Halk öfkesinden söz ediyorum. Günlerdir deprem felaketi ve olası deprem ihtimali ile yatıp kalkarken, depremle ilgili söylenip yazılmadık tırnaklık bir şeyler bırakmazken… Hele “okullar” gibi kitlesel...
Halk öfkesinden söz ediyorum. Günlerdir deprem felaketi ve olası deprem ihtimali ile yatıp kalkarken, depremle ilgili söylenip yazılmadık tırnaklık bir şeyler bırakmazken… Hele “okullar” gibi kitlesel mekânları da aşarak “çocuklarımızın, öğrencilerimizin eğitim öğrenim ocaklarının” gündeme gelmemesi mümkün değildi!
Dolayısıyla, “canım abartılıyor, birileri provokasyon yapıyor, halkı paniğe sevk ediyor” gibilerinden serzeniş ve kınamalarda bulunmadan önce mesela Mağusa Namık Kemal Lisesinin konumunu, yapısallığını ve eskiliğini “öğrenci velilerinden önce düşünüp gündeme getirmeliydi. “Kim” yada “kimler?” Maarif camiası ilgili bakanlık ve yetkili ve sorumlular…
Ne var ki öteki eski binalara yönelik uyarılarda olduğu gibi asıl uyarıyı “deprem” nedeniyle büyük paniğe kapılan halk ve halk örgütleri yaptı.
Dolayısıyla Namık Kemal Lisesi velilerinin “gerekli araştırmalar yapılmaz binayla ilgili tedbirler alınmazsa biz de çocuklarımızı okula göndermeyeceğiz” diyerek uyarılarda bulunmalarını, Okul Aile Birliğinin bu uyarıları resmileştirmesini yadırmamak aksine teşekkür etmek gerekir.
“CANIM siz de çok abarttınız” demeyin! Bizim kuşak NKL’sinin ilk öğrencilerindendi. Rahmetli Suphi Rıza da ilk müdürlerinden. Henüz söz konusu bina yapılmadan orta birinci sınıfa “Türbeler”de başladıktı. Hatta biz birinci sınıflar “Kutup Osman Türbesinin olduğu mekâna konan sıralarda tedrisata başladıydık. Yani Türbenin çevresinde!”
AYNİ dönemde de Türkiye’nin finansmanıyla (galiba bir Yahudi firmasıydı) bu günkü üç katlı NKL lisesinin yapımına başlandıydı. Unutmadığım temeller kazılırken sık sık çökmeler olduğuydu çünkü zemin tek taş parçasının bile olmayan kumsaldı. Zaten o bölge “hayret” dedirtecek kadar kumsallık bir arazi ve narenciye bahçeleriyle doluydu. Bildiğimce okul bir iki kez bakım görmüştü.
YANİ nereden bakarsanız bakınız yarım asrı aşkın süredir Namık Kemal lisesi hatta Rumun kurşunları ile havan toplarına da dayanan yapısallığıyla bugünlere kadar geldi..
FAKAT depreme karşı dayanıklı mı değil mi bu konuda bir araştırma yapılmadan öğrenci velilerinin “okulu boykot” kararını kimse kınayamaz.
Kİ her halde benzer durumda okullar da vardır.. Hükümetin bu konuda acil tedbirler alması, gerekli incelemelerin yapılması gerekir.. Gecikilmiş ve ihmal edilmiş olmasına karşın yine de mevcut zamanı süratle değerlendirmek fırsatı yitip gitmemiştir…
VE HAYAT devam ediyor: Hatta diyeceğiz “depremlere karşın!.” Ancak öyle geldi böyle gidecek gibilerinden bir ihmalkârlığı sürdürmek de artık mümkün değildir..
Yani ne? Sn. Üstel Koalisyon Hükümetinin işte tam da bu dönemde dirayet ve basiretini ortaya koyması KKTC’ye çok şeyler kazandıracaktır. Fakat:
***
FAKAT bu ülkede kaç zamandır bir başka “deprem” daha yaşanmaktadır. Ve bu deprem çoktan beridir ocakları ateşe vermekte, yangın yerine çevirmektedir.
“Pahalılıkla işsizlikten söz ediyorum! Ki deprem Allah’ın takdiri ilahisi, bir doğasal olaysa bu ikincisi “insan mamulüdür!” Ki artık çarşı Pazar utanmayı attı insanlar birbirlerinin ceplerine hücum ediyorlar!
Üstelik “kaçak işçilik” de devam ediyor.. Memleketin bir yarısı “Afrika” oldu!” Bunu yazdım mıydı da bana “ırkçı” diyorlar!
YOK YAVU! Ya sizler nesiniz? Yanınızda çalıştırdığınız kaçak, kayıtsız, geldikleri ülkelerin haritalarda bile adları olmayan öğrencileri sömürerek çalıştırmak mıdır insanlık!
Kİ ŞU ANDA KKTC’nin en büyük sorunlarından birisidir “işsizlik!” Üstelik üniversite bitirmişlerinden değil, liseye kadar gelmiş mezun olmuş gençlerimizden söz ediyorum. Bazı tanıdıklar yolumu kesiyor “abi” diyorlar “iş yok mu iş? “Ne iş yaparsın” diyorum. Ne olursa diyorlar,” yüreğim parçalanıyor!
BİZİM NESİL çok iyi bilir. Yıllar önce Kıbrıs’tan Londra’lara “aş, iş, para” uğruna yol bağladıkdı! Memleketin bir yarısı işsizlik nedeniyle dış ülkelere taşındıydı. Şu anda nüfusumuz kadar bir nüfus İngiltere’de yaşamaktadır..
Oysa biz ne İngiltere’yiz ne Amerika! Fakat maşallah dünya haritalarında arasanız nokta gibi bir adacık olarak görülen Kıbrıs olanca Afrika’nın insanlarına aş iş temin etmekte! Edemedikleri de kendi başlarının çaresine bakarak uyuşturucu ticaretinden fuhuşa kadar para getiren ne varsa hepsiyle iştigal etmekte! Neymiş üniversitelerimizde öğrenci!
BU nüfus politikası böyle devam ederse bir gün Kuzey’i Rum’a değil, dıştan gelenlere kaptıracağız.. Çünkü artık asıl işsiz aşsız dolayısıyla parasız kalan biziz! Kıbrıs Türk gençliği ise işsizlik bunalımlarında sürünmekte!
***
KISACA TAKILDIĞIM: (VE “SİNEHYA” FİLMİN YENİ DİZİSİ BAŞLADI!) Çocukluğumuzda Rum sinemalarına giderdik. “Arkası yarın” filmleri vardı. Doğru yanlış mı bilmiyorum “sinehya” derdik. Yani ya devamı haftaya yada haftanın şu gününe.. Ve tabi her film de en heyecanlı yerinde kesilirdi!
BİZİM de bir sinehya filimimiz vardır.. Yıllardır sürer ama ne sonu bilinir ne biteceği tarihi! “Kıbrıs siyasi sorununa yönelik müzakerelerden” söz ediyorum. Dr. Küçük, Makarios, Denktaş, Klerides, Tatar derken tutun ki 1960’lardan beridir Kıbrıs Türk ve Rum halklarının seyrine doyamadığı gör gör bıkmadığı üstelik başta BM’ler olmak üzere dünyadaki tüm ülkenin burnunu içine soktuğu bir siyasi sorun. Üstelik uğruna savaşıldığı halde sorunu çözmek gene mümkün olmadı.
NEDEN? Çünkü bu adada iki toplum birbirlerinden kopamıyorlar! Amma ve lakin Tahir ile Zühre, Aslı ile Kamber, Leyla ile Mecnun misali de hiç mi hiç kavuşamıyorlar! Kavuşacak olsalar da bir süre sonra saç saça baş başa gelerek gene kavga ediyorlar ki film hâlâ vizyonda! Şimdi oyuncuları değişti ama: Bu kez Tahsin Ertuğruloğlu ile turfanda taze bakla Hristodulidis karşı karşıya. Bakalım ne olacak?.. (Pazartesi buluşmak üzere.)