Atatürk Öğretmen Akademisi sınavına katılan öğrencilerin birçoğunun sıfır matematik, sıfır İngilizce yapması kamuoyunda hayli tartışıldı…

   Sıfır matematik, sıfır İngilizce, yani çok sayıda öğrenci bu iki alandan bir soruyu bile doğru yapamamış…

   Bu kadar çok kişinin böyle bir başarısızlık göstermesi ilk defa olmuş.

   Ortak tepki şöyle; “Yok da sıfır”… Evet haklı bir tepki; yok da sıfır… Yani yine başarısız olunabilir ama hiç olmazsa birkaç tane yapsınlar değil mi?

   Bu sıfırların nedeni bir değil, birden fazladır ve eğitimin döküldüğünü gösteren ilk örnek değil akademi sınavı ama eğitimde ülkenin geldiği noktayı göstermesi ve tartışmalara neden olması önemlidir.

   Kimisi Atatürk Öğretmen Akademisi sorularını hazırlayanları suçlamaktadır, nitekim cevabı çıkmayan sorular var, dört soru iptal edilmiş… Yani böyle önemli sınavda bunların da olmaması lazım…

   Soruların hangi esasa göre hazırlandığının belli olmadığı, kapsam dışı sorular sorulduğu, en temel konulardan dahi sorular gelmediği, adaylar arasında sözel bölümlerden gelen, matematik almayan öğrenciler bulunduğu, akademi sınavı için bazı yeni kriterler belirlenmesi gerektiği gibi şeyler söyleniyor.

   Sonuçta bu kişiler öğretmen olacak ve çocuklarımıza eğitim verecek. Burada hassas olmazsak, zincirleme bir felakete kapı açmış oluruz ki üniversitelerden çok kolay diploma alan çok sayıda kişiyle birçok alanda bu felaket kapısı açılmıştır, onun sıkıntılarını yaşıyoruz.  

    Yukarıda bahsettiğim, sınav sorularının hazırlanmasıyla ilgili iddiaların başarısızlıkta mutlaka rolü vardır ama bana göre öğretmen adayı olan, öğretmen olmak isteyen kişilerin matematikten ve İngilizceden sıfır çekmesi sorundur ve normal görülmemelidir.

    Tabii ki eğitimde çok sorunumuz vardır… Her şeyden önce ülkenin bir eğitim politikası yoktur…

    Geçmişi bile arar olduk, olan da bozulmuştur, popülizm ve torpil mekanizması eğitime de bulaşmıştır.

     Devletin ve bakanlığın mantığı, “Bilgili bireyler yetiştirmek yerine herkesin her koşulda ne isterse olsun sınıfı geçmesi” üzerinedir. Zaten ezbere dayalı bir eğitim sistemi var, bir de buna “hiçbir şey öğrenmese, defalarca sınıfı geçmese de bir şekilde o bireyleri geçirip, bir üst sınıfa gönderme ve sonuçta mezun etme” mantığı eğitimi bitiriyor.

    Maalesef ülkede ilkokul birinci sınıftan üniversite son sınıfa kadar “kolay geçme” yöntemi tercih edilmiş… Halbuki hedefimiz, nitelikli eleman yetiştirme olmalıydı… Şu anda yaptığımız korkunç bir şeydir, okumuş cahiller yetiştiriyoruz ve bununla övünüyoruz.  

     Eğitimi idare ettiğini zannedenlerin ilgisizliği, beceriksizliği, popülizm ısrarı, “ben yaparım olur” mantığı işte bizi bu noktalara getirmiştir.

    Devlet okullarında yığınla sorun vardır, bu sorunlar eğitimi olumsuz etkiliyor, hatta bitiriyor.

    Altyapıdan yoksun okullarda halen Türkçe ve İngilizce bilmeyen çok sayıda yabancı öğrenci vardır, özellikle de ilkokullarda bu durum içinden çıkılmaz, yakıcı bir soruna dönüştü.

   Ne o yabancı çocuklar doğru dürüst eğitim alabiliyor ne de böyle sınıfta yer alan yerli çocuklar.

   Öğretmenlerin böyle sınıflarda verimli eğitim vermesi mümkün değildir.

   İlkokulu bitirip de ortaokula giden ama dört işlemi, yani toplama, çarpma, çıkarma, bölmeyi bilmeyen çok sayıda çocuk var… Ortaokulda örneğin tam sayıları, denklem çözmeyi bilmeyen öğrenciler olduğu söyleniyor, yani temeli olmadan üst sınıflara geçiyor öğrenciler.

   Bırakın matematiği, okuma yazma bilmeyen öğrenciler var. Zannetmeyin ki sorun yalnızca matematik ve İngilizcededir. Tüm derslerde sorun var; Türkçe, fizik, kimya, tarih, coğrafya da bilmiyor çok sayıda öğrenci…  

    Biliyorsunuz, ortaokuldan liseye geçerken sınıfta kalma yok… Geçebilecek seviyede olmasa da geçiyor. Böyle saçma bir uygulama olamaz…

   Lisede de durum farklı değil, sınıfı geçemeyen öğrenciler için ek bütünleme yapılıyor. İllaki tüm öğrenciler sınıfı geçecek, eğer sendika ve okul yönetimleri ya da öğretmen buna karşı çıkarsa bakanlık kendisi ek bütünleme sınavı düzenleyip tüm öğrencileri geçiriyor.

    “Nasıl olsa bir şekilde geçeceğim” düşüncesi çok sayıda öğrenciyi hazıra alıştırıyor, emek harcamak istemiyorlar. Daha çocuk yaştan bu toplumun bireylerini hazıra alıştırıyoruz. Partililer bakanlığa gidiyor, bakanın üzerinde baskı kuruyor ve çocuklar ek sınavlarla bir şekilde sınıfı geçiriliyor. Partizanlık eğitime kadar indi.

    Meslek okulları yetersizliklerle, sorunlarla boğuşuyor, neredeyse gözden çıkarıldı. 20 Temmuz Fen Lisesi ve Bülent Ecevit Anadolu Lisesi’ne sınavla öğrenci alınıyor ama bu sınavda sayısal soruları yapamasa da diğer soruları yapan öğrenciler bu okullara alınıyor, sayısal altyapısız öğrenciler burada büyük zorluk yaşıyor ama bir türlü sınav sistemi değiştirilmiyor. Böyle olunca bu okullar misyonunu arzu edildiği oranda yerine getiremiyor.  

    Çocukların becerileri ve ilgi alanları dikkate alınmıyor, herkes ezberci eğitimin bir parçası yapılıyor, eksiklerle dolu dökülen okullar, nüfus artışından dolayı tıkış tıkış dolu sınıflar, altyapısız ortamda haftada iki gün tam gün eğitim ısrarı, çocukların içine doldurulduğu eğitim için elverişsiz konteyner sınıflar, müfredattaki yetersizlik ve daha birçok sorun… Öte yandan, pandemi dönemi kayıplarının da giderilemediği bir gerçek…

     Tüm bunlar eğitimi olumsuz etkiliyor ama kimin umurunda? Liyakatin de dikkate alınmadığı, herkesin her şey olabileceğini düşündüğü ve bir şekilde o makamlara da geldiği bir ülkede okumuş cahiller yetiştirmek bir o kadar daha tehlikelidir… İşte her şeyin içi böyle boşaltılıyor.

    Bildiğini zanneden ama hiçbir şey bilmeyen, sorgulayamayan, demokratik bir ortamda hakkını aramak, hakkıyla bir yere gelmek yerine biat etmekle, yalakalıkla, şakşakla, partizanlıkla bir yere gelmek için sıraya dizilen bir sürü insan… Bir toplum işte böyle yok olur…