Yazımız başlığı ünlü psikanalist Erich Fromm’a ait.
Her birimiz kendi bütünlüğümüze, yapısal özelliklerimize göre sevme becerisi taşırız. Özellikle kişilik özelliklerimiz, sevme becerimiz üstünde oldukça etkilidir. Elbette aşka, sevdaya yönelik duygularımız ön planda görünse de bizler çocuklarımızı, ebeveynimizi, başka insanları veya canlıları da varoluşsal yapımıza göre severiz.
Günümüzde moda olan nahoş kavramlar vardır: narsist, paranoyak, psikopat, sosyopat… Ve daha nicesi. Pek çok kalbi kırık kişi, sevgilideki değişim ile düştüğü uçurumda yaşam savaşı vermekte. Düşünün ki kendinizi göklerde hissederken, beklenmedik bir anda sizi yerin dibine gömen bir sevdaya yakalandınız. Elbette kurtulmak, yeniden başlamak kolay değil.
Üstelik her ayrılık, insanın uzun süreli bir ilişkiye duyduğu ihtiyacı körükleyecek güçtedir.
Kadın ve erkek, ait olacakları bir ilişkiyi aramaktan kolayca vaz geçmez.
Her defasında, “bu son olsun” dense de; kadın-erkek ilişkisinde uyumu, doyumu ve sürekliliği sağlamak çok da kolay değildir.
Aslında sadece “sevmek” yetmez. Sağlıklı kişilik özelliklerine ve ruhsal yapıya sahip olduğunuzda da yetmez. Ancak, bu durumda, beklenen sorunlar; en azından normal çizgide seyreder. Ve hepimiz biliriz sorunsuz ilişki yoktur, “sorun yok” zanneden kişiler vardır.
Düşünün ki sizi yok eden, içinizi boşaltıp bir kabuk haline getiren sevdalarla dolu bir dünyada yaşıyor olabilirsiniz. Yani izler karışık artık. Eski sözdeki gibi: at izi mi it izi mi belli değil. Anlaşamadık deyip bitirmek bile zor iken, hastalıklı bir ilişkinin içinde yaşamak veya sizden alacağını aldıktan sonra kenara fırlatılmak ki ne kadar zor ve yıkıcı, değil mi?
Her halükarda, kadına ve erkeğe düşen, sevginin yanında sevme becerisini de geliştirmektir.
Bu da çok kolay değildir. Yukarıda konuştuğumuz gibi, sevme becerimiz, kişilik özelliklerimiz ile yakından ilgilidir, çünkü.
Çok sevebiliriz ama doğru sevemeyebiliriz, anlayacağınız.
Doğru sevdiğimizde, her zaman, doğru sevilemeyebiliriz.
Ne mutlu ki kadın ve erkeğin; kuralları önemsiz kılan bir uyum yakalama ve doyumlu bir ilişki süreci geçirme olasılığı her zaman vardır. Çünkü ilişkilerin kendine özgü bir parmak izi vardır ve bu eşsiz özellik, kadın ve erkek hakkında yapmaya hazırlandığımız bütün genellemeleri yıkacak güçtedir.
Bununla birlikte, ayrılıklar konusunda, kadın ve erkeğin yaşadığı yenilgi duygusu, gündelik hayatı bozacak ayrı bir güç taşımaktadır.
Yani, çiftler, kolayca ayrılıyor gibi görünseler de bu ayrılığın etkilerini kolayca atlatamıyorlar. Gündelik yaşam, ruhsal denge ayrılıklardan çok fazla etkilenebiliyor. Bununla da kalmıyor, bunaltı, depresyon, panik atak bozuklukları gibi sessiz ve sesli isyanlar, kişinin yaşamının ortasını işgal edebiliyor.
Aynı hatalar, aynı beklentiler yeni bir ilişki arayışının itici kuvveti olduğu zaman ise, hep başa dönmek, labirentin yollarında kaybolmamanın tesellisi oluyor.
Doğru sevmeyi öğrenmek, kadın ve erkek için çok değerli bir yolculuktur. Bu uzun yolculuk, ta yaşamın başında başlar. Anneyi, babayı, çiçeği, böceği, öğretmeni, komşuyu, kendinin olanı, olmayanı sevmeyi öğrenmekle başlar. Yaşam devam ederken, atılan her adımda, kendimiz dışındakileri sevmeyi öğreniriz. Bu birikimle, kadın ve erkek arasındaki özel ilişkiye ulaşırız.
Kadın ve erkeğin on binlerce yıllık sevdaları, aşkın kuvveti; kişinin kendi benliğine duyduğu hayranlıktan bağımsız olarak gelişerek bugüne gelmiştir.
Yani uzun soluklu, doyurucu ve uyumlu ilişkilerin özünde, bencillik yoktur. Büyük şair, Nazım Hikmet’in dediği gibi, kendi kedisinden başka kediyi sevemeyen bencil ihtiyar, kendinden başkasını da sevemez.
Günümüzde, bazı ilişkilerin bitme nedeni, içerideki bencil ihtiyarın arsızlığıdır. İhtiyaçları giderilemiyorsa, ilişki bitiyor. Bazı ilişkilerin temel yasası bu işte. Tıpkı büyük usta Erich Fromm’un dediği gibi: “Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var.” Ne kötü.
Yani, kişinin kendinden başkasını sevebilme gücü, ilişkilerindeki başarısı ile yakından ilişkilidir. Elbette, kendini de severek, tanıyarak. Eşit ilişki, dengeden kuvvetini alır. Kendini sevmeyen, tanımayan kişi, doğru sevebilir mi? Veya değersizlik duygusunun egemenliğindeki bir kişi, bir ilişkiden zarar görmeden çıkabilir mi?
Usta Fromm, dikkat çekmiş: “Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum.”