Uzun süreli ilişkilere duyulan ihtiyaç ve bunu sürdürmedeki zorluklar; her ilişkinin olmazsa olmazları arasında artık. Sırf, geçmiş yılların hatırına, ittire ittire sürdürülen ilişkiler var. Sonu hüsranla bitecek korkusu ile doğmadan öldürülen ilişkiler var. Teoman “çok kadın hiç kadındır” der bir şarkısında. Gerçekten de ilişkilerdeki süreklilik azaldıkça ve partner değişimi yetişkin kişiler için sıklaştıkça bir “hiçlik” duygusunun etkisine girmemek mümkün değildir.

      Her insanın aidiyet gereksinimi başka bir insan ile iletişime girerek başlar ve başka insanlara, topluma, vatana, dünyaya yayılarak ömrü boyunca devam eder. Hal böyle olunca emek verilen bir ilişkinin bitmesi ne kadar doğal karşılanırsa karşılansın, çiftler “devam” edebilmenin yollarını da görmek isterler.

      Gerçekten de bir ilişkinin başlaması için elde bir şeyler olması gerekiyorsa; bitme sürecinde de olmalıdır ki kişi yoluna devam etsin. Yeterli neden yokken ayrılmak, örseleyicidir ve yeni başlangıçları zedeler.

       Bir şekilde çiftler, günümüzde çok fazla dışarıdan desteğe gereksinim duyuyorlar. Eskiden aile büyükleri, saygın ve güvenilir kişilerden; bazı inanç sistemlerinde din adamından medet umulurken, günümüzde bu konu özellikle psikolojinin ve psikiyatrinin önemli uzmanlık alanlarından biri haline geldi.

       Çift ve aile ilişkileri, ailenin sosyal bir kurum olmasından ve ilişkiye şekil veren sosyal faktörlerin varlığından dolayı Sosyoloji biliminin de konusudur ve özellikle farklı kültürel özellikler taşıyan ilişkilerde yorum yapabilmek, hizmet verebilmek için bu alandaki araştırmalardan elde edilen sonuçlara da gereksinim vardır. Sonuçta, ilişkiler bizim için zorunludur ve “ben” dışındaki bütün dünya, ilişkilerimize toplumsal bir anlam katar.

       Aslında oldukça uzun bir süredir, ikinci dünya savaşından beri psikiyatrist ve psikologlar; sistematik, bilimsel temelli aile ve çift terapisi alanında çalışmaktadırlar.  Hem bilimsel gelişmenin etkisi,  hem de toplumsal değişmenin gerekleriyle gelişen, değişen ve çoğalan yöntemler günümüzde, uygulama alanında çalışanlara ışık tutmaktadırlar. Dünya değişiyor, toplumlar değişiyor, insanlar değişiyor ve elbette bu değişim ilişkilerimize de yansıyor.

      Çift ve aile terapisi hizmeti veren kişilerin bu yenilikleri yakından takip etmeleri, temelde psikoloji veya psikiyatri eğitimi almış olmaları, toplum bilim –Sosyoloji-  alanında eğitilmiş olmaları önemli bir konudur. Psikolojide pek çok akım ve yöntem vardır ve terapötik ilişkilerde bu yöntemlerin önemi büyüktür. Bilim sürekli gelişir ve insan değişirken, “bizim zamanımızda” diye başlayan cümlelerin, ilişkide sorun yaşayanlara hiçbir faydası yoktur.

      Bilimsel eğitimden geçmeyip gerekli özel eğitimi almamış olanların da çiftlere yönelik terapi yapmasının zararları çoktur. Eski bir sözdeki gibi, birileri sizin potinlerinizi giymeden ve yürüdüğünüz yoldan yürümeden sizi anlayamaz. Bu nedenle bilimsel eğitim ve terapistin becerisi sorun çözmede önemli bir başlangıçtır.

      Bu sıcak yaz günlerinde, sıcak ilişkiler arayışı devam etmekte. Haftaya bu konuya devam etmek umudu ile bol güneşli ilişkiler dilerim.