Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz ay Maliye Bakanı Alişan Şan “Ülkede fakirleşme yoktur” açıklamasında bulunmuştu.

   Şan, fakirleşme olduğu savunulurken, mevduatlara da bakılması gerektiğini belirterek, "791 milyon Dolar olan Dolar mevduatları 1 milyar doların üzerine, 675 milyon Euro olan Euro mevduatları 839 milyon Euro üzerine, 1 milyar 600 kusur olan sterlin mevduatları 1 milyar 900 kusur üzerine ve 16 milyar TL olan Türk Lirası mevduatların da 18 milyar TL'ye yükselmiştir” diye konuştu.

   Enflasyonla karşı karşıya olunduğunu belirten Şan, "Ancak bu rakamlara göre ülkede fakirleşme var diyemezsiniz" diye konuştu.

   Maliye Bakanı’nın fakirleşme üzerine açıklamasını değerlendirmeden önce yoksulluk/fakirleşme kavramı üzerinde durmanın faydası olacaktır.

   Uluslararası literatür incelendiğinde yoksulluk tanımının ilk kez 1901 yılında Seebohm Rowntree tarafından yapılmış olduğu kabul görmektedir.

   Rowntree tarafından yapılan tanıma göre yoksulluk, bireyin toplam gelirinin kendisinin biyolojik varlığını devam ettirebilmesi için gerekli olan en alt seviyedeki yiyecek, giyim gibi maddeleri dahi karşılayamama durumudur.

   Gordon Marshall, yoksullaşmayı veya fakirleşmeyi, mutlak ve göreli olmak üzere iki şekilde izah ederken mutlak yoksullaşmayı, günlük olarak harcanması gereken kalori miktarının karşılanmasının yanı sıra bir insanın çağdaş gereksinimleri olan barınma, eğitim, sağlık gibi temel kültürel ve toplumsal isteklerin getirdiği ihtiyaçlardan mahrum kalmak; göreli yoksullaşmayı ise başkaları ile karşılaştırıldığında onlarda bulunan herhangi bir şeyden yoksun olmak olarak ifade etmiştir.

   Yoksullaşma (fakirleşme) tanımından da anlaşılacağı gibi fakirliği ölçen temel göstergeler kişi başı milli gelir, açlık sınırı, yoksulluk sınırı, reel ücret oranı, yoksulluk endeksi, insani gelişme endeksi ve bir ulus ya da bir sosyal grup içindeki gelir eşitsizliği veya servet eşitsizliğini gösteren Gini katsayısıdır.

   Yukarıdan da anlaşılacağı gibi Maliye Bakanı’nın iddia ettiğinin aksine bankadaki döviz mevduatları fakirleşmenin göstergesi olarak genel kabul görmemektedir.

   Küreselleşmenin de etkisiyle bizim gibi neo-liberal ve patronaj sisteminin esareti altındaki ülkelerde gelir dağılımının devamlı olarak küçük bir azınlığın lehine bozulduğu artık inkâr edilemez bir gerçek haline gelmiştir

   Küçük mutlu azınlığın zenginleşmesinin en bariz göstergelerinden biri de hiç kuşkusuz bankalardaki mevduatlardır. Bu durum ebette KKTC için de geçerlidir.

   KKTC’de mevduat yapısı incelendiğinde küçük bir azınlığın mevduatların büyük bir bölümüne sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Tablodan da görülebileceği gibi 2022 Aralık ayı itibarıyla KKTC bankacılık sektörüne ait toplam mevduat 104.3 Milyar TL’dir.  Bu mevduatlar toplam 1,067,499 hesaba aittir.  Merkez Bankasının sınıflandırmasına göre hacim olarak en büyük kategori “100 bin TL üzeri” hesaplara aittir.  Buna göre “100 bin TL Üzeri” 148.474 hesapta yer alan toplam mevduat miktarı 92.4 Milyar TL’dir. Bu da göstermektedir ki; açılan hesapların yaklaşık yüzde 14’ü toplam mevduatların yaklaşık yüze 90’ının sahibidir.

Bankacılık sektöründeki mevduatların yapısı incelendiğinde, döviz mevduatlarındaki artış fakirleşmenin değil ancak ve ancak mutlu azınlığın zenginleşmesinin göstergesi olabilir.

Sonuç olarak; fakirleşme olgusunu bankadaki mevduatlar ile ölçmeye çalışan bir bakandan gelir eşitsizliğini giderici sosyal devlet politikası gütmesi beklenemez.