Parantez açalım. New York’ta Sosyalist Enternasyonal toplantılarında konuşan AKEL’in Genel Sekreteri bay Stefanos Stefanou Türkiye’ye  ‘işgalci’ dedi. Bunun üzerine salonda bulunan CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel salondan ayrıldı, konuşması bitince salona döndü. Sayın Özel konuşmasında Stefaou efendiye ağzının payını gerçekleri ortaya koyarak verdi, tebrikler. Lakin salonda CTP lideri sayın Erhürman da vardı, konuşma da yaptı. Ama Stefanou’ya payını vermedi. Aksine ikisi bir arada pozları da basında çıktı. Ayrıca birkaç gün önce de bay Stefanou heyetiyle CTP merkezini ziyaret etti. Heyetler bir saatlik toplantıda, Kıbrıs meselesinin mevcut durumunu, BM genel kurulu öncesi olası gelişmeler, yakın gelecekteki gelişmelere ilişkin görüş alış verişinde bulunup devamına karar verdiler.

         Sayın Özel, CTP’nin de aynen AKEL gibi Türkiye karşıtı, Türkiye garantörlüğüne ve Kıbrıs’ta bulunmasına, eşit  iki egemen devlet çözümüne şiddetle karşı olduğu, kıytırık Federasyon çözümüne kıyasıya bağlı olduğu herkesin bildiği aşikar olan bir gerçek. Anavatan Türkiye’nin de ‘’işgalci’ olduğunu defaten eylem ve söylemlerle dillendiren, Milletine sırtını dönen bir parti. Belki gözünüzden kaçmış olabilir diye yazdım. Stefanou efendi yandaşlarının yoldaşlarının Barış Harekatına kadar EOKA’cılar tarafından köşe bucak aranıp infaz edildiğini, Barış Harekatıyla katliamlardan kendilerinin de kurtarıldığını unutmuş olabilir, yalan yanlış iftira da atabilir normaldir, ama içimizdeki konu Partinin onlarla birlikte Kıbrıs sorununu birlikte omuz omuza çözmek için mutabakata vardıkları ortadadır. Bu arada sinsi AKEL’in, fanatik ırkçı ELAM’dan daha tehlikeli olduğunu, bizi ikiye parçalayan parti olduğunu belirteyim. New York’ta gülücüklerle birlikte çekilmiş fotoğraflarınızı basında gördük,  başka sözüm yok sayın BAŞKAN. Konumuza dönelim.

         İsterseniz reçeteye eczanedeki bütün ilaçları yazın hasta için nafiledir. Sn Erhürman, Kıbrıs sorunu diyalogla diplomasiyle müzakere edilerek çözülebilir dedi. İyi de Kıbrıs sorununa doğru teşhis konmadığı için ne kadar diyalogla diplomasiyle müzakere edilirse edilsin, yanlış yolda yüründüğü sürece asla doğru hedefe varılamaz. Dünyayı güya idare eden kurumların başındaki BMGK, Kıbrıs sorununa kasten yanlış teşhis koyduğu için ve bunu bir oldubittiyle hukuk dışı taraflı kararla yanlış zeminde güya çözmeye çalışır göründüğü için 1968’den beri BM himayelerinde süren diyalog diplomasi yollu müzakerelerden hiçbir sonuç alınamadığı ortada. Bahsettiğiniz diyalog diplomasi ve müzakereler doğru teşhisle doğru zeminde adaletli olursa çözüm sağlanabilir. Yanlıştan dönülmediği, doğru teşhis konulmadığı takdirde de çözümsüzlük siddin sene sürecektir. Kasıtlı yapılan ve  gerçeklere ters bu büyük adaletsiz reçete 4 Mart 1964 tarihli BMGK’in Hukuk dışı taraflı oldubitti 186 sayılı kararıdır.

         CTP de ne yazık ki bu yanlış teşhise ve yanlış zemindeki karara, karar alıcılara sıkı sıkıya bağlı kalarak yanlış yolda yürümeyi inadına savunmuştur. Bu karar BMGK tarafından 4 Mart 1964’te alınan 186 sayılı karardır. Bu kararla suçlu haklı ve güçlü, masum ise suçlu ve cezalı tutulmuştur. Kıbrıs sorununu hangi tarafın ne maksatla, ne zaman ne şekilde yarattığı açıkça ortadadır, BM kayıtlarında da mutlak vardır, eğer değiştirilmemişse. CTP, sorunun ta başından Kıbrıs sorununun iki halkın silahlı milisleri tarafından birlikte çıkarıldığını iddia etmektedir. Rumlar saldırmadık Türk bölgesi bırakmazken, Türklerin saldırdığı Rum bölgesi yokken yine de suçun yarısını da Türk tarafına yüklemiştir.

         İlerleyen zaman içinde her nedense kurtarıcımız Anavatanımız Türkiye’ye karşı eylemler başlatmış ve giderek dozunu artırarak günümüze kadar sürdürmüştür, sürdürmektedir. Sürekli TC Elçiliğimize saldırılarda bulunmakta, siyah çelenkler, kanlı kesik kol dahi bırakılmış, dayanaksız protestolar, mitingler düzenlenmiş, çirkince ‘İşgalci-istilacı Türkiye Defol ‘ yazılı pankartlar taşınmış sloganlar atılmıştır. Çözüm sürecinde bir adım önde olduğu halde ve Referandumda dahi EVET çıkması için elinden geleni yaptığı halde ve CTP ile de Milliyetçi kesime CB Denktaş Babaya karşı dayanışmaya girdiği halde bir süre sonra yine Türkiye karşıtı tutumunu daha sert şekilde sürdürüp dünya kamu oyu önünde Türkiye ve KKTC’yi müşkül duruma sokmakta. Rum-Yunan’ın, BM ve AB’nin  kararlarını, taraflı tutumlarını, Türklere yapılan haksızlıkları müstahak görerek savunmakta. CTP, TMT ile terör örgütü EOKA’yı her zaman ayni kefeye koymuştur. Rumların, BMGK-AB’nin taraflı tutum ve ambargolarla izolasyonlarına kayıtsız kalmıştır.

          Sonuç olarak, yanlış teşhisin yanlış kararların, yanlış tutumların destekçisi olmuş, Türk tezlerinin de karşısında durmuştur. Gazze benzeri soy kırımın vahşetlerin Kıbrıslı Türklere de yapıldığını görmezden gelmekte, Garantör Türkiye sayesinde ayakta ve  hayatta olduğumuzu önemsemeyip Gazze vahşetinden bile ders çıkarmamakta, olası çözümde Garantilerin devamına karşı çıkmaktadır. Çok önemli Veto hakkımızı bile bir olumlu oy ile eş tutmaktadır. Sn Talat’ın, bir de ÇAPRAZ OY hibesi vardır Rum’a. Diğer tavizler ayrı, Sn Akıncı’nın da.

         Bu 186 sayılı karar o kadar yanlış ve haksızlıktır ki, tavuk dolu kümesi tilkilere teslim etmekle eştir. 3 yıllık Türk-Rum Halklarının kurucu ortaklığındaki Kıbrıs Cumhuriyeti Uluslararası Antlaşmasını ortaklardan biri kendi lehine hedefleri olan ENOSİS’e kolayca ulaşmak için, Türk ortağın aleyhine hayati öneme haiz 13 maddesini değiştirmeğe kalksın, tarafsız Anayasa Mahkemesi Alman Başkanının da itirazı ve kurucu ortak Türkler ve Garantörlerden birisi olan Türkiye’nin de ret kararlarına rağmen silah zoruyla değiştirmeye kalksın ve Aralık 1963’te önceden hazırlanmış Türkleri imha planı olan AKRİTAS PLANI uygulanmaya konarak Türklere saldırmak suretiyle Kıbrıs sorununu başlatsın, ve hal böyle iken de bu saldırgan darbecilere söz konusu kararla güya 3 aylığına geçici olarak Kıbrıs Cumhuriyetinin tek başına egemenliği ve yönetimi teslim edilsin, saldırılara uğrayan Türk Halkına da asi muamelesi yapılsın. Bu kararın neresi doğrudur ve adildir EY DÜNYA? işte bu hasta duruma, önce Rumlar sonrasında BMGK tarafından düşürülen Kıbrıs Cumhuriyetine konan kasıtlı YANLIŞ TEŞHİSLE 186 KARARININ  sonucudur ki Kıbrıs sorunu 60 sene 9 aydan beri hala sürmektedir.

         Ve bu hukuk dışı karar sayesindedir ki adada Rum-Yunan saldırıları hat safhaya vardırılmış, Türkler 103 köyden göç ettirilmiş, ortak devletten kovulmuş ve yüzlerce masum insanı Şehit edilmiştir. Ve bu nedenledir ki Türkler yıllarca ambargolar altında kapalı tutulduğu adanın yüzde üçlük yerden dışarı çıkamamış, işine gücüne, bağına bahçesine davarının başına gidememiş, aç sefil perişan halde endişe ve korku içinde yaşama tutunmaya çalışmıştır ve Garantör Türkiye’nin her türlü engellemelere rağmen gönderdiği Kızılay yardımları, maddi manevi yardımları sayesinde yaşama tutunabilmiştir, çoğu zaman da son anlarda top yekun katledilmekten kurtarılmıştır.

         186 nolu taraflı haksız kararın akabinde adaya BM Barış Gücü gelmesinden sonra Türklere yapılan saldırılar çok fazla artmıştır. Nitekim Türklerin işi bitti dayanma gücü kalmadı düşüncesiyle erken ENOSİS için Yunan CUNTASI eşliğinde EOKA B terör örgütü İFESTOS Planı gereği 15 Temmuz 1974’te Cumhuriyete  ikinci büyük darbeyi gerçekleştirmiştir. Bunu fazla yazmaya gerek yok, bütün dünya ekranlardan basından izlemiştir zaten, bizler de. Cumhuriyetin adını değiştiler Kıbrıs  Helen Cumhuriyeti koydular, Cumhurbaşkanı Makarios ve sarayına tanklar toplar havanlar ağır silahlarla saldırdılar, darmadağın ettiler, Makarios öldürüldü dediler, yerine de terörist başı tetikçi Nikos Sampson’u atadılar, dünyaya duyurdular, vs.

         Ebe gavolem, bu kadar büyük suçlar işlediniz Ananız Yunanistan ile da daha sinmezsiniz da üstünden çıkarsınız, dış güçler sizi destekler diye haklı olduğunuzu sanırsınız? Da Türkiye’ye işgalci der, yabancı askerlere hem yabancı garantörlere ihtiyacımız yoktur, ülkemizden göndereceğiz, halkımızı birleştireceğiz, Türklere de ayni hakları vereceğiz, birlikte AB içinde olacağız  der durursunuz? Ey Hristodulidis efendi, 15 Temmuz 1974 Cunta darbesinden sonra Garantör Türkiye müdahale etmeseydi durum ne olurdu söylesene? Kıbrıs’ta bir Türk bile kalmayacaktı BMGK’de Makarios’un darbeden sonra dediği gibi olacaktı. Kıbrıs Cumhuriyeti tamamen ortadan kalkacaktı ve şimdi vardır dersiniz madem biliniz ki Türkiye sayesindedir. Hukuken KC yoktur, 1963’ten beri ölüdür, öldürdünüz bay Hristodulidis.

         Türkiye’ye yabancı askerler derken 1959-60 Antlaşmalarını Garanti Antlaşmalarını tekrar çiğnemiş olursunuz. Ama şimdilerde her aklına esen alır ordusunu Güney Kıbrıs’a getirir yerleşir. Uçak gemilerini, savaş gemilerini, uçaklarını, tank toplarını topladılar adaya, sorma gir hanı oldu, birlikte tatbikat yaparsınız diye sandınız başınız göklere değdi? Bunu yapmaya hakkınız yok, Veto hakkımızı bu yüzden kabul etmezsiniz, Garantileri de. Zira üsler verdiğiniz bu emperyalleri Garantörleriniz olarak görürsünüz yaptığınız savunma anlaşmalarıyla. Hiç sıkılmadan BM’de, yabancı askerleri ve yabancı garantörleri ülkesinde istemezmiş dedi.!!!! 1963’lerde 20 bin Yunan askerini yasa dışı adaya soktunuz du ama, hem gemiler dolusu silahları, Çeko-Slovakya silahlarını da ENOSİS için.

          Asıl şimdi bu adanın içine ettiniz, desteklerler, silah verirler diye adanın savaş alanı olmasını sağladınız, emperyallere yağ çekerek uçuruma sürüklendiğinizin farkında değilsiniz, bir de özgürlük dersiniz, sizi köle olarak işletecekler, askerinizi de kendi emellerinde kullanacaklar, paralı asker gibi. İsteyeceksiniz adadan çıksınlar ammmma ÇIKMAYACAKLAR, işte Orta Doğu canlı örnek bay Hristodulidis. Çilentiden kaçayım derken yumurta büyüklüğünde dolular düşecek başınıza, biraz bekle. Evdeki bulgurdan da olacaksınız, pirince giderken unutma sakın. Makarios gibi Türkiye’ye yalvaracaksınız kurtarsın, aklında olsun.

        186 sayılı karar hem savaşlara neden oldu hem çözümsüzlüğün devamına. Bu haksız kararla, darbeciler işgalciler saldırganlar tanık sandalyesine, masumlar da sanık sandalyesine kondu. 729 aydan beri süren bu haksız durumdan BMGK’nin dönmeye asla niyeti yoktur, tükürdüğünü yalamıyor, haksızlıklarını baskı ve yaptırımlarla Türk tarafını yanlış yapmaya zorluyor, yaptıkları haksızlığın üzerini böyle örtmeye çalışıyor. Ve Maalesef de CTP ve diğer güya sol çevreler ki bunlar zayıf halkalardır, şükretmeyi bilmeyenler veya başka nedenlerdendir, bu dış güçlerin emirlerini yerine getirmeye, Rumları masum göstermeye ve onlara yamalanmaya adeta yanıp tutuşurlar.

         Nedense Rum-Yunan’ın 1963 öncesi ve sonrası 11 yılda Türklere yaptıkları hiç konu edilmiyor. Türklere saldırıları, devletten kovulmaları, göç ettirilmeleri, katledilmeleri, insanlık dışı muameleye tabi tutulmaları, ambargoları, ezgi cefaları, korku endişelerin, seyahat edememeleri , maddi manevi kayıpları, Rum-Yunan’ın yaptıkları darbeler sonucu savaşa sebep olmaları ve savaş suçu işlemeleri, Türklerin  yakılan yıkılan malları mülkleri, kullanım ve manevi kayıpları, tazminatları vs hiç bahsedilmiyor. Bunların tümünün üstü Rumların kendi suçlarından dolayı ilk defa savaş sırasında terk ettikleri mallarıyla örtülmek isteniyor ve örtülmektedir de. Türkler 3 defa göç ettirildiği halde, yüzlerce  canlar kaybettikleri halde konusu bile edilmez, varsa yoksa Rumların malları. Hani bizde de avukatlığını yapanlar, kuyumuzu kazanlar da az değil haaa.

        Ve bu gerçekler ortadayken ve BM çözüm planları Referandum dahil Rumlar tarafından reddedilirken, görüşme masalarını da devirip kaçarlarken, dönüp bir de mükafat olarak tek taraflı AB’ne güya tüm Kıbrıs adına üye alınırken ve çözüm olasılığı tamamen bu sayede baltalanır Arap saçına çevrilirken, üstünden de her türlü yardım, destek, iltimas yapılırken, masum ve mağdur Türkler de haksızca cezalı bir kenarda tutulurken, teslim olması için de sürekli baskı görürken, hem Kıbrıs Türkleri hem de Türkiye  tehditlerle yaptırımlarla karşı karşıya bırakılırken, içimize ajanlar sokup fitne fesatla bu Mücahit halkı ikiye bölerken ve siz de sayın Erhürman Partinizle birlikte Rum-Yunan ve dış güçlerin ekmeğine bal sürercesine Anavatan Türkiye karşıtı eylem söylem ve protestolarla YOLDAŞ YANDAŞ  AKEL ile kol kola girip Kıbrıs sorununu birlikte çözmeye mutabık kalırken, hangi diyalog diplomasi ve müzakereden bahsedersiniz, bir kere olsun Rum-Yunan tarafını hem BMGK tarafını eleştirmez aksine savunurken ve Milli Davamıza zarar vermeye devam ederken? Siz de partiniz de,               Kıbrıs sorununa doğru teşhis koymadığınız için BMGK kararlarına AB’nin haksız tek taraflı tutum ve kararlarına boyun eğer, saldırgan darbecilerin değirmenine su taşımaya devam edersiniz ne yazık ki.