Geçtiğimiz hafta maalesef son derece tuhaf ve bir o kadar da düşündürücü Asgari Ücret Komisyonu toplantısına tanık olduk.
Hükümeti temsilen Çalışma Bakanının da katıldığı toplantıda "İşveren %18, devlet %23 ve işçi tarafı asgari ücrete %27" mutlak değer olarak artış önerdi.
Hükümetin yapmış olduğu teklif bizi yanıltmamıştır. Önceleri Komisyonu haziran ayında toplama niyetini ortaya koyan Bakana Sendikaların sert tepkisi karşısında Başbakan müdahale ederek mayıs ayında komisyonun toplanmasını sağlamıştır. Bunun üzerine ise toplantı öncesi Nisan ayı enflasyonunun açıklanması beklenmiş ve toplantı gerçekleşmiştir.
Hükümetin asgari ücrette yüzde %23’lük artış önerisi yapılan açıklamalarla örtüşmektedir. Şöyle ki, hükümet adına yapılan açıklamalarda kamu çalışanı gibi özel sektör çalışanının da enflasyon karşısında ezdirilmeyeceği taahhüdünde bulunulmuştur. Bu nedenle nisan ayı enflasyonunun açıklanması beklenmiştir.
İşçi kesimi asgari ücret artışında enflasyon yanında refah artışı da talep etmiş ve asgari ücretlinin alım gücünde nispi bir yükselme talebiyle pazarlığı başlatmıştır.
İşveren kesimi ise hayal kırıklığı yaratacak şekilde küçük hesaplarla hükümetle pazarlık etmek uğruna toplumsal imajının daha da zedelenmesine neden olmuştur.
İşverenin tavrı bana geçmişte sol kesim tarafından sıkça dillendirilen burjuvanın proletaryayı sömürdüğü polemiklerini hatırlattı.
Marksist teoride proletarya üretim araçlarına sahip olmayan, emeğini satarak yaşamını devam ettiren emekçi sınıfın genel adıdır. Proletaryanın ortaya çıkışı feodalizmden sonra olmuştur. Feodalizmin bitişiyle birlikte bir mülke bağlı olarak yaşamını sürdürme olanağı kalmayan insanların emek gücünü ücret karşılığı satarak yaşaması proletarya denilen sınıfın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Marksist teoride proletaryanın karşısında sermayenin sahibi olan burjuva sınıfı yer alır. Kapitalizm, sistem olarak burjuvazinin proletaryayı sömürmesine dayanan bir sistemdir. Burjuvazi/kapitalist, proletaryaya mal üretmesi için gerekli donanımı sağlar, proletarya emeğini ve bu donanımı kullanır ve malı üretir. Kapitalist, malın satışından elde edilen paradan proletaryaya yaşamını devam ettirecek kadar ücret verir ve gerisini kendine alır. Aslında malın bütün değerini proletarya üretmiş olsa da onun ücretiyle malın satış değeri arasındaki fark yani artı değer kapitaliste kalır.
Marksist teoriye göre, kapitalist bir toplumda sömürülenler proletaryadır ve sömürenler tipik olarak burjuvazi sınıfı olmaktadır. Üretim için harcanan emek, mallarda cisimleşir ve bir kişi, ortaya koyduğu toplam emeğe eşit olmayan bir miktarda, gelirleri veya ücretleri ile bir malı satın aldığında sömürü gerçekleşir.
Burjuvanın günümüz dünyasındaki emek sömürüsü sadece çalışanın hak ettiği ücreti vermemekle sınırlı değildir. Ayrıca, mesai ödemeden günde 8 saatten fazla çalıştırma, tatil günleri çalıştırma, iş güvenliği konusunda mevzuata uymama, mobbing, çalışanın memnuniyetini ve motivasyonunu hiçe sayma ve keyfi olarak işten çıkarma gibi olgular da emek sömürüsü kapsamında değerlendirilebilir. İşte bu nedenlerledir ki, özel sektörde müdür pozisyonunu dahi bırakıp devlette bekçi veya odacı olmaya insanımız razı olabilmektedir.
Emek sömürüsünün ne olduğu sorusundan hareketle çalışana %23 yerine %18 vermeyi teklif eden işveren aslında çalışanın alım gücünü azaltmayı ve onları fakirleştirmeyi önermektedir. BU TEKLİF AÇIKÇA EMEĞİ SÖMÜRME NİYETİ DEĞİL DE NEDİR?
Günümüz iş yaşamında işletmelerin rekabet üstünlüğü için müşteri memnuniyeti yanında çalışanların moral ve motivasyonunun olmazsa olmaz olduğunun bizdeki iş sahipleri farkında değiller midir? Özellikle modern yönetim kuramları ve toplam kalite yönetimi gibi post-modern yaklaşımlarda çalışanın önemi konusunda FARKINDALIK YARATACAK ülkemizde işverenleri temsil eden odaların danışma müessesesi yok mudur? ELBETTE VARDIR? Ancak, ne üzücüdür ki; işveren kesimi hükümetten iltimas elde etmek adına enflasyondan da düşük asgari ücret önererek kendini rezil etmeye razı bir tavır sergilemektedir.
İşveren yanında Çalışma Bakanı da iyi bir performans sergilememiştir. Hükümetten aldığı yetkiyle enflasyon oranında %23 artış öneren Çalışma Bakanı, uzlaşma adına %23’i işçi kesimi kabul etmesine rağmen Başbakana danışmak adına toplantıyı bugüne ertelemesi bilinçli veya bilinçsiz kendi iradesinin olmadığını ve bir nevi bostan tarlasındaki korkuluğa(Kıbrıs ağzıyla lamburo) benzediğini itiraf etmiştir.
Büyük ihtimalle bugün Başbakanın müdahalesiyle işverene iltimas adı altında rüşvet verilip % 23 kabul ettirilecek ve Başbakan muzaffer pozları verirken Bakan irtifa kaybetmeye devam edecektir.
Asgari ücret belirlenmesine ilişkin tarafların sergilediği trajikomik ve burjuva-proletarya polemiğine uzanan tartışmalar merhum Başbakanlardan Türkiye'nin Karaoğlan'ı Bülent Ecevit'in ünlü, “Ne ezen ne ezilen, insanca hakça düzen” sloganını hatırlatmakadır.