine pembe gözlük takmadan reel politikayı anlamaya ve kavramaya çalışırsanız olacaklar hakkında yeterli tüyo elde etmeniz mümkündür.
Öngörümüz bizi yanıltmayarak göstermelik geçekleşen Cenevre zirvesinde bir nevi dağ fare doğurmuştur. Zirve gerçekleşmeden taraflar beyan ettikleri duruşlarını değiştirmemiş, BM Genel sekreteri de bir önceki zirvede olduğu gibi iş ola sınır geçiş kapıları ve mayın temizleme gibi iş birliği çağrısı yaparak zirveyi kapatmıştır.
Konuya samimi yaklaşırsak; bu kadar masrafla sadece tatile yarayan Cenevre’de şov yapma yerine tarafların ara bölgede bir araya gelmeleri daha akılcı olurdu.
Neticede Cenevre’deki zirvede Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dünyanın tanıdığı ve meşru gördüğü devlet olmaya devam etmiş, KKTC insanın ise her türlü ambargolar altında yaşamaya mahkûmiyeti kaderi haline gelmiştir. KKTC değil egemen eşit, Kıbrıs Türk liderliğinin Kıbrıs İş Birliği Konseyi yapısı altında iş birliği yapma önerisini dahi Rum liderliği reddetmiştir.
Zirvede başarı diye yutturmaya çalıştıkları hususa ilişkin ne trajikomiktir ki; 51 yıldır mayınları ve mezarlıkları temizlemek için dahi iş birliği yapmayı başaramamış, iki toplumun faydasına olacak yeni sınır kapılarının açılması konusunda ise olası bir çözümün temel felsefesine aykırı olacak şekilde “ötekileştirme mülahazaları” ile mutabakata varılamamıştır.
Kıbrıs Türkü açısından trajikomik olan diğer bir husus ise Türki Cumhuriyetlerinde gözlemci statüsü alan KKTC vatandaşlarının bu ülkelere ya Türkiye Cumhuriyeti’nin ya da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin pasaportu ile gidebilmeleridir.
Kıbrıs Türkleri olarak birlik ve beraberlik içerisinde davamızı yürütmek bir yana dursun ilgili ve yetkili kişiler ile uzmanların açıklamalarının derlendiği tablodan da anlaşılacağı gibi; farklı paradigmaların etkisi altında Kıbrıs Türk elitleri zirve sonuçlarını dahi aynı mealde ne anlayıp ne de yorumlamaktadırlar.
.
YETKİLİ/UZMAN |
AÇIKLAMA |
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres |
2017’de Crans Montana Zirvesi’nden bu yana Kıbrıs sorununda hiçbir ilerleme olmamıştı. Bugün bir ilerleme kaydedildi. Yeni atmosfer oluştu. Adımlar planlanacak, teknik komite kurulacak, inanıyorum ki çok daha önemli konularda daha iyi gelişmeler yaşanacak. |
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Yunan Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetridis, |
Kıbrıs sorununun çözümü için ortak bir zemin bulunamadığını, ancak diyalog ve güven yaratma çabalarının sürdürülmesi gerektiğini vurguladı. |
Türkiye Cumhuriyeti (TC) Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli |
Cenevre'deki Kıbrıs konulu gayri resmi toplantıda, aralarında yeni geçiş noktalarının açılması, Ada’nın mayınlardan arındırılması ve güneş enerjisinden elektrik üretimi konularında ilerleme sağlanması üzerinde mutabık kalındığını bildirdi. |
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar |
Cenevre'de gerçekleştirilen genişletilmiş gayri resmi Kıbrıs konferansının tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada, "Yeni bir yaklaşım ve politika ile önümüzdeki adımlarla ilerleyebileceğimize inanıyorum" dedi. Kıbrıs’ta iş birliği kültürünün önemine değinen Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıs İş Birliği Konseyi kurulması yönünde bir öneri sunduğunu ancak Rum lider Hristodulidis’in bu öneriyi reddettiğini dile getirdi |
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis |
Cenevre’de düzenlenen Kıbrıs zirvesinin ardından açıklama yaparak, sonuçtan memnun olduklarını dile getirdi. |
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman |
Güven artırıcı önlemlere "işbirliği" demekte serbestsiniz elbette ama bunları kapsamlı çözümün yerine yerleştirmeye ve çözüm vizyonunun olmadığı koşullarda "iki devletin işbirliği" olarak lanse etmeye kalktığınız zaman kimseyi ikna edemezsiniz. Cenevre’de Genel Sekreter ve garantörler önünde Haspolat kapısı mı yoksa bu mu, gibi konuların konuşulmasının gereksiz olduğunu, bunların burada da halledilebilecek konular… |
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı |
“Cenevre görüşmelerinde kalıcı çözüm çıkmasa da enerji ve işbirliği konularında önemli adımlar atıldı. Bir sıfırdan büyüktür” |
Halkın Partisi Dış İlişkiler Sorumlusu Ahmet Tokatlıoğlu |
Kapsamlı çözüm müzakerelerine paralel olarak Evrimsel İşbirliği Modelinin benimsenmesi gerektir. |
Eski Dışişleri Bakanı ve Eski Baş müzakereci Özdil Nami |
Cenevre beklendiği gibi sonuçlandı. Statükonun devamından başka bir şey istemeyenler mutlu. Açıklanan GAÖ’lerin neredeyse tamamı geçmişte zaten gündemde olan konulardı. Bugüne dek o konularda bir sonuca gidemeyenler bundan sonra da bir şey yapamazlar. Boşuna bekleyip görelim demeye gerek yok ne olacağı belli. Bu arada madem konular bunlardan ibaretti, kapsamlı çözüm, garantiler masada değildi, garantörler neden oradaydı? |
Siyasi analist ve araştırmacı gazeteci Mete Hatay |
"Cenevre'den önemli bir adım atılacaktı da atılmadı" tavrı da neyin nesi? Medya hüzün dolu seslerle yankılanıyor, sanki oradaki görüşmeden kapsamlı bir çözüm anlaşması çıkacaktı! Gerçekten şaşırmanıza şaşırdım. Ne bekliyordunuz?” diye sordu. |
CTP Güzelyurt Milletvekili Armağan Candan |
Ve yine yeniden iki toplum arasında güven yaratıcı önlemlere döndük. O kadar laf, Türkiye ve Yunanistan'ı da kapsayacak işbirlikleri sözleri, enerjiler, elektrikler, gazlar, 3D'ler, eşit egemenler. Öyle olmadı tabi. Neyse en azından 4 yeni kapı açmaya ikna oldular (hangi kapılar olduğunu Kıbrıs'ta konuşacaklarmış). Bunun için dahi ta İsviçre'ye götürülmeleri gerekti. Bu ikiliden daha fazlası beklenemezdi zaten |
TDP Dış İlişkiler Sekreteri Mine Atlı |
“Bize TDP olarak büyük rol düşüyor. Konu, güven artırıcı önlemler kapsamında tartışılmak isteniyor. İki devleti savunan bir anlayışla sürece dahil olunması bile Türk tarafında bir başarı olarak değerlendiriliyor” |
Parti Meclisi (PM) Üyesi, Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı Mehmet Harmancı |
“Tüm Kıbrıslılar için üzüntü verici bir durum. Kıbrıslı Türkler bu süreçten en çok etkilenen toplumdur. Ortada kaydedilmiş bir gelişme ya da ortaya konan somut bir durum yok. Maalesef uluslararası hukuktan kopuk, insan hakları ihlallerinin her gün yaşandığı bir ülkede, içi boş kurumlarla kapana sıkışmış bir noktadayız. Mevcut statükoyu en çok bozmak isteyen biz olmalıyız. Umarım aklımızı başımıza alır ve kapsamlı çözüm müzakerelerine yeniden döneriz. Uyutuluyoruz, uyanmalıyız” |