Birisinin bir lâf etmesi, bir iddiası, bir sataşması bazen günler süren tartışmalara neden olur. Bazen derler ki; “Niye dikkate alıyorsun, görmezlikten, duymazlıktan gel…” Görmezden gelmek de bi...

Birisinin bir lâf etmesi, bir iddiası, bir sataşması bazen günler süren tartışmalara neden olur. Bazen derler ki; “Niye dikkate alıyorsun, görmezlikten, duymazlıktan gel…” Görmezden gelmek de bir tavırdır ama çoğu kez öyle olmuyor işte; çünkü bazen bir söz bıçak darbesi kadar yaralayıcı, rahatsız edicidir. Bazen bir söz mide bulandırıcıdır… Bazen bir söze cevap vermemek, onu kabullenmek gibi olur… Bazen ağızdan çıkan söz, aslında söz değil zehirdir… Kişiler buna cevap vermeyince kendisini rahatsız hisseder. Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, kendisine yapılan eleştirilere verdiği cevapta, “Benimle aynı ülkede yaşamak mecburiyetinde değiller; kendilerini burada zorla tutmuyoruz, daha mutlu olacakları bir ülkeye gidebilirler” dedi. Bir ülkenin bakanı, Bakanlar Kurulunun bir üyesi, bir hükümet temsilci, kendi vatandaşlarına “Beni beğenmiyorsanız başka ülkeye gidin” diyemez. Bu ülke padişahlıkla yönetilmiyor, siz de padişah değilsiniz, kimseye de “beğenmezsen bu ülkeyi terk et” diyemezsiniz. Bu sözler yıllardır bazı aşırı milliyetçi fanatik kesimler tarafından Kıbrıs’ta çözüm isteyenlere “Git Rum tarafında yaşa” şeklinde söylenmektedir. Hatta daha ağır söylenir de ben biraz hafiflettim. O kesimlere de Kıbrıs’ta çözüm isteyenleri ülkeden kovmak düşmez, böyle bir hakları yoktur ama bir bakan böyle bir davranış içerisinde hiç olamaz… Ülke yöneticisi, milletin hizmetçisidir, millete fırça atan değildir. Güney Kıbrıs’taki duyarlı kesimlerden Türkiye’deki depremzedeler için yapılan yardımların kabul edilemeyeceğini açıklamasının ardından Tahsin Bey’e çok sert eleştiriler oldu, hatta sosyal medyada hakarete varan ifadeler de vardı… Hakareti tasvip etmem, beğenmem ve yapmam da… Bana göre ne isterse olsun hakaret edilmemeli. Belki de Tahsin Bey, bu hakaretlerden etkilenip, bir tür intikam almak için bu sözleri kullanmıştır. Ancak ne isterse olsun, ülke yöneticilerinin ağzından çıkanı kulağının duyması gerekir. Ülke yöneticisi kendi halkını hedef alamaz, onlarla ilgili nefret dili kullanamaz… Tahsin Bey, kendine yapılan eleştirileri, yine karşı eleştiri tarzında yanıtlayabilir ama bu şekilde bir dil kullanarak, “yok hükmündedirler, benimle aynı ülkede yaşamak mecburiyetinde değiller; kendilerini burada zorla tutmuyoruz, daha mutlu olacakları bir ülkeye gidebilirler” diyemez. Hükümet olarak siz bu ülkeyi iyi yönetmiyorsunuz, sizin bu halka yaşatmadığınız sorun kalmadı, üstüne üstlük bir de nefret dili kullanacaksınız, sonra da mağdur olanı ülkeden kovacaksınız ha? Ne münasebet, kimse siz isteyeceksiniz diye ülkeyi terk edemez. Siz bu ülkeyi iyi yönetemiyorsunuz, gelecek vaat edemiyorsunuz diye yeterince insan göç etti zaten, daha ne kadar insan gitsin? Güney Kıbrıs’tan gelen yardımlarla ilgili Dışişleri Bakanlığı’nın tavrı yanlıştı, insani değildi, öyle acılı bir dönemde insanların karşısına yine o katı tutumla, o ağır sözlerle çıkarsanız tabii ki tepki görürsünüz. Nitekim Bakanlar Kurulu, Rumlardan gelen yardımları kabul ettiğini açıklayarak aslında bir anlamda Tahsin Beyi auta attı, Tahsin Beyi adeta tekzip etti, Tahsin beyin hatalı olduğunu bir anlamda ilan etti… Tahsin Bey, daha önce de Kıbrıs’ta çözüm isteyen kitleyle ilgili ağır sözler etmiştir, Avrupa Birliği tarafından yapılan yardımları tasvip etmemektedir, elinden gelse Avrupa Birliği yardımlarını engelleyecek… Neymiş, Avrupalılar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarını dikkate almıyormuş, yok bu yardımlar devletin otoritesini sarsmak içinmiş… Her şeye düşmanca bakan bir tavrı var, gereksiz bir katı tavır takınmaktadır, ağır bir dil kullanıyor… Tepki görmesinin nedeni ısrarla takındığı ve bir türlü kurtulamadığı katı ve sevgisiz gibi görünen tavrıdır. Sanki de hep birilerini çıldırtmak için çabalıyormuş gibi bir tarzı var. Hepimiz aynı şeyi düşünmek, aynı görüşleri savunmak zorunda değiliz. Kimisi bu ülkede çözüm ister, kimisi mevcut durumun sürmesinden yanadır, farklılıklarımız olabilir… Olacak da… Ancak farklılıklarımız birbirimizi sevmemize engel değildir. Görüşümüzün uyuşmadığı ama benim çok sevdiğim birçok arkadaşım var, onlarla birlikte olmaktan mutluyum da… Onlarla yerim, içerim, çalışırım… Ne onlar beni ülkeden kovar ne de ben onları kovarım… Farklılıklarımızla güzeliz, farklılıklarımızdan niye rahatsız olalım? Mümkün mü herkesin aynı şeyi düşünmesi, savunması ve herkesin birbirine benzemesi? Değil tabii ki… Peki bir ülke yöneticisi, bir bakan bunu neden yapamıyor? Neden tahammül edemiyor bazı şeylere? Tahsin Bey, o kadar tahammülsüz ve toleranssız ki; Türkiye’deki depremde hayatını kaybeden çocuklardan birinin ailesinden gelen eleştiriye bile yine zehirli bir dille cevap vererek, ailenin ideolojik saplantı içinde olduğunu söyleyebilmektedir. O aile, eleştirisinde haksız olsaydı bile böyle cevap vermemeliydi Tahsin Bey… Bir insan, böylesine acı çeken insanların nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlayabilmeli. Sayın bakan, bu haldeki insanlara bile en ağır sözü edebiliyor, yakıştırma yapabiliyor. O acıları çeken insanlara bir bakan böyle mi yaklaşır? Tahsin Bey, son girdiği seçimi kaybetmişti, kaç seçimdir de aday olmuyor ama ısrarla bakan yapılıyor. Aslında halk ona “evinde git, emekli ol” dedi ama emekli olmasına izin vermiyorlar. Eğer Tahsin Bey artık değişen dünyaya alışamıyorsa, illaki zamanın ruhuna ters devam edecekse ve bu nedenle gelen eleştirilere tahammülü yoksa kendisi affını istesin, onu orada tutanlara; “Beni çok istiyorsunuz ama ben eve gideceğim” desin ve herkes için bu işkence bitsin. Bakın ben Tahsin Beye, “Siz bu ülkeyi terk edin” demiyorum, çünkü o hakkı kendimde görmüyorum, böyle bir şey istersem ona benzemiş olurum ama “emekli olun, evinize gidin, dinlenin” deme hakkım var. Halkına iyi hizmet veremeyen, halkını düşmen gibi görüp ülkeden kovan kişiye “bırak bu işi evine git” deme hakkımız fazlasıyla var.  

22 Şubat 2023