Üniversitede hoca olduğum yıllarda Kıbrıs sorunu ile ilgili ben de küçük çaplı araştırmalar yaptırmıştım. Araştırma sonuçlarını ise siyaset bilimci meslektaşım halen Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Rek...
Üniversitede hoca olduğum yıllarda Kıbrıs sorunu ile ilgili ben de küçük çaplı araştırmalar yaptırmıştım. Araştırma sonuçlarını ise siyaset bilimci meslektaşım halen Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Evre ile değerlendirmiştik.
Öncelikle ifade etmek isterim ki; o günlerde yaptırdığım araştırma sonuçlarının bugünde geçerli olması maalesef esef vericidir.
KKTC’nin tanınmasını kimler ister şeklindeki soruya çoğunluk olumlu yanıt vermişti. Ancak, araştırmanın enteresan sonucu; KKTC’nin tanınacağına veya federatif bir çözüm olacağına yönelik beklenti/inanca ilişkin soruların her ikisine de maalesef olumsuz yanıt alınmıştı.
Araştırmaya katılan Kıbrıslı Türkler elbette toplumsal varlığın en yüksek mertebesi olan tanınmayı hayal gibi görse de olumlu bakacaklardı. Ancak, çözüm ve federasyon sevdalısı sol liderler döneminde dahi incir ipi gibi uzayıp giden Kıbrıs sorunu görüşmeleri karşısında Kıbrıs Türkünün sükutu hayale uğramış olduğu net bir şekilde anlaşmaktadır.
Kıbrıs Türkünün maalesef ne federatif bir çözüm olacağına ne de KKTC’nin tanınacağına dair bir inancı kalmamıştır. Yani Kıbrıs Türkü kendisini statükoya hapsedilmiş olarak görmektedir.
Bülent hoca ile mutabık kaldığımız Kıbrıs Türkünün bu ruh hali ile ilgili tanımlama ise ontolojik belirsizliktir. Öyle ki, Kıbrıs Türkü varlığı, bugünü, yarını ve gelecek güvencesi konusunda büyük bir belirsizlik ve kaygı yaşamaktadır.
Kıbrıs Türkünün içinde bulunduğu ontolojik belirsizlik, kötü devlet yönetimi, sürdürülemez ekonomik ve siyasi yapı, hak ve adalete dayanmayan sistem, gençliğin geleceğine güven duymaması olguları ile birleştiği zaman devlete olan güvensizlik, zayıflayan vatandaşlık ve vatan bilinci ile ülkeyi terk etme duygularını ortaya çıkarmaktadır.
Kıbrıs Türkünü ontolojik belirsizliğe sürükleyen en önemli neden hiç kuşkusuz Kıbrıs Türkünün platonik federasyon ile ütopik iki devletlilik arasında maceraya sürüklenmesidir.
Özellikle Sayın Mustafa Akıncı döneminde BM parametreleri çerçevesinde agresif bir şekilde federatif çözüme odaklanırken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bizi adeta federasyon dilencisi haline sokarak siyasi eşitlik gibi temel toplumsal haklarımızı dahi teslim etmemiş, BM ise buna adeta seyirci kalmıştır. Kıbrıs Rum toplumu ile evlilik yapmayı amaç edinen Kıbrıs Türkü için ise federasyon saplantısının platonik bir aşktan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır.
Federatif bir çözümün gerçekleşmemesinde esas müsebbibin Kıbrıs Rum Yönetimi olduğunu olgularla ortaya koyamayan Sayın Ersin Tatar başkanlığındaki yeni siyaset anlayışının dünyaya deklare ettiği iki devletli ve egemen eşit statü ise doğal olarak kabul görmemiş ve kesin olarak reddedilmiştir. Zira BM nezdinde Kıbrıs sorunuyla ilgili günümüze değin oluşan müktesebat (güvelik konseyi kararları) iki devletli ve bir nevi KKTC’nin tanınmasını talep eden egemen eşit yapıyı kesin olarak reddetmektedir.
Sonuç olarak; Kıbrıs Türkünün federasyon arayışı platonik bir aşka dönüşürken, tüm dünyanın nerede ise dışladığı iki devletli yapı ve/veya KKTC’nin tanınmasının ütopyadan ibaret olduğunu duygusal bakmadığımız takdirde kolayca anlayabiliriz. Kıbrıs Türkünün benliğine işleyen bu algı fevkalade esef vericidir ki; ontolojik belirsizlik olarak kavramsallaştırılan karamsarlığa, ümitsizliğe, vatandaşlık bilincinin erozyonuna ve özellikle gençliği ülkeyi terk etme veya göç hissiyatına esir etmektedir.