Yıllar önce bir arkadaşımla televizyon karşısında olimpiyatları izlerken bana; “Biz Kıbrıslı Türkler herhalde uluslararası hiçbir spor etkinliğinde yer alamayacağız. Bir yanımız hep boş kalacak, hep özlem içinde olacağız...” dedi.
Televizyona olan dikkatimi bir anda arkadaşıma yönlendirdim, yüzüne dik dik baktım ama bir şey demedim…
“Haklısın” demeden önce bir an dediklerini düşündüm, evet uluslararası müsabakalarda yer alamamak, bir tarafımızı hep eksik bırakıyor gibiydi.
Dünyalı olmaya, uluslararasılaşmaya açız adeta…
Arkadaşım konuşmaya devam ederek, “Bu bayraklarına sarılıp sevinen sporculara özeniyorum” dedi.
Hemen araya girdim; “Senin bayrak duyarlılığın yoktu, hatta bayrak teşhirine karşısın, ne oldu şimdi?” diye sordum…
Sohbet ilginçleşiyordu, arkadaşım şöyle devam etti:
“Sahipleneceğim, ‘benim’ diyeceğim bir bayrak yok ki. Hangisi gerçekten Kıbrıslı Türklerin bayrağı? Türk bayrağına saygılıyım ama gerçekten o mu bizim bayrağımız? Tanınmamış KKTC’nin tanınmayan bayrağı mı? Pasaportunu taşıdığımız ama Kıbrıslı Rumların bile gerçek anlamda sahiplenemediği Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı mı bayrağımız? Bence hiçbiri… Üstelik ülkemizde bayraklar o kadar çok istismar ediliyor, o kadar çok kötülüklerin, çirkinliklerin, usulsüzlüklerin üzerini örtmek için kullanılıyor ki birçok kişi bayrakları benimseyemiyor…”
Bunları arkadaşım söylüyordu ama ülkemizde birçok kişi böyle düşünüyor.
Birçok kişiden benzer şeyleri duydum…
Dünyadan izole olmak ve bu nedenle içinde bir boşluk hissetmek başka bir şey, gerçek anlamda sahiplenecek bir bayrak bulamamak başka bir şey gibi görünebilir ama aslında bir şekilde bağ var aralarında…
Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün ve bu çözümsüzlükten en fazla mağdur olan Kıbrıslı Türklerin içinde bulunduğu durumun yarattığı bir kötü ruh halidir bu…
Dünyalı olamamanın bizde yarattığı bir boşluk var…
Bu durum kimi zaman farkına varamadığımız ve kendimize itiraf edemediğimiz bir aşağılık kompleksine bile dönüşüyor.
KKTC’nin kurulmasından kaynaklanan ambargolar çerçevesinde, Kıbrıslı Türkler, birçok uluslararası etkinlikte, müsabakalarda yer alamıyor…
Mesela popüler spor organizasyonlarında Kıbrıslı Türkler yer alamadığı için hep başka ülkeleri seçmek, desteklemek zorunda kalıyor.
Herhangi bir ülkenin sporcusunu ya da takımını desteklemekle içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyor ama gerçek anlamda dolmuyor bu boşluk.
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'nda yer alan Kıbrıslı Türk sporcu Buse Savaşkan neden bu kadar destek gördü, neden yürekler onun için attı?
Neden atletizmden hatta hiçbir spordan hoşlanmayan kişiler bile Buse’ye destek verdi, yüreği hop hop atarak başarılı olması için dua etti?
Neden Buse Savaşkan, finale kaldığında ülkemizde bayram havası vardı?
Çünkü bu topraklardan, ülkemizden bir kişi, bir Kıbrıslı Türk olimpiyatlarda yarışıyordu.
Evet Türkiye adına yarışıyordu, ülke olarak orada yoktuk ama birey olarak vardık.
Bir sevinç yumağı oluşturdu Buse…
Buse, dev gibi ülkelerin, çok büyük imkanlarla bugüne gelmiş, çok ünlü sporcularıyla yarıştı…
Bir Kıbrıslı Türk olimpiyatlardaydı, üstelik de finale kalmıştı…
Bu duyguyu, bu sevinci yaşamak için çok uzun yıllar bekledi bu ülkenin insanları…
Dünyalı olmanın özlemiydi bu…
Kıstırılmış, içine kapatılmış, orada da çok sayıda sorunla yüz yüze bırakılmış Kıbrıslı Türkler için Buse Savaşkan bir nefes oldu.
Kapatıldığı yerde canı çıkmak üzere olan birisine oksijen takviyesi gibi…
Kıbrıs’ta çözümsüzlük bizi yalnızca siyasal ya da ekonomik olarak vurmuş değil, duyusal/ ruhsal olarak da çökertti.
Dünyalı olamamanın yarattığı bir duygusal açlık…
“Keşke bizim takımlarımız de Avrupa kupalarında yer alabilse. Farklı mağlubiyetler alsak da hiç önemli değil, oralarda olabilmek, oralı olmak önemli” diye düşünüyor birçok kimse… Haklıdırlar da…
Ülkede yaratılan düzenin sürdürülebilir olmadığı aşikardır… Her bakımdan Kıbrıslı Türkler mağdurdur.
Buse Savaşkan, dolaylı yollardan dahi olsa Kıbrıslı Türklere ‘dünyalı olmanın’ tadını yaşattı, bizi olimpiyatlara taşıdı, bir şekilde Buse ile biz de oradaydık, belki de hiç unutamayacağımız olimpiyatlar, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları olacak.
Ancak bu bir duygusal tatmin, “Dünya üzerinde olduğumuz ama yok hükmünde değer gördüğümüz” gerçeğini değiştirmiyor…
Bu gerçeği görmek istemeyen ve bu kapanık durumu devam ettirme niyetinde olanlar bilsinler ki yolunuz tamam değil, hamasetle düzelmiyor hiçbir şey.
Bize yaşattığı güzellikler için Buse’ye teşekkür ederiz, başka Buseler de çıkması için esin kaynağı oldu… Zaten sporda, sanatta, bilimde başarılı çok sayıda Kıbrıslı Türk vardır, yeter ki destek olunsun ve önü açılsın…
Umarım bu esir hayatın doğru bir seçim olmadığını hem bu ülkeyi yönetenler hem de halkımız anlar, gerçekten idrak eder ve kapatıldığı yerden çıkmanın mücadelesini daha çok verir…