Demiştik kahvehaneler adeta serbest piyasadır, serbestçe herkes fikrini söyler ama yanlış ama doğru, orada bulunanlar da katkı koyar görüşlerini bildiklerini duyduklarını yeri geldiğinde aktarır, arada tatlı çekişmeler de olmuyor değil, canı sıkılanlar da olur bazı iddialara kimi zaman kalkar çeker gider. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yine sohbetler devam eder, kahve kültürü bu kimse değiştiremez, değiştirmek isteyen de yok zaten. Müdavimlerin stres attığı yer diyebiliriz, fikir alıp verme de diyebiliriz, kimsenin şikayeti de yoktur, hatta karşılıklı atışmalar da özlenir diyebilirim, bir nevi halk meydanı.

          Gençlik yıllarımız ki 1960’lı yıllardı Mücahitlik yıllarıydı, boş vakitlerimizi kahvede geçirirdik, haber almaya çok ihtiyacımız vardı ülke genelinde neler olup bittiğine dair. Anavatandan gelecek müjdeli haberlere, moral verici güzel haberlere çok ihtiyacımız vardı. Çok kıt da olsa radyodan haberleri büyük bir sessizlik içinde can kulağıyla dinlerdik, radyonun etrafına doluşurduk. Sonrasında yorumlarımızı yapardık. Moralimiz her daim yüksekti, bozgunculuk yoktu. Herkes bir birinin hatırını sorar, birinin sorunu varsa çözmeye çalışılır, moral verilir destek olunurdu, dayanışma yardımlaşma gerçekten samimi olarak zirvedeydi. Neyse konumuza dönelim müjdeli habere.

         Başbakanımız Sayın Ünal Üstel, Ankara’da yaptığı temaslar neticesinde narenciye konusunda  müjdeyi patlattı  haliyle kahvedeki sohbetlerin odağı oldu. Neydi müjdemiz, son Valensiya döneminde dalında kalan Portakal için üreticiye gelecek hafta toplam 160 milyon TL ödenecek olması. Her daim kahvenin duvarına dayalı ayni yerde oturan Abdurrahman’ın bu duyurusuna o an haberi olan Mülayim söze karışır oturduğu köşesinden. Eeee Vallahi benim de 4 zeytin ağacım 3  mandalin 3 da incir ağacım vardır, benim de dalında kaldılar, yere de döküldüler, kuşlar da yedi, bize bir şey yok mu be Abdurrahman? Der.  Bir diğeri yahu bu portakallar nasıl olur da ağaçta kaldı da biz çarşıda baskın pahasına ıskarta portakala talim ederik, der.

          Hasan oturduğu yerden dayanamadı her zamanki yüksek sesiyle ve ateşli konuşmasıyla, yahu geçenlerde ortaya atıldıydı konusu olduydu Uzak Doğu’dan 800 kadar narenciye kesimi için işçi getirildiği konuşulduydu ortalıkta, onlar neden toplamadı, dedi. Yanında oturan Mevlit, eee biz burada bağırırık iş yoktur diye aha iş, neden taaa uzaklardan getiririk da biz işlemeyik, hem bu gelenlerin ikamet sorunu var, geçimi vardır, epey da yük olmaktadır, bu olacak şey mi? Der.

         Her zamanki gibi gündemdeki tartışmaların yapılmasını sabırla bekleyip sonunda kendi fikrini söyleyen Ahmet’e çevrilir yüzler, bakalım ne diyecek. Biraz bekledikten sonra, be arkadaşlar bize tembelik iş beğenmeyik, b….meyik,  illa devlet kapısı isterik diye birileri bir şey söylediğinde hepimiz ateş alırık, karşı çıkarık, kazan kaldırırık, bunu hiç düşündünüz mü, oradaki insanlar bizi izlerler, portakalı toplamaya üşenirik, ağaçta kalır çoğu da yere düşer ve feryat ederiz, sonra da müjdeli haberleri anten kulaklarla beklerik. Sayın Başbakan da ülke ekonomisini kalkındıracağız deyip ahkam kessin, Türkiye’den para gelecek diye müjde versin, hem de toplamadığımız ağaçlarda dalında kalan portakalın BEDELİ için. Be arkadaşlar bunu iyice tartalım ve düşünelim. Portakallar ağaçta kaldı, toplamadık, ama karşılığını aldık!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Güneyden Rum da almak istedi, ama toplayamadık satalım, onlar toplasın da koymadık, toplamaya kalkışanları da bir hafta kodese attık. Hade  BOL BOL İYİ  MÜJDELER.