Türkiye’de depremlerin yarattığı büyük yıkım, binlerce insanın yaşamını yitirmesi, deprem sırasında o bölgede bulunan vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesi, üç büyük depremin Kıbrıs’ta da hissedilmesi...
Türkiye’de depremlerin yarattığı büyük yıkım, binlerce insanın yaşamını yitirmesi, deprem sırasında o bölgede bulunan vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesi, üç büyük depremin Kıbrıs’ta da hissedilmesi, uzmanların ülkemizin de deprem riski altında olduğunu sıkça yinelemesi, doğal olarak halkımız arasında ciddi endişeye, paniğe neden oldu… Panik elbette de çok iyi bir şey değildir, insanlar paniğe kapılınca hatalı işler de yapar ama bazen aşırıya kaçmadıkça panik olmanın faydaları da vardır… En azından ülkemiz için öyle düşünüyorum. Panik olunca, aşırı endişeye kapılınca insanlar tedbir alırlar, tehlikelerden kendilerini korumanın yollarını ararlar… Çok rahat olup, her şeyi salıverince, tedbiri elden bırakınca insanoğlunun başına birçok dert gelir. Hem de öyle dertler gelir ki geri dönüşü de mümkün olmaz. Yıllardır çok gördük, “halk panik olmasın diye” ülkeyi yönetenler bazı tehlikeleri gizli tutmayı yeğlerler. Bu, halka verilebilecek en büyük zarardır… Ben, tehlike altındayken halkın rahat olacağına panik olmasını yeğlerim… Panik olsun ki kendini tehlikelerden korusun… Bu ülkede başımıza ne geldiyse rahatlıktan, tedbirsizlikten, denetimsizlikten geldi… Deprem konusunu da pek dert etmiyorduk buralarda, ta ki Türkiye’deki büyük depremler olana kadar. Oradaki büyük yıkım, oradaki can kayıpları, orada evlatlarımızın hayatını kaybetmesi, birdenbire birçok kişinin aklını başına getirdi. Türkiye’deki ağır bedelden sonra, “Aman ha, burada da deprem olursa benzer şeyler yaşar mıyız?” düşüncesini hâkim kıldı… Tedbirleri hatırlamak için illaki büyük olayların, felaketlerin yaşanması, kayıpların olması mı gerekiyor? Ülkemizde şimdi yıpranmış binalarla ilgili tedbir çalışmaları var, özellikle de kötü durumdaki okul binaları boşaltılıyor. Ne kötü ki tehlike arz eden binalar arasında okullar, hastaneler, sağlık ocakları var… Yani devletin sorumluluğu altındaki yapılar… Bugün bazı sivil toplum örgütü temsilcileri eleştiriler ve uyarılar yaparken, başka birileri onları eleştiriyor, “Daha önce neden uyarmadınız?” diye… Uyardılar… Uyardılar uyarmasına da duyan olmadı… Ne ülkeyi yönetenler fark etti bu uyarıları ne de başkaları fark edip destek verebildi. Vatandaşların çoğunluğu da maalesef bu gibi ciddi konulara karşı duyarsız… Mesela öğretmen sendikaları, yıpranmış binalarla ilgili defalarca uyarı yaptı, hatta yaz ayları içinde sıkılmadılar tek tek fotoğraf çektiler, her gün bir okulun perişan halini sosyal medyada paylaştılar, gazetelere servis ettiler… Ancak pek dikkate alan olmadı, hatta ülke yöneticileri onları siyaset yapmakla, spekülasyonla, felaket tellallığıyla suçladı… Sağlık örgütleri de başta Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin perişan hali olmak üzere uyarılar yaptılar, sağlık ocaklarının ciddi tamiratlar beklediğini söylediler. Hem de defalarca… Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin bina ömrünü tamamladığı defalarca dile getirildi. Depremle ilgili sivil toplum örgütü temsilcileri defalarca uyarı yaptı ama söyledikleri arı vızıltısı gibi geldi yönetenlere de halka da… Kendimden de örnek vereyim; defalarca depremi konu alan köşe yazıları yazdım, personelime haberler yaptırdım. Yazdığım yazılarla ilgili bazı vatandaşlar beni suçladı, insanları boş yere korkutuyormuşum, kötüyü çağırıyormuşum diye. Depremle ilgili geçmişte yaptığımız TV ve WEB TV programları ilgi görmedi, az izleyici tarafından takip edildi, insanlar programın altına yazı yazmadı, soru bile sormadı. Çok da üzülmüştüm, insanlar neden böyle ciddi konulara ilgi göstermiyor diye. İnsanlar illaki kötü bir olayla karşılaşınca tedbir aklına geliyor, geçmişte konuşulanı, yazılanı, söyleneni, uyaranları unutuyor. Şimdi uzman olmayanlar da uzman kesildi, herkes bir şeyler söyleyip ya da yazıp duruyor, geçmişte yapılan ama dikkate almadıkları uyarıları, şimdi manifesto gibi kullanıyorlar. Yönetenler ülkenin deprem kuşağında ve risk altında olduğunu yeni öğrenmiş gibi davranıyor, geçmişte kendilerine “bu binalar yıkılacak” denildiğinde umurlarında bile olmazken, şimdi büyük bir çaba içine girdiler… Hükümet edenler, Türkiye’deki iki büyük depremin tarihi olan 6 Şubat sanki milatmış gibi davranıyor. Yaptıkları o beylik konuşmalar, o çok bilmiş lâflar insanın acı acı “ah” çekmesine neden oluyor. Geç de olsa tehlikeyi görebilmeleri iyi bir şey, iyi ki yönetenler de halk da bir miktar panik oldu. Bu anlamda diyorum bazen panik olmak işe yarıyor diye. Umarım bu duyarlılık bir süre sonra yine yerini eski umursamazlığa bırakmaz, umarın tedbirler devam eder…21.02.2023