Vergide adaletsizlik genelde muhalefetin sık sık dile getirdiği en etkili popülizm araçlarındandır. Ancak, vergi adaletsizliğini dillendiren bugünün muhalefeti dünün ise iktidarı hükümet ettiği dönemde vergi adaletsizliğini giderici reform yapmak yerine patronaj sisteminin esareti altında vergi adaletsizliğini daha da depreştiren vergi afları, iltimaslar ve benzeri uygulamalar yoluyla siyasi rant peşine düşmüşlerdir.

Vergi adaletsizliği öncelikle ya kayıt dışılıktan ya da halen kayıtlı olup kazancın bir kısmının saklanmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, vergi adaletsizliğini gidermeyi samimi olarak kendisine gaile edinenler Kıbrıs Türk Ticaret Odasına göre %80’lere ulaşan kayıt dışılığı ortadan kaldırmayı ve işletmelerin gerçek gelirlerini beyan edeceği önlemleri almanın yollarını aramalıdırlar.

Kimsenin inkâr edemeyeceği gibi; her türlü af ve iltimas derdine düşen gerek sağ gerekse sol hükümetler döneminde kayıt dışı ekonomi giderek artmış ve %80’lere ulaşmıştır. Öte yandan, işletmelerin gerçek gelirlerini göstermelerini sağlamak için çıkarılması gereken “Kuzey Kıbrıs Muhasebe ve Denetim Meslek Yasası” halen daha Cumhuriyet Meclisi’nde bekletilmektedir.

Ülkemizde vergi adaletsizliğinin yüz karası diyebileceğimiz patronaj ve küreselleşmenin gölgesinde gerçekleşen diğer bir olgu, KKTC bütçesinde dolaylı vergilerin ağırlığının dolaysız vergilere göre giderek artmasıdır.

Gelin biraz da teorik açıdan vergide adaletten bahsedelim….

Vergide adalet kavramı, devletin sunmuş olduğu hizmetler dolayısıyla katlandığı mali külfetin bireyler arasında nasıl paylaşılacağı bağlamında tartışma konusu olan bir konudur. Vergi adaleti kavramının önemini artıran diğer bir konu ise gelir dağılımında adaletin de ön koşulu olarak nitelendirilmesidir.

Genel bir ifadeyle, vergi adaleti, mali bir araç olarak vergi yükünün yükümlüler arasında nasıl paylaştırılacağına ve sosyoekonomik politika aracı olarak da ne şekilde kullanılacağına ilişkin bir kavramdır (Agun ve Tavşancı, 2017: 165;  https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/472692).

Vergi adaletinin nasıl sağlanacağına yönelik fayda (yarar) ve mali güç şeklinde iki temel yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar birbirinin alternatifi olmaktan ziyade tamamlayıcı mahiyettedir.

Fayda yaklaşımına göre yatay adalet sağlamak için aynı faydayı sağlayanlar aynı vergiyi öderken, dikey adalet gereği daha fazla fayda sağlayanlar daha fazla vergi öderler.

Mali güç yaklaşımını hayati hale getiren en önemli husus sosyal devlet anlayışında vergi adaletini sağlama konusunda bir araç olarak kullanılmasıdır. Buna göre benzer mali güce sahip kişiler eşit oranda vergilendirilerek yatay adalet sağlanacak, farklı mali güce sahip olan kişiler de farklı oranda vergilendirilerek dikey adalet sağlanacaktır.

Uygulamada mali gücün kavranabilmesi açısından; en az geçim indirimi, artan oranlı (müterakki) tarifeler, gelir kaynağının göz önünde bulundurulması (ayırma prensibi), muafiyet ve istisnalar gibi bir takım vergilendirme tekniklerinden yararlanıldığı görülmektedir (Budak, 2006: 114: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/472692 ).

Mali güç genelde ödeme gücü anlamında kullanılmaktadır. Kamu maliyesi yönünden gelir, servet ve harcamalar malî gücün göstergesidir. Verginin malî güce göre alınması, aynı zamanda eşitlik ilkesinin vergilendirmede uygulama aracıdır.

Dolaysız vergilerin ödeme gücü ile vergi oranının doğrusal olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yüksek kazanç sahibinin daha yüksek miktarda vergi ödemesinin, vergilemede adalet ilkesine uygun olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilmektedir. Dolayısıyla, konuya bütünsel açıdan bakıldığında vergilemede adaletin sağlanması ve ekonomik istikrarın tesis edilmesine yardımcı olma özelliği nedeniyle dolaysız vergi niteliğindeki gelir ve kurumlar vergisine ağırlık verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.   Gelir üzerinden alınan vergiler dolaysız vergi olarak nitelendirilmekte olup bunlar; gelir vergisi, kurumlar vergisi, veraset ve intikal vergisi, emlak vergisi ve motorlu taşıtlar vergisidir (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2411534).

Sonuç olarak; vergi adaletsizliği üzerine popülizm yapan gerek sol gerek sağ iktidarlar hiçbir zaman topluma karşı dürüst olmamışlar ve söylemleri ile eylemleri örtüşmeyerek riyakarlıkta birbirleriyle yarışmışlardır. Şöyle ki, en yakın geçmişteki hem sol hem de sağ ağırlıklı koalisyonlarda yönetim anlayışı farklılaşmayarak vergi adaletsizliğini artıracak ve bu yöndeki ahlaki zafiyet ile kültürel yozlaşmayı pekiştirecek şekilde vergi afları ve iltimaslarına fütursuzca başvurulmuş, bu ülkenin kaynaklarını kullanarak zenginliklerine zenginlik katan burjuvaya gerçek anlamda ödemeleri gereken vergileri ödetme iradesi gösterilememiş, aksine bu burjuvaya cila atan role bürünülmüş,  vergi adaletsizliği yaratan dolaylı vergilerin vergi gelirlerindeki ağırlığı azaltılacağına çoğaltılmış ve kayıt dışı ekonominin önlenmesinde başarısız olunmuştur.