14 Mart Türkiye’de olduğu gibi KKTC’de de Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bugünün anlam ve önemine uygun olarak, doktorlar başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının ağır ve fedakar çalışmaları takdir edilir ve kutlanır.
Öte yandan 14 Mart, sağlık sistemimizi masaya yatırıp, daha sağlıklı bir sistem için tartışmamız gereken de bir gündür.
İnsanın ve toplumun sağlığının korunması, modern dönemde devletin önem atfettiği ve üstlendiği bir görev olmuştur. Nitekim KKTC Anayasası’nın 45. maddesi, sağlık hizmetleri konusunda devleti açıkça yükümlü kılmaktadır.
Sağlık Bakanlığı’nın yetki ve sorumluluğu altında organize olan sağlık hizmetleri, hem kamu sağlık sektöründe hem de özel sağlık sektöründe yürütülmektedir.
Biz yurttaşların tıbbi bakım alırken beklediğimiz en önemli şey, sağlık hizmetlerinin hızlı ve kaliteli olmasıdır. Nitekim Kamu Sağlık Çalışanları Yasası’nın madde 6(1) fıkrası, sağlık hizmetlerinin sunumunda “hız, kalite, verimlilik ve etkinlik” öngörmektedir.
Ancak bunlar, kulağımıza yasal bir zorunluluktan çok, bir temenni gibi gelmektedir. Çünkü durum hiç de öyle değildir!
Birçok yurttaş, kamu sağlık kurumlarında muayene olmak için makul sürenin üzerinde beklemek zorunda kalıyor.
Hastanelerde uzayan kuyruklarda beklememek için, maddi durumu daha iyi olan yurttaşlar, sağlık sigortası primi ödemelerine rağmen, özel sağlık kurumlarına gitmektedirler.
Sebep?
-Zaman kaybetmeden tıbbi bakım alabilmek!
Acil vakalarda ise Hastane Acil Servislerinde beklemek zorunda kalmak, vakanın aciliyetine ters!
Yine gücü yeten, soluğu özel bir hastanede alıyor.
Kalite konusunda ise toplumda giderek yerleşik hale gelen, özel hastanelerin daha kaliteli sağlık hizmeti sundukları yargısıdır.
Teknolojik altyapı bakımından özel sağlık kurumlarının, kamu hastanelerine kıyasla daha gelişmiş olduğu söylenebilir. Ancak doktorların kalitesi konusunda aynı şey geçerli mi?
Çünkü kamuda çalışan birçok doktorun, özellikle öğleden sonra özel bir hastanede de çalıştığına sıklıkla tanık oluyoruz. Üstelik bu, yasaya rağmen oluyor.
Kamu Sağlık Çalışanları Yasası madde 43 uyarınca kamu sağlık çalışanları, mesai saatleri içinde veya dışında, ücretli veya ücretsiz başka iş yapamazlar!
Peki, başka iş yaparlarsa ne olur?
-Disiplin suçu işlemiş olurlar.
Bu durumda ise disiplin işlemi başlatılması gerekir.
Ancak bugüne kadar herhangi bir kamu sağlık çalışanına, bu sebeple disiplin işlemi başlatıldı mı?
-Sağlık Bakanlığı bu konuda üç maymunu oynuyor!
Ayrıca kamudaki koruyucu sağlık hizmetleri, tanı ve tedavi gibi hizmetleri kapsayan ve sağlık merkezleri eliyle yürütülen birinci basamak sağlık hizmetleri, etkin olmaktan uzaktır.
Örneğin, birçok sağlık merkezinde laboratuvar hizmetleri şöyle dursun, en basit röntgen cihazı bile bulunmamaktadır. Dolayısıyla da insanlar en temel sağlık hizmeti için bile hastanelere gitmek zorunda kalmakta ve polikliniklerinde yığılmalar olmaktadır.
En önemlisi, KKTC gibi küçük ölçekli bir ülkede, yurttaşlar sağlık hizmetlerinden eşit ve adil bir biçimde yararlanamıyorlar!
Oysa Kamu Sağlık Çalışanları Yasası’nın madde 6(2) fıkrasına göre, sağlık hizmetlerinin sunumunda herkese eşit ve adil davranılması gerekmektedir.
Gerek kamudaki gerekse özeldeki sağlık hizmetlerinin sunumunda, maalesef ne eşitlik ne de adalet vardır.
Kamu sağlık kurumlarına baktığımızda, ilçelerdeki devlet hastanelerinin sundukları hizmetler arasında da ciddi eşitsizlikler vardır.
Örneğin Lefkoşa, Gazimağusa, Girne ve Güzelyurt’taki devlet hastaneleri uzmanlık gerektiren hastalıkların tanı ve tedavi süreçlerini kapsayan ikinci basamak sağlık hizmeti sunarken, bunlar arasında sadece Lefkoşa’daki Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi, ileri düzeyde tedavi gerektiren hastalıkların tedavi süreçlerini kapsayan ve ileri düzey tıbbi cihazlarla donatılmış üçüncü basamak sağlık hizmeti sunabilmektedir.
Bununla birlikte diğer devlet hastanelerine kıyasla en donanımlı olan Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nde dahi, zaman zaman tıbbi cihazların çalışmadığına, ilaç ve tıbbi malzeme eksikliklerinin yaşandığına tanık oluyoruz.
Devlet hastaneleri arasındaki düzey ve kapasite farklılığı da yurttaşların sağlık hizmetine eşit ve adil erişimini engellemekte ve özellikle Lefkoşa’daki devlet hastanesinde yığılmalara neden olmaktadır.
Keza kamu sağlık kurumları ile özel sağlık kurumlarının sundukları hizmetlere erişim bakımından da eşitsizlik ve adaletsizlik vardır.
Maddi durumu elverişli olmayan yurttaşlar, devlet hastanelerinin sunduğu hizmetleri almak için uzayan kuyruklarda çile çekerken, maddi durumu göreli olarak iyi olanlar, yüksek maddi bedeller ödeyerek özel hastanelerde hızlı, kaliteli ve etkin sağlık hizmeti alabilmektedirler.
Peki bu dengesizlikleri gidermek mümkün değil mi?
-Elbette mümkün!
Herkesin sağlık hizmetlerine erişebilmesi için genel sağlık sigortasına geçmek rasyonel bir seçenek olabilir.
Örneğin 85 milyonluk Türkiye, 2012 yılından itibaren genel sağlık sigortasını zorunlu hale getirdi.
KKTC’de devlet hastaneleri ve özel hastaneler genel sağlık sigortası kapsamına alınamazlar mı?
Bu konudaki mali sürdürülebilirlik bakımından, gerekirse sağlık primlerinin oranları yükseltilebilir; devlet özellikle doğrudan gelir vergilerini artırabilir, ülkemize gelen 10 binlerce öğrenciye zorunlu sağlık sigortası yaptırılabilir; hatta genel sağlık sigortası kapsamında özel hastaneden hizmet almayı tercih eden yurttaşlar, belirli bir oranda ek ödeme de yapabilirler…
Sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak için ISO 9001, EFQM veya IHA gibi uluslararası standartları takip edebiliriz. Bu standartlara ulaşmak için rehberlik ve akreditasyon hizmeti sunan TÜRKAK (Türk Akreditasyon Kurumu), JCI (Joint Commission International) ve DNV GL Healthcare gibi kuruluşlardan, KKTC Sağlık Bakanlığı hizmet de alabilir.
Bütün bu süreçleri planlamak ve belirlenen amaçlara ve hedeflere ulaşmak için ilgili paydaşların da katılımıyla oluşturulacak bir sağlık strateji planına acilen ihtiyacımız var.
Tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı kutlu olsun!