Parantez açalım. Haftalardır yanı başımızda her gün yüzlerce masum bebe çocuk kadın, yaşlı ve hastaların katledildiği savaşta insanlık dramı yaşanırken, ülkemizde güven içinde olunduğu halde şükretmeyip mevcut sıkıntılar yetmezmiş gibi her Allah’ın günü sıkıntıların artmasına sebep olabilecek eylem ve grevlerin sürdürülmesi düşündürücüdür. Halbuki Japon çalışanlar sıkıntılarını ilgililere, iş bırakarak bağırıp çağırarak, hakaretle, bazen de kırıp dökerek değil, iki kat çalışarak iletirler. Bizde, uçak inişe geçtiğinde gece yarısı ansızın greve gidilir, çocuklar sabah okul yolundayken greve gidilir. Demokrasi buysa ŞAMPİYONU biziz demektir.
Muhalefetin sn lideri, ülkemizin, çocuklarımızın geleceğimizin gailesini çekenler olarak ülkeyi kendilerinin yönetmesi gerektiğini söyledi. Sn Başkan bunların gailesini çekmiş olsaydı; tek dayanağımız Anavatan Türkiye’ye ‘işgalci-istilacı defol’ demezlerdi, ‘Ne seni ne paranı ne memurunu ne suyunu isteriz’ demezlerdi, TC Elçiliği önünde yıllardan beri protestolar eylemler yapmazlardı, Türkiye’ye yönelik sanki barışı engelleyenmiş gibi Rumlarla kol kola girip ‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’ demezlerdi, Türk Askeri adadan çıksın diye faaliyetler yapmazlardı, BM’ye şikayet mektupları göndermezlerdi, Pile yolu konusunda Rum-BM yerine Türk tarafını suçlamazlardı,
Devletimize ‘sahte, dandik, ucube, korsan’ demezlerdi, Devletimize, TMT’mize, Türkiye’mize, Türk Askerine hakaret etmezlerdi, Milli kimliğimizi yıpratmaya kalkışanlara destek olmazlardı, Milli Davamıza sırt çevirerek Türkiye’ye ve Devlet politikamıza karşı çıkmazlardı, Milli Davamızı AKEL ile omuz omuza yürütmek için anlaşmazlardı, Rum iktidar partisinin hem Meclisin başkanı bayan Annita ile de ayni mutabakata varmazlardı, Rumların zulmünü silip unutturmak için çaba göstermezlerdi. Mücadele Tarihimizin okutulmasına karşı çıkmazlardı.
Devletimize değil esas işgalci darbecilerin yönetimine sahte derlerdi. BM hukuk dışı kararlarına bir kez olsun karşı çıkarlardı. Türklere uygulanan haksız cezalara karşı çıkarlar müstahak görmezlerdi. 186 oldu bitti kararına tepki gösterirlerdi. Yarım asırdan fazladır sonuç alınamayan Federasyon görüşmelerine eşit statümüz olmadan katılmamıza tepki koyarlardı. Eşitliği, egemenliği, Türkiye garantisini, Devletimizi istemeyenlerin yolu, bu Mücahit Halkı yok olmaya götürecek Rumlara yamalama yoludur. Gailenin açıkçası budur, insanca başı dik özgür ve egemen bir yaşam değil.
Muhalefet partisinin sn Genel Sekreteri, Rum gazetesindeki demecinde görüşmelere kaldığı yerden Federasyon çözümüne yeniden başlanması gerekir dedi. Ona, kaldığı yerden denmez, Anastasi efendinin görüşmeleri koparıp kaçtığı yerden denir sn Vekil. Daima olduğu gibi Referandum dahil çözümden kaçan Montana’da da pılıyı pırtıyı toplayıp masadan kaçan Sn Anastasi ve şimdiki Başkan Hristodulidis efendidir. İki taraf birlikte masadan kalkmış olsaydı kaldığı yerden denebilirdi. Öyle kelime oyunlarıyla Kıbrıs sorununda da yapıldığı gibi Rumların suçuna Türk tarafını da ortak etmek, iki halkın silahlı milisleri Kıbrıs sorununu birlikte başlattı saçmalığını ileri sürmek gibi, görüşmelerin kopmasında da Türk tarafını da sorumlu göstermek, saldırgan darbeci işgalcileri yarı yarıya aklama çabası CTP’nin alışkanlığıdır.
BMGK-AB’nin, Güvenlik Konseyinin kararlarından başka bir çözüm alternatifi görmediğini de belirtip bu kararlar çerçevesinde çözüm istediklerini, ‘Eşit egemenlik, iki devletlilik, eşit Uluslararası temsiliyet’ konularındaki tutumundan dolayı Sn Tatar’ı da eleştirerek siyasi eşitliği yeterli buldu. Sn Vekil, teslim olmayı doğrudan değil kıvırıp evirip çeviriyor. Bir zamanların emperyal karşıtları şimdi neferleri olmuş, sözlerinden çıkmazlar ucunda felaket bile olsa, Eşit egemenlik, eşit iki devlet en ideal en adil çözümdür. Rumlar egemenlikten neden zırnık vermezler, onlar egemen olsunlar biz de yama? Yetmez eşitlik, egemenlik istemezler Türkiye garantisini de istemezler.
Ya garantiler, eşitlikler vardı da bize yapmadıklarını bırakmadılar. Bunlar olmadan adada var olabileceğimizi mi sanıyorlar?? Bizi bir kaşık suda boğarlar, o çok güvendikleri hani suçsuz olduğumuz halde 60 yıldır cezalı tutanlar, Cumhuriyet ortaklığımızı darbecilere hediye edenler geçmişteki gibi gene seyredecekler hatta yardım da edecekler, Filistin’e yapılan vahşeti seyrettikleri gibi. Hukuk dışı 186 kararını, ortaklığımızın saldırganlara verilmesini, bize ceza uygulanmasını, Rum-Yunan’ı, emperyalleri hiç eleştirmezler. O çok güvendikleri, savundukları biat ettikleri emperyallerin boyası bu savaşla bir daha ortaya çıkmıştır ama malumlar sindiler, başlarını kuma soktular.
Bu savaş, bu çevrelerin tuttuğu yolun sonunun uçurum olduğunu gösterdiği halde hala BMGK’nin ne olup ne olmadığını anlamadılar. Gözü kapalı karanlığa giderler, halkı da peşlerinden sürüklemek isterler. BM ve GK’nin itibarı kalmadı, zaten çoktan tükenmişti o ayrı da, eskinin büyük solcuları olarak şimdi hizmetlerinde. Türkiye Garantörlüğünün önemini bu savaş bile hatırlatmadı madem yazıklar olsun.
BMGK kararlarını Tanrı kelamı sandılar. Mahkeme kararı olsa boynumuz kıldan ince, onların kararları hukuk dışıdır, oldubittidir, yargısız infazdır, taraflı siyasidir, korkutup zorla uygularlar uygulatırlar. Göz göre göre Kıbrıs sorununda tamamen suçlu olanların arkasında durdular, suçsuz Türk halkına da cezaları ambargo izolasyonları uygularlar-uygulatırlar. Ve Hürriyet, mücadele, dayanışma, haksızlığa karşı ele ele sloganlarının sözde savunucuları, darbecilere ortak Cumhuriyetin tam egemenliği yani ortaklığımız güya 3 aylığına diye verilip 716 aydır (59 yıl 8 ay) 186 kararının uzatılmasına hiç sesleri çıkmaz. Türk halkına haksız cezaları müstahak görürler, darbeci Rumlara da Cumhuriyetin egemenliğini. Cafcaflı sözlerle dolu balonları patlamıştır, politikaları iflas etmiştir, sokaklara çıkmalar bundandır.
Ülkenin ve halkın yeniden birleşmesi diye görülüyor Federal çözüm. Sadece Devlet yönetimi birleşikti, Halk hiçbir zaman birleşik olmadı ki yeniden birleşsin, nereden çıktı? Vallahi bizim, Rum-Yunan’la birleşip eriyecek yok olacak halimiz yok, hem de kurtulmuşken, ya en kötü dönemlerde bile boyun eğmedik. Birleşmek isteyen aha kapı orada, bizi neylerler?