Devleti güçlendirme ve modern hale getirme gailesinde olanların bileceği gibi; kalkınmış refah ülkeleri, 1970'lerden sonra ortaya çıkan bir paradigma olarak Yeni Kamu Yönetimi (YKY) anlayışına geçiş yapmışlardır. Temel amacı, kamu yönetiminin daha etkin ve verimli olması olan YKY, ortaya koymuş olduğu yönetim anlayışıyla ilk günden itibaren kamu yönetiminde etkili olan ve kamu yönetimini şekillendiren bir yönetim anlayışıdır.

YKY anlayışı, vatandaş odaklı felsefesi ile hem tüzel hem de özel kişilere en iyi ve en uygun koşullarda hizmet vermeyi hedefleyerek şeffaf ve hesap verebilir bir yapıyı öngörmüştür. Bu yapıyı işler kılmak için ise özellikle İskandinav ülkeleri gibi kurumsal, denetimsel ve yargısal mekanizmalar oluşturmuştur.

YKY’nin geleneksel kamu yönetimi anlayışından daha çok önem verdiği ve olmazsa olmaz ilkelerinin başında elbette liyakat gelmektedir.

Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak tanımlanabilir. Göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır. Türk Dil Kurumuna göre ise liyakat kelimesi, bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu olarak tanımlanır. (tdk.gov.tr, 19/06/2017)

Kendi hususi menfaatlerini ve siyasi bekalarını maalesef toplumun ve devletin bekasının önünde görenlerin yapacağı ilk şey  hiç kuşkusuz şeffaflığı, hesap verebilirliği ve liyakati çöpe atmaktır. Buna en iyi örneklerden birinin KKTC olduğunu anlatmak açısından üçlü kararname ile yapılan bazı atamaları aşağıdaki gibi hatırlatmak yeterli olacaktır:

Bir ülkenin kalkınmasında en önemli fonksiyon tartışmasız ekonomi yönetimidir. Sağlıklı ekonomi yönetimi için ise özellikle planlama, istatistik ve ekonomi alanlarında önderlik yapacakların uzmanlık ve deneyimi yani liyakati şart olmalıdır. Maalesef KKTC’de bu üç alana da yapılan atamalarla liyakat ilkesi katledilmiştir". Yapılan atamalarda devlette verimlilik ve etkinlik hiçe sayılırken nüfuzlu kişi ve kurumların önceliği, nepotik ilişkiler ve kahrolası parti içi dengeler belirleyici olmuştur:

· Güncel ve güvenilir istatistik üretilmesi adına bağımsız ve özerk olması amacıyla 2019 ayının Mayıs ayında dörtlü koalisyon tarafından Meclisten geçirilen İstatistik Kurumu Yasasında bilinçli veya bilinçsiz başkanın nasıl seçileceği yazmadığı için ilk önce Tatar hükümeti ve daha sonraki hükümetler üçlü kararname ile Kuruma Başkan atadılar. Ancak, 6. yıla girerken geçtiğimiz hafta 4. Başkan atandı. Bu dört başkan da maalesef ne istatistik uzmanı ne de istatistik konusunda bir günlük deneyime sahiptir.

· Ekonomi yönetimi için kritik olan diğer bir fonksiyon planlamadır. Bu alanda yetkili olan örgütün müsteşarlığına ne planlama alanında yeterli uzmanlığa sahip olan ne de bir günlük deneyimi olan kişi atanmıştır.

· Ekonomi Bakanlığı Müsteşarlığına ise trajikomik denecek ölçüde bir mimar atanmıştır.

· İflas durumunda olup etkin ve kaliteli yönetime en fazla ihtiyaç duyan Doğu Akdeniz Üniversitesi  dikkate alındığında; “Kuzey Kıbrıs Eğitim Vakfı ve Doğu Akdeniz Üniversitesi Kuruluş Yasası” 6. (1) maddesi “Vakıf Yöneticiler Kurulu üyeleri, eğitim-öğretim alanlarında, kurumların yönetim ve denetiminde, insan kaynaklarının veya yatırımlarının planlanmasında, hizmet içi eğitimde veya sanayide işgücü standartları ve değerlendirmesi alanlarında başarı ile çalışarak deneyim kazanmış ve/veya bu alanlarda travay, tez ve raporlar hazırlamış başarılı kişiler arasından seçilir” Hükmünü içermesine rağmen ne geçmiş ne de geçtiğimiz hafta değiştirilen iki üye için bu maddeye riayet edilmiştir.

·Geçtiğimi hafta yapılan bir diğer atama ise “adeta kahretsin bu particiliği ve nepotizmi” dedirtmektedir. Şöyle ki, kısa bir süre önce UBP saflarına resmen geçen bir belediye başkanının dünürü Serbest Liman ve Bölge Müdürlüğü Yönetim Kurulu’nun yeni başkanı olarak atanmıştır.

Sonuç olarak; liyakati düşman gören bir devlet yönetiminden topluma fayda geleceğini iddia edenin aklından şüphe duymak gerekir.