Bilindiği gibi; Başbakan Dt. Ünal Üstel çok çetin bir kurultay sonrası tarihi bir başarı ile Genel Başkanlığa seçilmiştir. Bu tarihten sonra Üstel ile ilgili meşruiyet tartışmalarının biteceği ve sadece parti başkanı değil aynı zamanda liderliğinin de genel kabul göreceği ve pekişeceği bekleniyordu.

Ancak, beklenenin aksine Başbakan Üstel Kurultaydan itibaren alarmda nöbet bekleyen asker misali nerede ise eli tetikten hiç kalkmadı ve gözüne uyku girmedi.

Başbakan ilk ağır darbeyi maalesef Meclis Başkanlığı seçiminde yedi. UBP içerisinde halen daha net olarak tespit edilemeyen brütüsler sayesinde 15 turda seçilemeyen başkanın deniz aşırı malum güçlerin tembihiyle 16. turda seçilmesi Başbakanın siyasi liderliğine önemli darbe olarak algılanmış ve erken seçim çağrısı yapan muhalefetin elini güçlendirmiştir.

Hükümeti devam ettirme kararlılığı dillendirilirken bir taraftan UBP içerisindeki sıkıntılar diğer taraftan ise hükümet ortakları DP ve YDP arasındaki artan gerginlik halk nezdinde hükümetin fiilen bittiği algısını yaratmakta ve erken seçime meşru zemin oluşturmaktadır. Elbette bu gelişmeler Üstel açısından olumlu olarak nitelendirilemez.

Başbakana vurulan darbeler arasında hiç kuşkusuz devlet bürokrasisi de yer almaktadır. Özellikle, liyakat, kurumsal hafıza ve istikrar açısından tarihin en kötü durumunda olan KKTC bürokrasisi vatandaşa kaliteli hizmet vermekten giderek uzaklaşmakta ve Kuzey Kıbrıs Yolsuzluk Algı Raporlarında da dellal olduğu gibi özellikle siyasi liderlik ve üst düzey bürokraside yoğunlaşan çirkin kokular giderek daha fazla toplumda hissedilmektedir.

Devlet bürokrasisi ve teknokrasisinin en son vurduğu darbe Başbakanı maalesef acze düşürmüş ve muhalefetin alay konusu yapmıştır.

Peygamberimizin deyişiyle “işi ehline verme” yani liyakat ve deneyim yerine nepotizm, hatırlı ve nüfuzlu kişilerin ricası ve siyasi dengelere göre atanan üst düzey bürokrasisi sayesinde KKTC devleti maalesef temelden sarsılmış ve düşük şiddetli siyasi ve ekonomik depremlere karşı dahi dayanıksız hale gelmiştir.

Akla ziyan şekilde Maliye, Ekonomi, Başbakanlık, DPÖ ve İstatistik Kurumundaki bürokrasi ve teknokrasiye rağmen çalışanın alım gücündeki değişimin yanlış hesaplanması affedilmeyecek bir devlet cehaleti olup Başbakanı küçük düşürürken Devletin onurunu zedelemiştir.

Tecrübe ile sabit olduğu üzere; patronaj sistemi ve siyasi sadakat ile oluşturulan sözde devlet bürokrasisi ve teknokrasisinin bizleri maruz bıraktığı mahcubiyet karşısında değil cezalandırılmak toplumun yararıyla örtüşmeyen özel misyonları sayesinde kuvvetle muhtemel ödüllendirileceklerine tanık olacağız.

Sonuç olarak; gelmiş geçmiş siyasi iktidarların katkılarıyla oluşturulan işbu çökmüş devlet düzeniyle ne kadar övünseler azdır.