Yıl 2000... Bankalar batmış, mudi ya da bankazede gibi kavramlar hayatımızın bir parçası haline gelmişti. İçin için yanan bir kütük gibi alevi her an parlamaya ve ortalığı ısıtmaya, hatta yakmaya hazır bir durum vardı. Meclis önünde protesto eylemi olacaktı. Gittik. Boynumda koca bir basın kartı, ondan daha koca bir fotoğraf makinesi. O zaman Uzan Grubu’na ait olan Star Gazetesi ve televizyonunun Kıbrıs muhabiriydim. Gazeteci olduğumuzu belli eden basın kartı, yelek, fotoğraf makinesi gibi göstergeler olmasına karşın, Kıbrıs’ta ilk kez gördüğümüz Polis Çevik Kuvvet’in, kuvvetinin nelere kadir olduğunu, bütün birikimlerini kaybeden, içleri yanan bankazedelerin meşhur Meclis Baskınında, bizzat hissederek tattık.

Her köşeye bir bankanın açıldığı, kimin nasıl mevduat topladığı, bu mevduatın nerelerde ne şekilde değerlendirildiği, saçma sapan, kontrolünün siyasilerde olduğu, o nedenle herhangi bir kontrolün de söz konusu olmadığı bir bankacılık sektörümüz olduğu için battı. Ha sonra ne oldu? Bir Bankacılık Yasası çıktı. Siyasiler istese bile banka açma izni veremiyor, Merkez Bankası mevcutları da sıkı sıkıya denetim altında tutuyor. 

Fikri Toros geçenlerde, Meclis kürsüsünden bir konuşma yaptı.
Konuşmayı dinledikçe, 24 yıl önce yediğim copun ağrısı, gözlerimi yakan biber gazının acısını yeniden hisseder gibi oldum. 
Maliye Bakanımız Özdemir Berova göreve geldiği günden bu yana 12 sigorta şirketine kuruluş izni vermiş. Tabii bir üst denetim mekanizması olmadığı ve Bakanlığına bağlı bir müdürlük üzerinden bu izinler verildiği için bol keseden dağıtılmış. 
Bakan, “Yasal kriterlere uyuyorlardı” diyerek kendini savunmuş ancak konunun özünün kriter ya da yasal olup olmamanın çok ötesinde bir şey olduğunu o da biliyordu elbette. 

Bir ticari alanı ya da sektörü paylaşan şirketler çoğaldıkça bu pastanın dilimlerinin inceleceğini bilmek için ekonomi profesörü olmaya gerek yok sanırım. Dilimler inceldikçe kimsenin karnının doymayacağı için, pastanın kalitesinin azalacağını da söylemeye herhalde gerek yok. Sigortacılık sektöründe, eğer 46 adete çıkmış bir sigorta şirketi enflasyonu varsa, yarın hasarlar ödenmeyecek, ya da geciktirilecek. Sigortacılık sektörü mağdurları oluşturulacak. Her şeyini kaybeden ve sigortaladığını sandığı için rahat uyuyan kişilerden oluşan bir sigortazedeler grubu oluşacak. 

Rekabet prim indirimi, prim indirimi ise bazı riskleri reasürans yoluyla paylaşmamayı getirmeyecek mi? Bu da hasarların ödenmesinin ya gecikmesi ya da yapılmamasını getirecek. Sigortazedeler belki meclis basıp, polis ile karşı karşıya gelmezler ama sigortacılık sektörü gelişeceğine, vahime doğru ilerliyor.  
Kabinenin değişeceği söylentileri var. Öyle bir iddiam yok, bir şey de duymadım ama Maliye Bakanı’nın değiştiğini varsayalım. Berova’dan sonra gelenin bir 12 sigorta şirketi izni vermeyeceğini kim garanti edecek? Peki ondan sonra gelen bakanı ya da ondan sonrakini kim engelleyecek? 

Bankacılık sektörü gibi sigortacılık sektörünü zapturapt altına almanın zamanı geldi ve çoktan geçti gibi. Yoksa aynı binada birden fazla, güneyden gelenlere araç sigortası hakkı elde edip satmak için birer dosyadan ibaret olan sigorta şirketimsiler ile dolan ve bankacılıktan sonraki en büyük finansal sektör olan sigortacılık sektörünün sigortası atacak.