80’li yılları hatırlayanlar bilecek.
Dünya meyve devi Del Monte'nin portakal suyu reklamları vardı.
Reklam, başında beyaz bir şapka, yakışıklı ve her halinden Akdenizli olduğu belli bir adam, Güney Amerikalı olduklarını anladığımız narenciye üreticilerinin nefeslerinin tutmuş meraklı ve tedirgin bakışları arasında ağaç dallarındaki portakalı incelerken gösteriyordu.
Zavallı narenciye üreticisi tüm hayatı o yakışıklı adamın iki dudağı arasında. Ürünü beğenirse, üreticilerin yüzü gülecek, beğenmezse onlar için hayal kırıklığı ve kaos demek olacak gibi bir hava var. Boynundaki mendille terini silen, heyecandan kalbi duracakmış gibi görünen üretici, Del Monte’den gelen adamın başını olumlu bir şekilde sallayıp portakalları beğendiğini işaret edince, şapkasını havaya fırlatarak, "The Juice Man from Del Monte, He said Yes" Del Monte adamı evet dedi şeklinde bağırarak sevinç gösterilerinde bulunuyordu.
Bu reklam televizyonlarda oynarken daha Asil Nadir diye birisi iş dünyasında adını söz ettirmemişti. O reklamdaki beyaz şapkalı adamın, bir süre sonra Del Monte’yi satın alan, Güney Amerika’nın yanı sıra Kuzey Kıbrıs’taki narenciye üreticilerini ihya edeceğini kimse bilemezdi. Gerçekten de Asil Nadir, Del Monte’yi satın aldıktan sonra, reklamdaki adama atfen ‘Del Monte Adamı’ olarak bilindi uzun bir süre.
Tam 32 yıl önce bir yazı yazmıştım. 2003 yılıydı ve Asil Nadir’in İngiltere’ye döneceği ile ilgili geçenlerde kaybettiğimiz usta gazeteci Faruk Zabcı bir haber yapmıştı. ‘Del Monte Adamı Evet Dedi’ başlıklı yazımda, Lord David Hannay’ın Kıbrıs TV’ye konuk olmasının ardından bir neden olduğunu düşündüğümü ifade etmişim. Hatta o günlerde Reşat Akar Londra’daydı ve beni Serhat İncirli’yi, Artun Çağa’yı Asil Nadir ile çalışan gazeteciler sıfatıyla bir televizyon programına davet etmişti. Asil Nadir’i tartışmış, dönerse ne olur, nasıl bir etkisi olur diye konuşmuştuk. Asil Nadir Londra’ya dönecek diye ortalık birbirine girmişti anlayacağınız. O dönüş çok sonraya kısmet olmuş, keşke olmasaydı dedirtecek sonuçları olmuştu.
Asil Nadir ile sohbetlerimden aklımda kalan yüzlerce ifade var. Yavaş ve tane tane konuşmalarını beynime kaydetmişim meğer. Birkaç gündür düşündükçe sohbetler geriye sarılıyor, lafını esirgemediğini ve kimler için neler söylediğini, nasıl tarif ve tasvir ettiğini tek tek hatırlıyorum. Bende kalacak tabii bunlar.
İyi ki yaklaşık bir ay önce, Halil Esendağlı’dan sağlık bakımından iyi haberlerini almış, aramaya, hal, hatır sormaya karar vermişim.
“Çok iyiyim. Eskisinden daha da iyiyim” demişti, bildiğimiz, her zaman güçlü olduğunu karşısındakine hissettirmeye özen gösteren ve belki de başarısının ardındaki en önemli unsurlardan bir olan tavrı ile. “Kedinize iyi bakın Asil Bey” dedim, “Beni merak etme, bomba gibiyim. Sen kendine iyi bak” demişti.
Çok şey var yazılacak, çok şey var konuşulacak ama bugünlerde söylenecek şey sanırım, sadece, kapalı kaldığı için çok bunaldığını bildiğimiz KKTC’de değil, dünyanın başka noktalarında da bir devir kapandı. Kimileri gözyaşı döktü kimileri ise derin bir oh çekti.
Asil Nadir, ya da Del Monte Adamı, hepimize ‘hoşça kalın’ dedi.