ÖYKÜ: AYLA Kahraman- ÇOK ÜŞÜRÜM (Kurgudur)

      “Adımı sorma. Sadece beni dinle. Madem doktorsun. Dinle ve bana bir çare bul. Ben var ya. Üşürüm. Bak temmuz ayı geldi ama ben üşürüm. Neden üşürüm doktor?”

      “Ben doktor değilim. Psikoloğum.”

      “Neysen ne… Ya ben niye üşürüm? Bak üstümdeki paltoya. Çı­karırsam tir tir titrerim doktor.”

      “Kızım, ben doktor değilim. Psikoloğum, gelme nedenin...”

      “Ya doktor… Seninki de dert mi? Allahasen, doktormuşsun ya da psikolog… Bir çare isterim senden. Ben üşümek istemem. Hiçbir doktor bulamadı çaresini. Seni anlattılar… Bir görüneyim dedim. Sen bilir misin temmuz sıcağında paltoyla dolaşmayı? Bir çare bul, doktor…”

      “Peki. Ne zaman üşümeye başladın?”

      “Kendimi bildim bileli üşürüm. Galiba, sekiz-on yaşlarınday­dım. Okullar kapanmıştı ve karnem pekiyiydi. Haziran ayıydı. Eve geldim. Kan ter içinde, koşmuşum okuldan eve kadar. Karne elimde. İnce bir naylon dosyanın içinde. Hatırlarım. Kayıyordu elimden, avuçlarım terledikçe. Galiba sınıf birincisi mi, ikincisi mi ne olmuştum? Tam hatırlamam. Evde annem ve babam. Kardeşim Yusuf daha küçük. Altına bez bağlandığı zaman. Ben paldır küldür daldım sofaya. Karnemi verdim babama. Bir baktı ve “Geri zekâlı, bedenden sekiz mi aldın?” dedi. Of, bir tokat çarptı suratıma, yere devrildim. Yusuf ağlamaya başladı. İşte o zaman üşümeye başla­dım.”

      “Ne hissettin, o anda?”

      “Ne bileyim. Yusuf ağlayınca şaşırdım birden. Zaten bir tokat daha yedim. Çocuğu ağlattım diye.”

      “Peki sonra?”

      “Geri zekâlı’ dedi, babam bana. ‘Annene çekmişsin. Geri zekâ­lı’ Ama annem bir şey demedi. Sanırım korktu.”

      “Peki, o zamandan beri hep üşüdün mü?”

      “Yok. Lisede iken, Recep’le arkadaş olmuştum. Matematiği an­lamıyormuş. Teneffüslerde, çalıştırırdım onu. Sonra ben onu sev­dim. O da beni sevdiğini söyledi. O zaman çok ısındım. Aylardan şubattı ve ben çok ısındım. Paltomu giymedim. Annemin ördüğü ince hırka bile fazla gelirdi bana.”

      “Sonra?”

      “Ben üniversite sınavına girdim. Çok kolaydı ve ilk tercihim olan hukuk bölümünü kazandım. Recep tutturdu: ‘Gidemezsin’, dedi. ‘Biz evleneceğiz,’ dedi. Neyse, babam da ‘Kız kısmı okumasa da olur. Ele masraf olur, madem isteyeni var, verelim,’ dedi.”

      “Bu kadar çabuk mu vazgeçtin okumaktan?”

      “Doktorum, babam kanundur benim. O ne derse o olur. Zaten Recep de inşaat şirketine girmişti. Para kazanıyordu yani. Annem hiç karışmadı. ‘Sen bilirsin,’ dedi. Recep çok ısıtıyordu beni. Ya­nıma geldiğinde, ateş basardı bana. Okumasam da olurdu zaten. Recep vardı nasıl olsa. Evliliğimizin ilk yıllarında hiç üşümedim. Sonra nasıl olduysa, ısınmamaya başladım. Üşümüyordum ama ar­tık sıcak da hissetmiyordum. Bu arada oğlumuz Hasan doğdu. Re­cep çok mutlu görünüyordu. Hasan büyüsün biraz, bir de kızımız olsun dedi. Hasan iki yaşında var yok ben gene gebe kaldım. İçin için dua ettim, kız olmasın diye. Kız olursa o da benim gibi olur diye korkuyordum. Ya o da hep üşürse?”

      “Ama o sırada üşümüyordun değil mi?”

      “Üşümüyordum doktorum. Ama ısınmıyordum da. Bütün du­alarıma rağmen kızım doğdu. Ardından Recep, işsiz kaldı. Babam demesin mi, ‘Kızın uğursuz geldi, doğmaz olsaydı’ diye. Çok ağrı­ma gitti. Minicik bebek, koskoca inşaat şirketini iflas ettirebilir ve babasını işsiz bıraktırabilir sanki. Kızıma annemin adını verdim. Narin. Ama babam hiç adıyla çağırmadı kızımı. Bunca yıldır, hâlâ ‘uğursuz,’ diye çağırır.”

      “Peki, tekrar üşümen ne zaman başladı?”

      “Narin bir yaşında var yok. Recep, başka bir inşaat şirketine kalıpçı ustası olarak girmişti. Gelirimiz fazla değildi ve ben çocuk­ları anneme bırakarak temizlik işlerine gitmeye başladım. Recep’in geliri dördümüze yetmiyordu anlayacağın. Neyse, biraz destek olmak istedim. Oldum da. Elimdekini hiç saklamadım, hep Rece­bimin eline verdim. Recep çok üzülürdü işe gitmeme. Ama başka çaremiz yoktu anlayacağın.”

      “Peki üşümen?”

      “Babam bana ‘Hizmetçi,’ demeye başladı. Kızıma ‘Uğursuz’, bana ‘hizmetçi’. Ne çok ağrıma gitti, anlatamam. Karşı çıkmaya bile davranamadım. Ama gene de iyiydim doktorum. Babama aldırma­maya çalışırdım. Ta ki, Recep kumara alışana kadar. Bet diyorlar, duymuşsundur. Recep bet oynamaya başladı. Zaten ucu ucuna ge­çinebiliyorduk, evin içine yokluk giriverdi.”

      “O zaman mı üşümeye başladın?”

      “Hayır, doktorum. Bu bet denilen kumar, Recep’in huyunu suyunu değiştiriverdi. Recep’ten başka bir Recep çıktı sanki. Çok sinirli bir adam oldu. İşten kazandığımı eve harcamak istediğimde zorla elimden aldı. Kirayı ödeyemedik, çocuklara bakamadık. Bu da yetmezmiş gibi, Recep beni dövmeye başladı. Kaybettiğinde dövdü, para veremediğimde dövdü. İşten çıkıp betlere giderdi. Eve gelir beni döverdi. İşte böyle başladım tekrar üşümeye.”

      “Peki, bu durum ne zamana kadar devam etti? Yani Recep, hâlâ kumar oynuyor mu?”

      “Yok, tövbe etti. Ama bak neden tövbe etti, anlatayım. Annem bir yıldır hasta. Fena hastalıktan anlayacağın. Babam kumarcı bir adamın adam sayılmadığını, ondan -affedersin- bir halt olamaya­cağını söyledi ve beni ve çocuklarımı evine çağırdı. Aslında eve ve anneme bakmam için çağırdı. Aş yok, para yok mecbur kaldım. Ço­cuklarımla baba ocağına sığındım. Annem hasta, ölüm döşeğinde. Ona mı üzülürsün, yuvanı yıktığına mı, babanın aksiliklerine mi… Recep, tövbe etti. Geri dön diye yalvardı. Dönmek istiyorum ama babam kesin konuştu: ‘Dönersen bu eve bir daha giremezsin,’ dedi. Anam hasta, her an göç edebilir. Recep perişan, biz perişan. Bir Recebim vardı, beni ısıtan. Anlıyorsun değil mi, bu Temmuz sıcağında ben neden üşüyorum?”

      “Evet. Yalnızsın.”

      “Doktorum, annemi bu durumda bırakamam. Recebime kavu­şamam. Ama üşümelerim de arttı. Ne yapayım ben?”

      “Üşümenin geçmesi için hem Recep’e hem de annene ihtiyacın var.”

      “Doğru. Ama biri varsa, öbürü yok. Kolum kanadım kırık dok­tor.”

      “Annen ve eşin arasında tercih yapma seçeneğinin dışında bir yol düşünmen gerek?

Üşümemenin yolunu öğrenmelisin.”

      “Biliyorum Doktorum… Recep eski Recep’se üşümem bitecek. Eski Recep gelmiş gibi ama… ya beni yanıltırsa? Annemi bu halde bırakıp gidebilir miyim Doktor?”

      “Orta yolu denemeyi düşünsen?”

      “Nedir ki orta yol?”

      “Yuvana dönsen ve annenle ilgilenmeye devam etsen?”

      “Babam kesin konuştu doktor. Eve almaz beni bir daha. Anama nasıl bakarım o zaman?”

      “Peki…”

      “Üşümem bitsin diye, anamın ölümünü mü bekleyeceğim Doktor?”

     “…”

     “Anladım… Üşümeye devam o zaman.”