İki iki gidiyor insanlarımız yollarda ne yazık ki. Trafiğe can mı dayanır, habire yuvalar ateş düşüyor, ocaklar sönüyor, geride kalanlar da ömür boyu çekiyor acıları. Ne oldu, neler yapıldı bir süre önce gündemde önde yer alan trafik hadiseleri sorunu? Hani Mecliste ve diğer platformlarda konu edilmişti şunu yapacağız bunu edeceğiz cek caklı sonuç açıklamaları. Sonuçta ne oldu, okkalı cezalar çıktı Meclisten, her zamanki hikaye anlayacağınız, virra ceza üstüne ceza. Yahu sadece cezalarla trafiğin düzelemeyeceğini hala anlamadınız mı yıllardır?
Komite kurdular, trafik dairesi de var. Eskiden nasılsa öyle, gene geçmişin trafik politikasının aynisi zihniyetin devamı niteliğinde sürücülerden adeta intikam almak için kurgulanmış bir düşüncenin ürünü, can güvenliği açısından hiçbir iyileştirme olmadan hatta daha beteri bir durumda günümüze kadar gelmiş halde devam. Zaten o politikanın mucidi de gene trafik komitesinde. Kısacası cezalara yatırım yapıldı, İNSANA değil, bütün mesele bu. İnsana yatırım hiç olmadı zaten, bas cezayı gitsin mantığı, gelir sağlamak.
Biz bu sütunlarda çok uzun yıllar yazdık, öneriler sunduk, uyardık, eleştirdik. Ama her zaman önümüze takoz kondu, sanki masada ayakları havada kızarmış makarna bulli vardı da onlara kalmayacakmış gibi. Yanlarına kimseyi sokmadılar sokturtmadılar, neise bu konuya fazla girmeyeceğim. Şimdi de yani yaklaşım var, trafikte yapsınlar da görelim bakalım bu cezalarla kurallara aykırı sürüş. Geçen günlerde yazdım sol direksiyon arabaların trafiğimize sokulmamasının tehlikelerini, takip etmedim iptal edildi mi ithali falan.
İnsana yatırım dedik geçmişte de sıkça, yolların alt üst yapıları, çizgiler tabelalar ışıklar velhasıl tüm gereksinimler tamamlanmalı dedik. Okullarda yaş itibarıyla uygun trafik bilgileri verilmeli dedik, kazalarda trafik Komiteleri kurulsun dedik, Hükümetler bağlamında kararlar alınırken ilgili sivil toplum örgütlerinden de yardım istenmeli dedik, merkezi trafik komitesinde de ilgili sivil örgüt (şoförler temsilcileri) temsilcileri de olsun dedik, TV ekranlarında trafik konusu irdelenmeli, trafik seferberliği başlatılıp halkı da bu seferberliğe dahil etmek lazım dedik, ülke çapında evlere özel olarak hazırlanmış trafik kitapçıkları dağıtılmalı dedik, köylerde kentlerde slayt gösterimler, gerektiğinde emekli Polislerden de yararlanılabileceğini belirttik vs.
Yollara tümsekler, kameralar, beton duvarlar, çelik bariyerler döşenmeye başladığında ve cezalar da otomatiğe bağlandığında anladık ki insana yatırım yoktur. Zaman ilerledikçe ada genelinde trafik hadiseleri korkunç boyutlara geldiğinde şikayetlerle daha çok kamera, tümsek, beton duvar ve bariyer talepleri yüksek sesle dillendirildi. Bu durumda bu tedbirler yanında artan cezalarla trafiğin düzelemeyeceği net ortaya çıktı. Lakin, bunu anlamakta zorlananlar cezaları artırmayı sürdürdü, ama sonuç işte geldiğimiz nokta.
Ben inceledim yakından etraflı takip ettim ve sadece bu tedbirlerle ve ceza artırmanın soruna neşter vuramayacağını bir kez daha gördüm. İnsana yatırım derken kastım insani değerler üzerinedir, sevgi saygı, sabır, anlayış hoşgörü. Bunlar para istemeyen, parayla satın alınamayan insani değerler. Ne yazık ki bunca sert tedbirlerden ve masraflı yatırımlardan başka şeyler de gereklidir. Benin tespitlerim, sürücüler bağlamında trafik kurallarını ihlal etmek sanki bir ayrıcalığa sahip olunur, kendini düşünmeden araç kullanmak, ki bu kimseyi düşünmemek demektir, öyle de oluyor zaten. Acelecilik, sabırsızlık, saygısızlık, anlayışsızlık, düşüncesizlik, umursamazlık, stres bütün bunlar trafik belasını çağrıştıran faktörler. Adeta arabayı dört tekeri de havaya nasıl getirebilir, şehir içinde dükkanlara evlerin avlularına nasıl hoplayabilir şeklinde araba kullanımı.
Çemberlerde araç geçme bir adrenalin, öteki aracın önünü tıkama bir beceri, kırmızı ışıkta geçme bir avantaj, sıkışıklıkta tinyozlukla önlere geçme ustalık, dört yol kavşaklarında, dur çizgisi ve levhalarında tümsek olduğu halde vızıl vızıl geçmek cesaret ister yüreği patlak ister, telefon kullanma, mesajlaşma ise maharet ve büyük gereksinim, ne isterse olsun dercesine, gelişigüzel vs. Tespiti paylaşayım, maalesef ve maalesef üzülerek yazıyorum bu hataları işleyenlerin ekseriyeti b….an sürücülerimiz, hem de arabada çocukları olduğu halde, onlar kendilerini bilirler. Ve diyorum ki trafik en kötü bir seviyededir şu an. Benden söylemesi.
Ve ne yazık ki onca yıl boşa geçti, ama delip de geçti. Yok gönüllü trafik müfettişliği, yok hurda araba teşhiri, yok polis arabası teşhiri, trafik çalıştayları, yok kara noktalar beyaz noktalar, kendi kendilerine başarı plaketi vermeler vs, fasafiso. Ve hala doğru teşhis konamıyor, trafik hadiselerinin oluş biçimine teşhis diyorlar. Kardeşim, bir hadisenin oluşunu ihtimal dışı nasıl tutabilir, şehir içlerinde mesajlaşan, dikkatsiz ve de aşırı süratle giden, sağlı sollu park halindeki araçların arasından aniden bir çocuğun yola atılabileceğini düşünmeyen, dur çizgisinde veya kırmızı ışıkta geçen yahut alkollü bir sürücü? Özetlemek gerekirse ülkede biz tencere, trafiği güya yönetenler de kapak, bir birimizi tamamlarız, ama maalesef iki yanlış bir doğru etmez.
Biz hepimiz yukarıdan aşağıya, kameraları, tümsekleri, beton duvarları, çelik bariyerleri döşettik ya yollara bundan büyük üzüntü duymamız, utanmamız lazımdır. Neden mi, trafik bir halkın aynasıdır da o yüzden. Haaa çevre kirliliği de trafik gibi aynadır, aynamızdır. Kaç defa bakıyoruz bu aynalara ve ne görüyoruz acaba? Şimdi vardır elbet istisnalar lakin o kadar azdır ki sormayın, o yüzden ayırmasak da olur, fark etmez.
Parantez açalım. Kıbrıs konusunda Cenevre’de yapılan toplantıda damı sormadınız Kıbrıs sorununda bizim suçumuz nedir da cezalıyız 61 senedir? Sormadınız mı ortaklık Cumhuriyetini saldırgan darbeci ortağa haklarımızla birlikte neye dayanarak hediye ettiler? 3 aylığına diye hediye edildiği halde bu gün 733 aya (61 sene 1 ay) ulaşmasının sebebini ve neden iptal edilmediğini? Darbeci ortağın haklı tarafı nedir diye niye sormadınız? BM çözüm planlarını referandum dahil kabul ettiğimiz halde neden hala cezalı tutulduğumuzu. Referandumda hayır diyen darbecileri hala neden Cumhuriyetin tek egemeni ve yasal yönetimi olarak kabul edildiğini? BM kayıtlarında sadece darbeci Rumlardan oluşan bir Kıbrıs Cumhuriyeti var mı neden sormadınız? BMGK’nin taraflı ve Adaletsiz tutumunu niye suratlarına çarpmadınız? Çözümsüzlüğün tek sebebinin 4 Mart 1964 tarihli BMGK siyasi oldubitti hukuk dışı kararının olduğunu neden söylemediniz? Çözümü reddetmeleri halinde bile yine Cumhuriyetin sahibi olacaklarından çözümü reddettiklerini neden açıklamadınız ? 15 Temmuz 1974 Yunan Cuntası-EOKA B birlikteliğinde Kıbrıs Cumhuriyetine yapılan ikinci büyük darbeyi niye hatırlatmadınız halihazırda darbeciler de masadayken? Bu darbenin büyük savaşa da sebep olduğunu niye söylemediniz? Bana göre biz, darbeci tarafın halen Kıbrıs Cumhuriyetinin tek egemeni ve meşru yönetimi olduğunu kabullenmiş gibi masaya oturdunuz. Yani Rumlar egemendir ama biz de ayrı egemen olmak isteriz izniniz varsa. Esas mesele Rumların Kıbrıs Cumhuriyetinin yasal sahibi ve meşru egemen yönetimi olmadığını, 15 Temmuz 1974’ü masaya koymak, ayrıca BMGK’nin haksız zamanı çoktan dolmuş çürümüş taraflı 186 kararını iyice sorgulamaktı. Hade hayırlı kapılar hem genç teknik komiteler. Komşunun kervanı yüyür ama!!!!! Benden bu kadar.