KKTC’de devleti yönettiğini zannedenler Dejavudan öte ülke vatandaşı olarak bizleri defalarca aynı muameleye tabi tutuyorlar. Bunu yaparken ise devletin temel meşruiyet kaynağının devleti somutlaştıra...

KKTC’de devleti yönettiğini zannedenler Dejavudan öte ülke vatandaşı olarak bizleri defalarca aynı muameleye tabi tutuyorlar. Bunu yaparken ise devletin temel meşruiyet kaynağının devleti somutlaştıran ülke vatandaşlarının olduğunu unutarak anti-demokratik ve hukuk dışı uygulamalarına ısrarla devam etmektedirler. Devleti yönetip meşruiyet kavramının önemini bilmeyenler veya unutanlar için tekrar hatırlatmayı gerekli görüyorum. Meşruiyet, siyaset biliminde “siyasi düzenin kurum ve yöntemlerinin en uygun kurumlar olduğu yolundaki inanç ve güven” ifadesiyle tanımlanır. Siyasi düzenin varlığını koruması ise meşruiyetle desteklenmesine bağlıdır. (https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/mesruiyet_ve_turleri) Toplumda yönetimi elinde bulunduran iktidar güçleri, iktidarlarını bir meşrulaştırma unsuruna dayandırmak zorundadır. Günümüz modern devlet düşüncesinde demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri meşruiyetin kaynağı olarak ele alınmaktadır. Meşruiyet, bir düşünce veya eylemin bir ana ilkeden veya ana sebepten hareket ederek haklılığını ispat etme arayışıdır. Bir başka ifade ile meşruiyet kavramı bir kurum veya kuralın kendinin üstünde bulunan “hukuksal” ya da “etik” bir norma uygun olmasını ifade etmektedir. (https://www.hukukpolitik.com.tr/2016/12/05/hukuk-devletinde-mesruiyet-sorunu/) KKTC Anayasası meşruiyet sorununu çözmek için çeşitli emniyet sibobları içermektedir. Birinci maddeye göre “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir Cumhuriyettir.”.3(4) maddesine göre “Hiçbir organ, makam veya merci, kaynağını bu Anayasa'dan almayan bir yetki kullanamaz”. 7(2) maddesine göre “Anayasa kuralları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, Devlet yönetimi makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”.  Bilindiği gibi; Anayasanın birinci maddesi değiştirtilemeyecek kurallar arasındadır. KKTC Anlayasında meşruiyet ve hukuk devleti unsurluları güvence altına alınmasına rağmen hükümet edenlerin anti-demokratik, hukuk dışı uygulamaları devam etmiştir. Bunun en son bariz örneği ise deprem bahanesiyle maaş ve ücretlerden despotça yaptığı kesinti ve ilave vergilerdir. Pandemi zamanında yapılan benzeri uygulama sağlık konusundaki hassasiyet ve Pandeminin ekonomide yarattığı olumsuz etki gözetilerek demokratik olmamasına rağmen meşru görülmüş ve başta muhalefet ve sendikalar olmak üzere karşı bir duruş sergilenmemiştir. Ancak, bilahare hükümetin kaynak yaratma ve sorunları çözmedeki acizliğinden ötürü Sayın Ersan Saner ve sonrasında mevcut Başbakan tarafından kalkışılan maaş kesintileri ve benzeri tedbirler çok sert tepkilere neden olmuş ve geri adım atılmak durumunda kalınmıştır. Türkiye’de gerçekleşen depremin yarattığı dayanışma ve beraberlik duygusu yanında duygusal çöküntü ortamından yararlanma fırsatçılığı yapan hükümet yine başta kamu çalışanı ve emeklisi olmak üzere diğer kesimlere ilave vergi ve harç almak için yasa gücünde kararname çıkarmıştır. Bu kararnamenin amacına/gerekçesine bakıldığı zaman tamamen uygun zamanı kollayan bir fırsatçılık ve istismar manzumesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Yasa gücündeki kararnamenin genel gerekçesi/temel amacına göre  “Bu yasa, dünya genelinde yaşanan Koronavirüs salgını ile birlikte günümüze kadar gelen sosyal ve ekonomik etkilerin devam etmesi, Rusya-Ukrayna savaşının, Dünya ekonomisi üzerinde yaşattığı etkilerden ülke ekonomimizin etkilenmesi, döviz kurlarındaki artış nedeniyle ülke ekonomimizde yaşanan olumsuzluklar ve bütçe imkanlarındaki sıkıntılar devam ederken, Türkiye Cumhuriyeti’nde 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle yaşanan doğal afetle ortaya çıkan kayıpların giderilmesi, depremde zarar gören kişilerin tazmininin ve/veya rehabilitasyonlarının ve/veya her türlü ihtiyaçların karşılanması ve ilerleyen süreçte ortaya çıkabilecek doğal afet ve özellikle depremle mücadele kapsamında eğitim, sağlık, sivil savunma ve itfaiye alanındaki ihtiyaçların sağlanması amacıyla hazırlanmıştır.” Yasa gücündeki kararnamenin esas amacının deprem öncesi itiraf edilen gerekçeler olduğu ve uygulamak için fırsat kollandığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de deprem olur almaz ise uygun ortamın oluştuğu kanaatine varılarak deprem bahanesi de gerekçe olarak eklenmiştir. Ancak, Türkiye’de olan depremin KKTC’ye doğrudan tesiri olmamıştır. Depremde kaybettiğimiz kişi ve yakınları ile ilgili her türlü ihtiyacı karşılamayacak kadar devletimizin aciz ve yetersiz olduğuna ise inanmak istemiyoruz. Deprem felaketinin ağır tahribat yarattığı Anavatanda dahi KKTC’de yasa gücüyle halka empoze edilen kesinti ve ilave vergi yoluna gidilmemiştir. Gönüllülük esasına göre bağış ve destek tercih edilmiş ve bunda da başarılı olunmuştur. KKTC halkı son derece vefakâr ve yardımsever olduğunu birçok kez kanıtlamıştır. Dolayısıyla, Anavatan Türkiye’deki soydaşlarımıza konut yapımı ve benzeri ihtiyaçları için hükümet dışında kampanya başlatılmıştır.  Kıbrıs Türkü her fırsatta vefakarca dayanışma içinde olacağını da ispatlamıştır. Şöyle ki, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yayınladığı videoda Türkiye’ye yardım eden tüm ülkelere teşekkür edildi. Videoda ilk teşekkürün KKTC'ye edilmesi ise dikkat çekti. Ancak, mevcut konjonktürü istismar ederek adeta eşkıya gibi çalışan ve diğer kesimlerin gelirlerinin gasp edilmesine ve bunun üzerinden de mevcut hükümetin siyasi rant hevesine Kıbrıs Türkünün kesinlikle onay vermediği anlaşılmaktadır Özellikle, şamar oğlanı gibi devamlı maaş kesintisi tehdidine maruz kalan kamu çalışanları büyük infial içerisindedir. Bahse konu yasa gücü kararname ile hükümet sadece meşruiyet sorunu yaratmamış, aynı zamanda hem hukuk devletini hem de sosyal devleti ihlal etmiştir. Örneğin emeklilerden vergi kesintisi yargıdan dönmesine rağmen hukuksuz bir şekilde emekli maaşlarından kesintiyi bu kararnameye yine koymuş, insafsız bir şekilde dar gelirli ve asgari ücretliyi de kesintiye dahil etmiştir. Ayrıca, Türkiye’deki depremle alakası olmayan ve yıllardır beceriksizlik nedeniyle ihmal edilerek tamir ve onarımı yapılmayan binalara da bu kararname kapsamında kaynak yaratılması Kıbrıs Türk halkını enayi yerine koyan fırsatçılıktan başka bir şey değildir. Kararname o denli meşruluktan uzak ve hukuk dışılık arz etmektedir ki; diğer kesimler yanında geçmişte benzeri kararnamelere genelde destek veren Kıbrıs Türk Ticaret Odası dahi isyan etmiştir. Şöyle ki, “Tepeden inme bu düzenleme, Kıbrıs Türk halkının moral durumunu ve sürdürülen kampanyalarla birlikte yurttaşlarımız tarafından bizzat yakın çevrelerini kullanarak yapmakta oldukları yardımları da olumsuz şekilde etkilemiştir. KKTC Hükümeti tarafından yayınlanan yasa gücünde kararnamenin vergilerin Cumhuriyet Meclisi tarafından kabul edilecek yasalar ile düzenlenebileceği hükmünü taşıyan Anayasa’ya aykırı olduğu açıktır. Yaşamakta olduğumuz felaket ve acılar ne kadar büyük olursa olsun bunların Anayasa’ya aykırı hareketlere gerekçe oluşturamayacağını herkes bilmek zorundadır. Gerekçe buldukça Anayasa’yı çiğnemek geleneğinin sürdürülmesi halinde KKTC’den bir hukuk devleti olarak söz etmek de elbette mümkün olamayacaktır.” şeklinde Kıbrıs Türk Ticaret Odası açıklamada bulunmuştur. (https://bagimsiz.com/anayasayi-cignemek-geleneginin-surdurulmesi-halinde-kktcden-bir-hukuk-devleti-olarak-soz-etmek-de-mumkun-olamayacaktir/) Sonuç olarak; ülke sorunlarını çözmede aciz ve beceriksizliği karşısında fırsatçılık ve istismara tevessül edip demokratik ve sosyal hukuk devletini ihlal ederek meşru zeminden uzaklaşan hükümetin tek bir seçeneği kalmaktadır. O da emaneti sahibine iade etmektir.