KKTC’nin de defolarına rağmen demokratik rejimle yönetildiğini kabul ettiğimize göre, nihai sözün milli iradeye ait olduğunu başta siyaset yapanlar olmak üzere reddedemeyiz. Dolayısıyla, bu gerçeği hazmedemeyenlerin siyaset sahnesinde kesinlikle yeri olmamalıdır.

Temel referans noktamız olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk,  demokrasiyi “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”  sözüyle özetlemiştir. Bu söz, Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurduğu cumhuriyeti, halk egemenliğine dayandırdığını ifade etmesi olarak değerlendirilebilir. Egemenlik, hür olmak, yetki sahibi olmak, hâkimiyet sahibi olmak gibi anlamlara gelmekle birlikte siyasal anlamda egemenlik ise bir topluluğun veya bir devletin ülke üzerinde sahip olduğu yetkilerin tümü olarak açıklanabilir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, işte bu yüzden - kurduğu cumhuriyet açıkladığımız bu özelliklere sahip olduğundan- egemenliğin halka ait bir unsur olduğunu dile getirmek maksadıyla “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Demiştir (https://www.ataturkinkilaplari.com/beguha/158/egemenlik-kayitsiz-sartsiz-milletindir---anlami---aciklamasi.html#google_vignette).

Biz bunları zaten biliyoruz. Okan hoca işgüzarlık yaparak neden tekrar kaleme alıyor diye düşünebilirsiniz. Ancak, vereceğim mesajın kendini bu konuların uzmanı olarak lanse edip akademik titriye sahip olmasına rağmen maalesef halkın iradesini hiçe sayarak ihtiraslarına yenik düşen ve kendini Kaf Dağında görenlere yönelik olduğunu ifade etmek isterim.

Çok yakın bir geçmişte toplumun deneyimlediği gibi; seçilmiş kişilerce atanan bir şahsiyet cumhurbaşkanı olma sevdasına kapılmış ve ilk katıldığı seçimde hatırı sayılır oy almıştır. Ondan sonra parti kurmayacağını açıklasa dahi liderliğini yaptığı hareketi partileştirmiş ve genel seçime katıldığı 2018 yılında %17’lik oyla 9 milletvekili çıkararak dörtlü koalisyonda yer almıştır.

Seçim öncecisi topluma vaatte bulunduğu ve partisinin olmazsa olmazları diye sıraladığı başta temiz siyaset olmak üzere şeffaflık ve hesap verebilirlik, iyi yönetişim (kurumsal yönetişim) gibi ilkeleri kendine bağlı bakanlık ve kuruluşlarda hayata geçirme girişiminde dahi bulunmayan ve genelde algılandığı gibi kaprisleri ve siyasi ihtirasları yüzünden dörtlü koalisyon hükümetinin bozulmasına neden olan bahse konu şahsiyet neticede toplumun güvenine mazhar olamamış ve  demokrasinin gereği milli irade tarafından neredeyse kırmızı kart görerek 2002 genel seçimlerinde  oy oranı olarak % 6.68’e ve 3 milletvekiline gerilemiştir. Aynı şahsiyet 2020 Cumhurbaşkanlığı seçiminde dördüncü sırada yer alarak % 5.74 oy almıştır. Halbuki Cumhurbaşkanlığı seçimine ilk katıldığı zaman aldığı oy oranı % 21.25 idi.

Siyaset macerasında düşüşe devam eden akademik titriye sahip bu güzide şahsiyet kendi partisindeki gücü ve parti başkanlığını kaybetmemek için diğer milletvekillerini de sine-i millete gitmeye zorlamış, neticede bu iki milletvekilini de kaybederek bir nevi havlu atmış ve    çok da özgün ağırlığı varmış gibi milletvekilliğinden istifa ederek kadrosunun bulunduğu üniversiteye geri dönmüştür.

Halkın verdiği mesajı anlamak istemeyen bahse konu güzide şahsiyet yine hırslarına yenik düşerek masumiyet karinesi denen temel hukuk doktrinini dahi dikkate almayacak kadar nesnelliği yitirmiş ve kendisini aynı zamanda denetçi, polis, savcı ve yargıç pozisyonuna koyarak ortaya attığı iddialarla siyasi rakiplerini itibarsızlaştırmak için arsız, hırsız, yolsuz algısı yaratmaya çalışmış ve halen daha çalışmaktadır. Halbuki, dörtlü koalisyonda bulunduğu sırada yolsuzlukları ortadan kaldırmak için devamlı diline pelesenk ettiği şeffaflık, hesap verebilirlik ve iyi yönetişimi hayata geçirmek için söylemden öte ciddi bir adım atmamış ve yolsuzlukları önlemede en önemli aktörler olan Savcılık, Sayıştay Başkanlığı ve diğer denetim kurumlarını güçlendirmek ve özerkleştirmek için kılını dahi kıpırdatmamıştır.

Siyasi rakiplerine yolsuzluk ve usulsüzlük konusunda ayar çekmeye çalışan sözüm ona kahramanın bu konuda ne kadar samimi ve dürüst olduğunu anlamak için en iyi bildiği akademik ortamdan kendisine bazı olguları hatırlatmakta yarar görüyorum:

·         Bahse konu güzide şahsiyet, Dörtlü koalisyonda şart koşarak bir kişiyi YÖDAK üyeliğine seçtirmiş ve bilahare kendisini partisinden Milletvekili adayı çıkarmıştır. Sonradan Lisans diploması olmadığı anlaşılan bu kişi YÖDAK üyeliğinden istifa etmek durumunda kalırken bu kişinin seçilmesini Cumhuriyet Meclisine bir nevi empoze eden bu güzide şahsiyet değil özür dilemek herhangi bir açıklama dahi yapmamıştır. Ayrıca, YÖDAK’dan istifa etmek durumunda kalan bu kişiyi lisans diploması olmamasına rağmen Doktora Programına alıp unvan veren ve YÖDAK’ın uyarılarına rağmen bu unvanı halen daha iptal etmeyen sözde amiral gemisi üniversite hakkında bahse konu güzide şahsiyet tek bir açıklama dahi yapmamıştır. 

·         Mevcut hükümetin gayrı meşru olduğu bahanesiyle milletvekilliğinden ayrılan bu güzide şahsiyet gayri meşruluğun daniskası olarak tarihte kara bir leke olarak yerini alan bir partinin başkanı yüksek öğretimin en önemli kurumunun başına başkan atanmasına hiçbir yorum yapmadığı gibi bugün bu kurumunun başkanının lisans diplomasının geçerliliği için mahkeme emri çıkarılan konuda dahi herhangi bir açıklama yapmayan bu güzide şahsiyet aklımızla alay edercesine bize temiz toplumdan, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten bahsetmektedir.

·         Bu güzide şahsiyet iflas durumunda olan çalıştığı üniversiteye dahi sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için devamlı diline pelesenk ettiği iyi yönetişim/kurumsal yönetişim, şeffaflık ve hesap verebilirlik içeren bir modeli kayda değer bir şekilde önermemiştir.

Sonuç olarak; yukarıda bahsedilen güzide kişiyi en iyi Ziya Paşa’nın şu enfes beyti anlatmaktadır: "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."