haksızlık ve Adaletsizlik, Gazze’de- Batı Şeria’da Filistin halkına karşı yaptığından geri kalmaz. Al birini vur ötekine. Dünyanın gözleri önünde gerek Kıbrıs’ta gerekse Gazze’de, Batı Şeria’da yaşananlar bağlamında insanlığın ve Adaletin çöküşüne, insan kıyımının ne kadar acımasız ve kolay olduğuna, dünyayı güya idare edenlerin kirli çamaşırlarının gün yüzüne çıkmasına tanık olduk. Kıbrıs’ta, üç yıl öncesinde 1960’ta Türk-Rum eşit ortaklığında kurulan Cumhuriyetin idamesi, olabilecek tehlikelerden koruması için garantörlüğü üstlenen iki halkın Anavatanları ve bir de İngiltere olmak üzere 3 ülke vardı. Hal böyle iken Cumhurbaşkanı Makarios, Antlaşmaların zorla kabul ettirildiğini ileri sürerek Anayasada Türkler lehindeki 13 maddeyi 30 Kasım 1963’te Türklerin aleyhine değiştirmek istediğini taraflara bildirmesi, kabul edilmeyince önceden hazırlanmış Türkleri imha planı olan AKRİTAS Planını 3 hafta sonra 21 Aralık 1963’te devreye sokarak ENOSİS hayallerini gerçekleştirmek için Türklere saldırıya geçtiği ve bu suretle Kıbrıs sorununun ortaya çıktığı şüphe kaldırmayan bir gerçek.
Kıbrıs meselesinde iki eşit ortak taraf ve 3 garantör ülke var, Uluslararası Antlaşmalar var. İsrail-Filistin sorununda garantörler yok, sağlam bir anlaşma da yok. İsrail-Filistin ortak yönetimi yok. İsrail BM’de resmen tanınır Filistin gözlemci. Kıbrıs Cumhuriyeti BM’de resmen tanınan ülke, Cumhurbaşkanı Rum, yardımcısı Türk, 7 bakan Rum 3 Bakan Türk. Cemaat meclisleri ayrı, okulları ayrı, dili dini ırkı ayrı.
Rum ortak, Türk ortağa ada genelinde saldırır ezer geçer, 103 köyden göç ettirir, ortaklık devletinden ve Temsilciler Meclisinden, tüm dairelerden kovar, adanın yüzde üçlük bölümüne kapatır, abluka ve ambargolar altında saldırmak suretiyle hem yoldan belden tuttuklarını katlederek insanlık dışı muamelelerle aç sefil baraka mağara çadırlarda ilkel yaşama mahkum eder. Zaman zaman Türkiye ihtar uçuşlarıyla notalarla Türkler son anda top yekün katledilmekten kurtarılır. Türkler, Türkiye’nin Kızılay yardımlarıyla hayata tutunmaya çalışır.
Durum aynen bu şekilde sürerken BMGK toplanır ve adaya BM Barış Gücü gönderilmesine karar verir, üç ay zarfında da adada asayişin ve düzenin yeniden sağlanacağını ve durumun normale döneceğini duyurur. Bu arada bu süre için Cumhuriyet yönetiminin Rumların egemenliğinde kalmasını karara bağlar 186 sayılı kararla. Barış Gücünün de yönetime asayişi ve düzeni sağlamak için yardımcı olması kayda düşülür. İşte bu andadır ki saldırıya uğrayan Türkler birdenbire asi durumuna suçlu pozisyonuna düşürülür. Bu durum adada bir dönüm noktasıdır ve sorunun daha çok büyümesine, derinleştirilmesine, onulmaz yaralar açılmasına, dolayısıyla daha büyük çapta Rum saldırılarına ve ardından da büyük savaşa sebep olmuştur. Türkler olarak Barış Gücü geldiğinde sevinmiştik, BM askerlerinin pozisyonundan haberimiz yoktu.
Görüldüğü gibi BMGK, sorun henüz iki buçuk aylık iken ve dallanıp budaklanmadan tarafsızca müdahale edip asayişi düzeni sağlayacağına, kümesteki tavukları ne yazık ki bir anda tilkiye teslim etmiştir. Sözde Barış Gücü de tamamen saldırganların yanında yer almıştır. Bakınız, tüm bu olup bitenlere BMGK seyirci kalmaktan mada saldırganların yanında yer almıştır. Hayatı zehir olan her şeyini yitiren, türlü işkence ve katliamlara maruz kalan Türklere hiçbir yardım dahi yapılmamış, Türkiye dışında. Üstüne üstlük Barış Gücü saldırganlara yardımcı da olmuştur.
Gazze’de yaşananlara gelince BMGK olarak soy kırıma destek olmuştur, insanlığın yok olmasına çanak tutmuştur, izlenmesi mümkün olmayan görüntüler ortaya çıkmıştır. Evet saldırıların boyutu Kıbrıs’ta Türklere yaşatılanlara nazaran çok çok büyük, lakin şu anda silahlar çok gelişmiş, basın yayın her tarafa yetişir olmuştur. BM’nin sağlık beslenme, barınma gibi insani amaçlı dalları dünyada bazı yardım kolları ses vermiş yeterli de olmasa vahşetin boyutlarını kınamışlardır. Kıbrıs’ta Türklere yaşatılan feci olayları BMGK dahil dünyanın diğer ülkeleri görmezden duymazdan gelmiş hatta bazıları saldırgan darbeci işgalcilere her türlü desteği dahi vermişlerdir, hala da vermektedirler.
Yoldan belden kaçırdıkları masum çoluk çocuğu bebeleri kadını erkeği yaşlıyı kör kuyulara canlı atıp üzerlerine kireç dökülmesi, dozerlerle taş atılması, diri diri gömülmesi, fırınlara atılması, sıralayıp kurşuna dizilmesi, sadece bir köyümüzden 84 genç erkek kurşuna dizilmiş sonra da topluca çukurlara atılmıştır, Atlılare-Sandallar-Muratağa köylerindeki bebek, çocuk, kadın, yaşlılar tümü kurşunlanarak toplu çukurlara atılmıştır. BM Barış Gücü eşliğinde hastaneye götürülürken barikatlarda alıkonup katledilmesi ve saldırmadık Türk bölgesi bırakmayanlar, her fırsatta vahşeti tekrarlayanlar, ENOSİS amaçlı ikinci büyük darbeyi EOKA ile garantör Yunan Cuntası birlikte 15 Temmuz 1974’te Cumhuriyete yapanlar, Cumhurbaşkanını öldürdüklerini dünyaya duyuranlar, yerine terörist başı Nikos Sampson’u atayanlar ve yıktıkları Cumhuriyetin yerine ‘ Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ‘ kurduklarını alenen dünyaya ekranlarda ilan edenler ve eğer adaletli bir BMGK ve tarafsız bir Uluslararası Hukuk mevcut olsaydı, bu gaddar ve cani ve de zalim ve de yalancıların 61 yıl 3 aydan beri ortaklık Cumhuriyetin başında değil ebediyen hücrelerde sürünmeleri gerekirdi. Ayrıca sorunun bunca yıl çözümsüzlüğünü körükleyen 3 aylık 186 sayılı kararın da çoktan iptal edilmesi gerekirdi. 61 yıldan beri işgal edilen ve ettirilen Türk ortağın hakları iade edilir tazminatları da verilirdi. Suçluların şimdi şartlar ileri sürecek bir durumda değil, insan içine çıkacak yüzleri olmaması gerekirdi. BMGK’nin ve diğer ülkelerin saldırgan darbecilerin tarafına bile bakmamaları gerekirdi. Referandumda HAYIR demelerine rağmen ve bunca büyük suçlar işlemelerine rağmen Rumların tek başına tüm Kıbrıs adına AB’ne üye alınıp mükafatlandırılması da rezaletlerin en büyüğüdür.
Bakınız, Kıbrıs’ta Türklere saldırıldı, ortaklıktan atıldı, göç ettirildi, katledildi. Türkiye sayesinde kurtulabildi. Ya olmasaydı, Gazze’de olanların bin beteri çoktan olacaktı. Dikkat ederseniz BMGK’in Kıbrıs’ta da Gazze’de de Batı Şeria’da da tutumu hep ayni Adaletsizlik, haksızlık, taraflılık, zalimce, acımasızca. Korunan hep saldırganlar, zira çıkarları bunu gerektirir.
Kıbrıs’ta da, Gazze’de ve Batı Şeria’da yapılan katliamlarda soykırımlarda BMGK’nin payı hepsinden büyüktür. Kıbrıs’ın tapusunu 61 yıldır saldırgan darbecilere verdiler, şimdi da hade 17 Martta Cenevre’ye geliniz, oturun anlaşın derler. Ey BMGK, içine ettiğiniz meseleyi 3 ayda çözeceğiz dediniz, aradan bunca yıl geçti utanmadan sıkılmadan hala yanlışta ısrar eder 186’yı iptal etmezsiniz??? Ben olsam, eşit egemen iki devletli çözüm önerimiz kabul edilmezse, ibret olsun diye, 2017’de bay Anastasiyadis ve zamanın Dışişleri bakanı olan bay Hristodulidis’in yaptığını yapardım, masaları devirip giderdim. Bay Anastasi’yi masadan kaldırtan bay Hristodulidis idi. Aynen iade ederdim, BM de AB de bakalım ne yapacak. Rumlara saygı duyduğu gibi bize de duyacak mı acaba? Yaptıkları haksızlıkları yüzlerine vurur hatırlatırdım.
Cenevre’deki görüşmelere bizden Mecliste temsil edilmeyen partilerden de katılım olacakmış, Ana Muhalefet gibi bunların da koştuğu kulvar ters, uçuruma doğru. İnşallah AP toplantılarında olduğu gibi biri sağa biri sola çekmezler Cenevre’de. Bakarsınız pankart bile açarlar, Türkiye dışarı, düş yakamızdan, silahsız Kıbrıs, Federasyon falan diye. Dünya Emekçi Kadınlar günü etkinliğinde AKEL Kadın Hareketi POGO ile birlikte Ana Muhalefet Kadın kollarının ortak açıklaması ‘ yeniden birleşme hem sömürüye karşı inatla, Barış için umutla ‘ gibi etkinlik yapılması gibi mesela. İnşallah ayağımıza kurşun sıkıp dönmeyiz yurda.
1+1= 2 Devlet, 1+1= 2 eşit Egemenlik, YAN YANA. Barışın çözümün esası budur, doğrusu da, kavgasız, gürültüsüz, savaşsız. Mesela Çekya – Slovakya gibi, öyle değil mi sayın Slovakya Büyük Elçileri??? Birleştirmek için emeğiniz çabanız sabrınız çok, da siz neden ayrıldınız öyle, hem de kavgasız gürültüsüz? Da biz kanlı bıçaklıları birleştirmek için niye canınızı yersiniz, 35 yıldır hiç aksatmadan her ay ????? Doğrusu merak ettim.