Türkiye’deki büyük depremlerden sonra herkes yaşadığı ya da çalıştığı binaya bir farklı bakmaya başladı. Özellikle insanlar çocuklarını gönderdikleri okullarla ilgili ciddi şüpheler duyuyor. Hem...

Türkiye’deki büyük depremlerden sonra herkes yaşadığı ya da çalıştığı binaya bir farklı bakmaya başladı. Özellikle insanlar çocuklarını gönderdikleri okullarla ilgili ciddi şüpheler duyuyor. Hemen her tarafta hiç gözlere batmayan, binalardaki çatlaklar, yarılmalar, dökülmeler artık fena halde rahatsız ediyor birçok kişiyi… Her gün haber merkezimize çok sayıda ihbar geliyor, fotoğraflar gönderiliyor. Biz uzman değiliz, karar veremeyiz, mutlaka uzmanların bakması lazım ama gönderilen fotoğraflara baktığımızda gerçekten bazılarıyla ilgili endişe etmemek mümkün değil. Gördüğünüz gibi okullarla ilgili şikayetler zincirleme büyüyor. Her gün yeni bir okul ekleniyor, ailelerin, ebeveynlerin “çocuklarımız için korkuyoruz, endişeliyiz” dediği… Riskli görülen binalar her geçen gün artıyor… Sanki bir örtü vardı ve depremden sonra birdenbire kalktı. Peki o örtü neredeydi, binaların önünde mi yoksa insanların gözünde mi? Kuşkusuz o perde insanların gözündeydi, başka ne olabilirdi ki? Aynı gözler deprem öncesi riskleri göremiyor ama deprem sonrası görebiliyordu. “Kral Çıplak” hikayesinin verdiği mesaj başka bir şeydi, belki tam karşılığı değil, hani kralın çıplak olduğunu hiç kimse görmüyor ya da söylemeye cesaret edemiyorken bir çocuğun “kral çıplak” demesiyle gözler açıldı ya, onu diyorum… Yine de bu sonradan açılan gözler bana “Kral Çıplak” hikayesini hatırlattı. Kuzey Kıbrıs’ta kralın çıplak olduğunu görebilmek çok büyük bir felaketle mümkün olabildi. Peki birçok binanın riskli olduğunu hiç kimse söylemiyor muydu? Söylüyordu tabii ki… Söyleyenler vardı ama onları dinleyen yoktu. Ne ülkeyi yönetenler dinliyordu ne de vatandaşlar… Şimdi ise iş değişti, herkes binalarla ilgili her şeyi görebiliyor hatta fazlasını bile… Yıllardır hiçbir şey yapılmayan, sağlamlaştırılmayan, tamir edilmeyen binaların içine girmek istemiyor ya da yakınlarının girmesine izin vermiyor birçok kişi. Sıva çatlaklarına bile artık kimsenin tahammülü yok. İş biraz da kaosa doğru gidiyor, uzmanların birçok yeri acilen incelemesi ve insanları rahatlatması gerekiyor. Deprem yönetmeliği çıkmadan önce yapılan eski binalarla ilgili yıllardır hiçbir tedbir alınmadı, bunun için bir planlama yapılmadı, bu yönde bir kentsel dönüşüm projesini hiçbir kentimiz için düşünmedik. Bu yönde öneriler olmadı mı? Oldu ama her defasında bunun bir maliyeti olduğu söylendi. Mesela kentsel dönüşüm için büyük projeler ve büyük paralar istendiği vurgulandı hep… Ne zaman böyle konular gündeme gelse, ne zaman böyle öneriler yapılsa bunlara ütopik konuşmalar, ütopik öneriler denildi. Bir tür dönüşüm vardı kentlerde ama ucube bir dönüşüm, Girne’de olduğu gibi kentin karakterini bozan ve kent halkının hayatını her şekilde zorlaştıran olumsuz anlamda bir dönüşüm. Zamanında tedbir düşünmediğimiz için “Şimdi ne olacak?” diyoruz, bir bir okullar aileler tarafından riskli bulunurken, oradaki çocukları ne yapacağız? Okullara, sağlık ocaklarına ya da insanların yoğun olarak yaşadığı bazı apartmanlara şimdi girilmeye korkuluyorsa ve bunlar birdenbire karşımıza çıkıyorsa çözüm nedir? Evet ne yapacağız? Zamanında tedbir almamanın cezasıdır bize bunlar… Yalnızca bu konuda mı? Hemen her konuda böyle değil mi? Umursamazız, sorumsuzuz, rahatız, “bize bir şey olmaz” zihniyetindeyiz, risk halinde bile rantını düşünenlerimiz var, denetim yapmaktan da denetlenmekten de denetlenme sonrası gerçekleri duymaktan da korkuyoruz… Kabul etmek gerekir ki yönetenlerin ihmali var ama vatandaşların çoğunluğu da bundan şikayetçi görünmüyordu. Ülke dökülüyorken aynı partilerin, aynı insanların seçilip, iktidar yapılması da toplumun çoğunun hayatından memnun olduğunu göstermez mi? Elbette riskli binalar boşaltılmalı, elbette riskli binalara insan girmemeli çok geç kalmış olsak bile. Binalarla ilgili gözlerdeki perde kalktı ama daha bu gözlerde çok perde var, daha birçok konuda gözlerdeki perdeler kalkmalı. Kalkar mı o perdeler? Perdeler kalkabilse bu ülke çok değişik, çok daha güzel olur ama kişisel hırslar, çıkarlar/ menfaatler, bozulmak istenmeyen konfor nedeniyle gerçeği bile isteye görmüyor, görmek istemiyor birçok kişi. Bir felaket oldu, kayıplar verdik diye açıldı gözler, illaki böyle mi olmalıydı gözlerin açılması için? Bu ağır bedelden sonra mı görebilmeliydik? Halen bir sınav veriyoruz aslında, bakalım bu sınavın sonunda neler olacak?