Arkadaşımız, psikolog- yazar Ayla Kahraman’ın yazılarını yıllardır, ilgiyle takip ediyor, okuyorum, cumartesi günkü “Hayal kırıklığı ne öğretir?” başlıklı yazısı da çok güzeldi… Ayla Kahraman, “hayal kırıklığını” sözlükteki değil de psikolojideki anlamıyla ele aldı ki ben de o yönüyle daha fazla ilgileniyorum.

     Ayla Kahraman’ın yazısından esinlenerek, ben de hayal kırıklığıyla ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Bu pazar günü memleket meseleleri, sorunlar değil de “hayal kırıklıklarını” konuşalım isterseniz…

    Bazı eski filmlerde hayal kırıklığının bir başka ifade şekli olan “inkisarıhayal” sözü hep hoşuma gitmiştir. Yine romanlarda, filmlerde hayal kırıklığının bir başka ifadesi olan ve çok kullanılan; “beni sukutuhayale uğrattın”, “sukutuhayal içindeyim” söyleniş şekli de hep ilgimi çekti.

    Hayal kırıklığının sözlük anlamı, “Çok istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmeyişinden duyulan üzüntü” demektir ama psikolojik açıdan da bu söze çok anlamlar yükleriz.

     Yıllar önce de askerlik yaparken, atış provalarında attığımı vururken, bizim bölük için önemli olan bir askeri tatbikatta sıfır çekmiştim ve komutanımız bana “seninle ilgili sukutuhayal içindeyim” demişti… Bir hafta gözüme doğru dürüst uyku girmemiş, çok üzülmüştüm…  

    Hayatım boyunca hayal kırıklığı yaşamaktan çok, başkalarına hayal kırıklığı yaşatmaktan korktum hep… Bana umut başlayan insanları üzmekten, kırmaktan, beklentilerini boşa çıkarmaktan…

    Oldu hayatımda öyle şeyler ama anladım ki başkaları sukutuhayale uğramasın diye çok özen gösterirseniz, bu kez de kendi hayatınızdan, kendi kişiliğinizden ödün verirsiniz ki bu da iyi bir şey değil. Özellikle ailemiz, yakınlarımız için, çünkü bizi hep bir kalıba yerleştirmek isterler, zaman zaman sizin istekleriniz, sizin seçimleriniz değer görmez olur.

   Yüz kızartıcı bir iş yapmak ve ihanet etmek gibi meseleleri dışarıda bırakın, karşı tarafa yönelik diğer bazı hayal kırıklıkları aslında ayağınıza taş bağlamaktan başka bir şey değil.   

   Benim öğrencilik yıllarımda Türkiye üniversitelerinde eğitim almak için iki aşamalı sınav vardı, ikinci aşamayı geçememiştim, yani bir üniversiteye yerleştirilememiştim, ailemin ne kadar üzüldüğünü hatırlıyorum. Başarılı olamamak değil, ailemi, sevenlerimi hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzülmüştüm.

     İstemediğim hiçbir bölümü, istemediğim hiçbir şehri yazmamıştım seçeneklere. Nispeten daha kolay kazanabileceğim bölümler vardı ama yazmadım, yazsam bir fakülte kazanacaktım, ailem mutlu olacaktı ama ya ben?

    Nitekim daha sonra öyle oldu, liseden mezun olduğum 1986 yılında ülkede yalnızca Doğu Akdeniz Üniversitesi vardı, onun da sözel bölümü, örneğin bir İletişim Fakültesi yoktu o günlerde…  Hiç sevmediğim, ilgimi çekmeyen bir bölümü okumaya başladım ama yapamadım, terk ettim üniversiteyi. Bu kez de üniversiteyi terk ettim diye hayal kırıklığı yarattım sevenlerim için…

    Sporun hemen her dalını özellikle de futbolu çok sevdiğim halde hiçbir spor dalına yeteneğimin olmaması da bir hayal kırıklıydı etrafımdakiler için maalesef…

    Babam beni torpille devlet dairesine soktu ama benim hayalimde devlet memuru olmak yoktu, kaçtım bıraktım devlet dairesini, yine ailem için bir hayal kırıklıydı bu durum, benim için yapmak istedikleri iyi şeyleri reddettiğim için…

    Babamın örgüt başkanı olduğu siyasi partiyi değil, ideolojik olarak da hiç benzemeyen başka bir siyasi partiyi seçtim, hatta orada gençlik kollarında yer aldım, delegesi oldum… Al sana baban ya da ailen için bir hayal kırıklığı daha… 

    Sonra meslekte yönetici oldum, müdür oldum, bazı patronlarım “neden bağırıp çağıran, kendisinden korkulan bir müdür değilsin” diye sordu. E bu da mı hayal kırıklığı?

    Halbuki benim olduğum her yerde huzur oldu, sevgi- saygı oldu, başarı oldu… “Neden inanlar korkutan müdür ister ki?” diye sorup durdum kendime. 

   Ben böyleyim, bağırıp çağırmak gibi tarzım yok, ben benden korkulmasını istemiyorum ne eşim ne çocuklarım ne arkadaşlarım ne de personelim benden korkmasın… Bir iş yerinde bağırıp çağırmadan ve korkutmadan da düzen, disiplin sağlanır…     

    Gün geldi “Nasıl gazetecisin, gazetecilik imkanlarını kullanıp bakanlarla, müdürlerle konuşup işimi halletmedin” diyen de oldu. “Gazeteciliğin avantajlarını neden kullanmıyorsun?” diye suçladılar. Halbuki onların avantaj dediğini ben istismar olarak görüyorum. Buna dikkat etmek, birileri için sukutuhayalse, olsun…

    Peki başkalarının beni hayal kırıklığına uğratmasına karşı ne yapıyorum diye sorarsanız, söyleyeyim. Beklentilerimi hep aşağıda tutarak. Evet, bir zamanlar biraz saftım, insanları sevdim, yardım etmek istedim, kazık yedim, iyi niyetim istismar edildi ama bunlar beni tecrübeli yaptı, piştim, aynı hatalara düşmedim.

    Hiçbir konuda beklentilerimi çok yüksek tutmuyorum, yakınımdaki kişilere güveniyorum, yetki veriyor, inisiyatif kullanmalarını sağlıyorum, paranoyak düşüncelerim yok, “kim ne zaman beni arkamdan bıçaklayacak” diye kuşkucu değilim. Öyle yaşanmaz zaten… Ancak hep bir temkinli tarafım var, hep bir adım geride durmayı tercih ederim, en samimi, en yakın olduğum insanların bile beni üzecek hamleleri olabileceğini hiç aklımdan çıkarmıyorum. Öyle olunca hayal kırıklığına uğramazsınız…

    Evet bazen kalbiniz öyle bir kırılıyor ki ömür boyu tamiri mümkün olmuyor, ruhunuzu zedeliyor. Ancak onu da kafaya takmak çok rahatsız edici. Bunun da yolunu buldum, kalbimi kıranları, benden eksi puan alanları, yine kalbimle cezalandırıyorum. Nasıl mı? Kalbimin bir köşesinde onun için bir “x” koyuyorum. O bunu bilmese de olur, benim bilmem ve oraya bir “x” koymam yeterlidir.

    İnsanları anlayabilmek ne zaman ne yapacaklarını tahmin etmek kolay değil. Çeşit türlü insan var. O nedenle herkesi olduğu gibi kabul etmek lazım. Sukutuhayale uğramak insanlık halidir. Hayal kırıklıkları insan yaşamı için panzehir gibidir, baş edebilirseniz zinde tutar. Her şey hep düzenli, hep istediğimiz gibi gitse, inanın hayatın anlamı olmaz. İnişler de var hayatta, önemli olan o gücü bulup yeniden çıkmak, zorlukları aşabilmektir.

     Sonuçta insan odaklı bir Avrupa ülkesinde yaşamıyoruz, uzunca bir zaman da öyle olamayacağı aşikâr, hayat eziyete dönüşmüş buralarda, o nedenle zinde kalmak, mücadele etmek zorundayız. Bunun için de psikolojik dinginlik önemlidir… Hayal kırıklığı ülkesinde zinde kalmak zor ama başarmalıyız…