Bir milletvekili için haziran ayında yapılan ara seçim sonuçları farklı vesilelerle daha önce tartışılmıştı.
Her ne kadar seçim sonuçlarını farklı yorumlasa da en ağır fatura UBP’ye kesilmiştir.
Ülkenin en büyük kitle partisi olan UBP, iktidar olmanın her türlü imkanlarını kullanmasına rağmen seçimi kaybetmiştir.
UBP’nin seçimi kaybetmesine ilişkin birçok neden sıralanabilir. Bunların içinde en çarpıcı olanı partililerin ve seçmenin UBP’ye ve hükümete kızarak sandığı protesto etmesidir.
UBP yaklaşık 17,000 üyesi olmakla övünürken ara seçimde kayıtlı üye başına iki oy alamamıştır. Bunun en bariz nedeni üyelerin dahi parti yönetimine öfkeli olmasıdır.
Hatırlanacağı gibi; UBP’nin ara seçim macerası diğer partilerden önce başlamıştır. Bugün daha net olarak anlaşılacağı üzere; Başbakan ve Genel Başkan Ünal Üstel kendi özel sebepleri veya en yakınlarının telkinleri ile milletvekili adayını belirlemiş ve bunu parti meclisine ve partililere empoze etmiştir.
Sayın Ünal Üstel, milletvekili adayını parti meclisine empoze ederken maalesef siyasi etiğe uymayan nezaketsizlik örneği de sergilemiştir. Şöyle ki, belirlemiş olduğu milletvekili adayını parti binasında bekleterek parti meclisinde sözde onaylanır onaylanmaz kendisini kürsüye konuşmaya davet etmiştir.
Milletvekili adayını belirlemede parti üyesinin hiçe sayılması hiç kuşkusuz UBP’linin hem sandığa hem de başta genel başkan olmak üzere parti yönetimine olan öfkesini büyük ölçüde yansımıştır.
Siyasi Partiler Yasasında milletvekili adaylığı için üyelerin dikkate alınmasını gerektiren ön seçim hiçe sayılarak anti demokratik yöntem uygulanması en fazla üyesi olan UBP’de yarattığı sonuç daha vahim olmuştur.
Ülkelerin kalkınmışlığı ve refahı hiç kuşkusuz kurumsal yönetişime ve demokrasiye gönülden olan bağlılıkları ile doğrudan orantılıdır. Bu ülkelerde daha önceki yazılarımızda da belirtiğimiz gibi; sık sık başvurulan istifa müessesesi koltuğu her şeyin üzerinde görmedikleri ve seçmenden ve partiliden tekrardan güven tazeleme yoluyla demokrasiye sözde değil özde bağlılıklarını göstermektedir.
Birçok açıdan olduğu gibi; demokraside de geri kalmış KKTC’de siyasi partileri ele geçirmeye çalışan güç odakları demokratik olmayan yöntemleri de mübah görmeye devam etmektedirler. Bu durum ise en fazla üyesi olan UBP’de potansiyel olarak derin yaralar açabilmektedir.
Ara seçimdeki bir milletvekilini kaybeden UBP’ye özellikle partilinin kestiği ağır faturayı anlayıp anlamadığından şüpheliyim. Eğer partilinin verdiği mesaj doğru anlaşılsa partinin daha da demokratik hale getirilmesi için hedef belirlenirdi.
Hatırlanacağı gibi; eski Genel Başkan Hüseyin Özgürgün zamanında yapılan tüzük değişikliği ile delege siteminden üye sitemine yani demokrasinin en ideali olan doğrudan demokrasiye geçiş yapılmıştı. Elbette o zaman yapılan değişiklik doğrudan demokrasi adına değil istihdam rüşveti ile manipüle edilebilir delege sisteminden manipüle edilmesi nispeten zor üye sistemine geçiş yapılması amaç edinmişti.
Bugün itibariyle, partiyi ele geçirmeye niyetli farklı güç odakları mevcut üyeleri manipüle edemeyecekleri ve kendilerini dezavantajlı gördükleri için ağız birliği yapmışçasına üyeyi hiçe sayan ve delegeyi baş aktör haline getiren ve parti içi demokrasiyi zayıflatan delege sistemine tekrar geçiş yapmak için tüzük değişikliğine gitmeyi savunmaktadırlar.
Sonuç olarak; kendi makam ve güç ihtirasları nedeniyle seçmen ve partiliden gelen mesajı görmezlikten gelen parti hegemonları üyeyi hiçe saymaya devam ederlerse gelecekte hiç kuşkusuz partinin enkazını toplamamaya çalışırken keşke ağıtları yapmaları kaçınılmaz olacaktır.
Seçmenin ağır faturasına rağmen UBP tüzük değişikliğine gidecek mi?
Okan Veli Şafaklı
Yorumlar