“Mağusa Namık Kemal Lisesinin, erkenden kaybettiğimiz çok kıymetli, sevgili İngilizce öğretmenim Şefkat Sağlamer Hepşen’i sevgi ve saygı ile anıyorum…”

        Psikolojide çok önemli bir durak var: Kendini kabullenmek… Yetersizlik veya megalomani denilen büyüklük algısı ile ilgisi yok. Kişinin Kendini tanıması ve sevmesi, kendine şefkatle sarılmayı başarması ile ilgili bir kavram bu.

       Belki günümüzde çok da önemli bir mesele değildir bu. “Gibi” kavramının şampiyon olduğu bir çağda, “esas, doğal, gerçek veya doğru” kavramları iş yapamaz. Ancak tekerlek döner bilirsiniz ve nihayetinde taşlar yerine oturur.

      Neyse konumuza dönelim…

      Ben her zaman, dünyayı anladığımız kadar kendimizi anlamayı başardığımızda doğru yolda olduğumuzu düşünürüm. Dünya; içeriğinde insanları kapsar ve sevilen, var olan her şeyi.    

      Dünyayı anladığımız kadar kendimizi anlayabiliyorsak, doğru yoldayız diye bir çıkarıma gider düşüncem.        

      Kendini anlamak; yaşamdan bağımsız olarak anlamak düşünsel bir uğraşıdır, nihayetinde. Matematik gibi. Bazen sadece düşünerek bulursunuz doğru sonucu. Ama bu gerçek yaşamda ayrıştırarak yapabileceğiniz bir uygulama değildir. Çünkü hiç birimiz insanlardan, toplumsal veya özel yaşamımızdan bağımsız olarak var olamayız. Sadece düşüncede ve ünlü terapi yöntemimiz psikanalizde, birazcık logoterapide arada bir mümkün olabilir bu. Elbette sanatta, edebiyatta, var olmak için herhangi bir nedene gereksinim duymayan müzikte bir tek başınalık içindeki çokluğunuzla karşılaşabilirsiniz.

       İngiliz dilinde “ben” sözcüğü tek kelimedir, bir harften oluşur: “I”. Cümle içinde, ortasında veya başında olsun olmasın “ben” sözcüğünün tam karşılığı olan “I” her daim büyük harfle yazılır.

       Lisede iken öğrenmiştim bunu. Rahmetli İngilizce hocamız Şefkat Hanım. İrfan ocağı, Namık Kemal Lisesi. Devre kardeşlerim bilirler. Çok erken yitirdik onu. Ondan öğrendim ben “ben” olmanın önemini. Kazara cümle içinde “ben” sözcüğünün İngilizce karşılığını “i” olarak yazmıştık. Hangimiz hatırlamam, ben mi başka bir devre kardeşim mi? Şefkat Hanım, ruhu şad olsun, bekârdı[P1]  o zamanlar. Uzun koyu sarı saçlarıyla, “olmaz” demişti. “’Ben önemlidir, özeldir. Büyük harfle yazılır.” Fizik okumaya başlamış sonra İngiliz Dili ve Edebiyatını bitirmiş bu güzel insandan neler öğrenmedik ki? “Ben” olmanın önemini keşfettik, o yıllarda. Ne büyük bir ayrıcalık. Ruhu şad mekânı cennet olsun.

      Bir şekilde büyük harfle düşünmeliyiz kendimizi. İngiliz dil grubunun dil bilimi böyle diyor diye değil sadece.  İnsan önce kendinde önemli olmalıdır. Anahtar bu sanırım. Sen kendini bilmezsen, sevmezsen, şefkat göstermezsen; kim sana nasıl yaklaşır ki? Dünya bizim için. Kısa bir yolculuk sunsa da, “iz bırak” diyor kulağımıza.

      İnsanlık tarihinin sayfaları, kendini sıfırlayan insanların trajedisi ile doludur. Değersizlik hissini yükleyin insana, sıfırla çarpar kendini. Bu durumda kan emici insansılar da iş başındadır. Yaşamım boyunca sindirilmiş ve kendine yabancı kalmış o kadar çok insan tanıdım ki…

      Elbette her tecrübenin öğretici yönü de vardır ve ben karşılaştığım her insanın bir öykü veya romandan çok daha fazlası olduğunu yıllar önce fark ettim. Onlara uygulanan zulmü gördüm ve “BEN” olma haklarının ellerinden alındığının farkında bile olmayanlarla karşılaştım. Bir şekilde, “sinirleri alınmış” diye tarif edilen bendeniz, yok sayılan BENLİKLERE karşı, duyarlı oluverdim. Bunun için özel bir çaba harcadım desem yalan olur. Kişisel özelliklerimin yanında, mesleğim ve çok farklı kültürlerde çalışarak edindiğim deneyim bana destek oldu diye düşünürüm.

      Her insan bir öykü ve romandan çok daha fazlasıdır. Ben bunu yürekte ve akılda kabul ettim. Bu nedenle insanın insana zulmü ile ilgili sayısız yazı yazmaktan kendimi alıkoyamadım. “BEN” her zaman çok değerli olsun istedim. Çocuk, insan, kadın haklarını ezberledim.  İşe yaradı mı diye sorarsanız, “bazen” demem lazım. Doğruyu bilmenin çok da mühim olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Sosyolojideki kuramlara göre dibe vurup, belki vurgun yiyip toparlayacağız. Neyse.   

      Nihayetinde sonuca bakmalıyız değil mi; neye yarar ki, kişi “BEN” olduğunun farkında olmazsa?

      Kültürel bütünlük ve geleneksel geçmiş “BEN” olmaya destek vermelidir. Bu da, beşikten başlayan bir algısal ve toplumsal gelişme ile mümkündür. Eşit ve eşdeğer olmanın koşullarını uyguladığımızda, “ben” kavramı, kendiliğinden, Şefkat öğretmenimin dediği gibi, büyük harflerle yazılır.

        Sevgili hocam. Şefkat Sağlamer Hepşen. Ruhun şad mekânın cennet olsun. İNSAN olan varlıklar içinde sen biriciksin. Değil mi ki sen bize “BEN” önemlidir dedin.