Bir şikâyetim yok ama iyi miyoplardan biriyim. Görmek istemediklerimi görmemek için gözlüklerimi çıkarmam yeter! Ki artık bu batasıcası dünyada görülmesi gerekenleri de karalara çalan bir insanlık var...

Bir şikâyetim yok ama iyi miyoplardan biriyim. Görmek istemediklerimi görmemek için gözlüklerimi çıkarmam yeter! Ki artık bu batasıcası dünyada görülmesi gerekenleri de karalara çalan bir insanlık var… Yetmediği yerde savaşarak, ölüp öldürerek ve neslini tüketmek üzerine insanlığı kıyarak… MESELA bu ada “bizimdir, yurdumuzdur” dediğimizin üzerinden 462 yıl geçti. İspat edebilmek için hâlâ kan dökmemiz mi gerekiyor? Kİ BİR yandan da yeşertmek için tırnaklarımızı toprağa geçirmiş yurdu “bereket ana” haline getirmek, vatan yapmak için kan tere batmışız? ÜSTELİK asırlar sürecinde bu topraklarımızı vatan yapmak için uğraşırken nice depremlere, kasırgalara, fırtınalarla göğüs germişiz. Tarumar olmak bile varken kaderde, hatta çaresizlikle “ne yapalım kader işte” demekten öte yapacak kurtaracak bir varlığımızın da kalamayacağı gerçekleri bile yaşarken… Direnmiş dayanmışız hâlâ direnip dayandığımızca. O zaman sormaz mısınız: “Nedir dünyayı saran bu düşmanlıklar bu hainlikler, savaşlar ve ecelsiz ölümler? Niçin? Kİ BİZ Kıbrıs Türk halkının fazladan bir baş belası daha var: Güney’deki komşumuz! Kökleri Levantin olan fakat kendini Yunanlı sayan Rum toplumu! Tabi ki toplumların aidiyet duygularına saygılı olmak gerekir ama tarihi aldatmaya da gerek yok! ÜSTELİK bu nedenle olmalı, asırlardır bu adada şimdi artık komşumuz olan Rum toplumu ile hem “adalı” olmamızın sahipliğinde, hem de ırksal saplantılarımızda savrulduk da savaştık da! Ve hâlâ sürdürüyoruz savaşı da savrulmayı da! Derken: *** YA ALLAH GÖSTERMESİN Türkiye’de olagelen deprem vuruverseydi adamızı, Türklük Rumluk mu kalırdı? “Enosis ya da taksim” mi olurdu? Ki tarihte anlatımı vardır: Bu ada oluşumundan sonra bir iki kez daha denize batıp çıkmış… Bir daha batmayacağını kim bilebilir? Miçotakis mi? Artık görevde değil ama Hristofyas mı? Yoksa Hrisostomos mu? Ki kimler geldi kimler geçti… Sonuç ne oldu ama? Türk-Rum iki ayrı bölgeden oluşan iki ayrı devlet… BUNA karşın, sağlanan bu barışçı çözüme karşın, hâlâ kavgayı sürdürmek çok mu gereklidir? 1974’lerden beridir bu adada siyasi statü kavgası yapıyoruz! Aslında o “statü” meselesi olaya takılan kulp! Yoksa dünya alem de bilir ki asıl kavga, toprağa sahip olmak için yapılmakta. Asıl kavga Kıbrıs adasının paylaşım kavgası olmakta. ÖYLE ama işte yaşadığımız son örneği. Gün gelir “sahibi olduk” dediğinizle dediğimiz bu topraklar ne “yar olur ne ana!” Hele bir sallana görsün mezarımız olur mezarımız! GEL de bunu Güney’dekilere anlat! Ki bu adada Kuzey’de ve Güney’de iki halk barışı çoktan tesis etti. Güney’deki Rum’un bir ayağı Kuzey’de, Kuzey’deki Türk’ün bir ayağı Güney’de. Daha ne olacaktı ki bu olması gerekenden başka… *** VE DEPREMİN MUCİZESİ: Olabilir mi? Lafı bile eşyanın tabiatına zıt! Fakat gerçek. Bazen olabilir. Nitekim Rum liderlerinden Anastasiadis, KKTC’li depremzedeler dolayısıyla Lefkoşa’daki ilgili mercilere taziyelerini bildirirken deprem bölgesinde mahsur kalan ve kaç gündür bizi ağlatan canımız ciğerimiz öğrencilerimize iyilik sağlık temennilerini iletti. Sağ salim yurda dönmeleri temennisinde bulundu… İNSANLIK budur işte… Keşke bu temennileri birlikte paylaştığımız adamızdaki Türk-Rum halklarının kardeşlik ve barışçı dostlukları için de yapabilseydi… Keşke Türk toplumuna egemen olmayı değil, yurdunu gasp etmeyi değil; gönlünü kazanacağı barışçı yaklaşımlarla gösterebilseydi. NE VAR Kİ Anastasiadis de bilir. Yunanistan razı olmaz böyle bir barışa! Kilise hiç razı değil! Yoksa bu ülkeden bir Kleridis de gelip geçtiydi. Barışçıydı ama Makarios’u, dolayısıyla kiliseyi yani “megali idea” yeminini aşması mümkün olmadı. Ki Rahmetlik Denktaş ile iki arkadaş gibiydiler… GALİBA şimdi de Rum siyaset sahnesinin yeni jönü Hristodulidis olacak… Olacak da ne olacak! Eğer uzayıp giden siyasi soruna yönelik arayış ve müzakerelerden Yunanistan ile kilise elini çekmezse hiçbir şey olmayacak!