Olumlu düşün…olumlu düşün…peki nereye kadar?    

      Olumlu düşünmek; çok uzun zamandan beridir, değerli bir öğüt, bir öneri veya yaşam biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki, “istersen yaparsın, başarırsın” ile “evrene olumlu mesajlar gönder mutlaka sana geri dönecektir” arasında milyonlarca olumlu düşünmeye çağıran sloganlar bulmak mümkün. Bu işin tüccarları da var kuşkusuz. Ancak olumlu düşünmek ile "Pozitif Psikoloji" denen alt bilim alanı arasında epey anlayış farkı vardır.

      Psikolojinin bir alt alanı olan pozitif psikoloji; bizlerin kendimizi, potansiyelimizi, sınırlarımızı, kuvvetimizi anlamaya yönelik bir bilimsel alt alandır. En zayıf, güçsüz olduğumuz anlarda, yaşamsal bir çözüm bulmayı başarmamızı hedefleyen bilişsel, varoluşsal bir bakış açısıdır. Enerjicilikle, evrenden gelen gidenle alakası yoktur. İçinde, acılar vardır. Sınırlarımızı öğrenmemizi sağlayan acılar, sevgili dostlar. Tatlı şırıngalarla uyuşmak yoktur, burada. Her birimizdeki cevheri fark etmek ve yaşam yolunun bize sunduğu her türlü sorunla baş edebilmek için kendimize dönmeyi ve kendi madenimizden çıkan cevher ile devam edebilmeyi başarmakla ilgilidir.

      Yani pozitif düşünme,  her olan biteni olumluya çevirmekle ilgili, zehirli bir düşünme biçimi değildir. En derin acıları yaşasak da yola devam edebilmek için kendi kaynaklarımızı kullanmayı öğrenmekle ilgili bir bilim alanıdır.

      Hal böyleyken, ezber bozan zaman akışı; "olumlu düşün" şırıngası ile dolan damarlarımızı boşaltıverir. Korkulan başa geldiğinde,  “olumlu düşün…ama nereye kadar” diye bir çelme atıverir ayağımıza. Beklenmedik gibi görünen ama aslında her an beklenilen bir şey olur. Olumlu düşünmenin mantıken imkânsızlığı mı yoksa “olumlu düşünmek “ adına yaptıklarımız mı bizi yere serer, hemen anlayamayız. Bir yerlerde bir kadın öldürülür. Kanıksarsınız, olumlu düşünmek adına. Kulp bulursunuz, öldürülmenin gerekçelerini ararsınız. Gerekçeler batılda, kadını bağlayan tarihsel zincirlerin halkalarında saklıdır. Kadının eş ve eşdeğer olduğu gerçeğini görmezden gelen zehirli düşüncelere sığınırsınız. Yargıç olursunuz, savcı olursunuz ve bir cinayetin “haklı gerekçelerini” en olumlu şekilde değerlendirerek rahatlarsınız.

      Zehirli ama olumlu görünen düşünceler kurmak artık çok kolay. Olumlu düşün yeter. Moraliniz bozulmasın, düşler dünyasına devam edebilmek adına görmezden gelirsiniz. Rahatlatıcı bir şeyler ararsınız. Yakınlarınızın ve sizin başınıza asla gelmeyeceğinizi telkin edersiniz kendinize.

      Genç bir kadın öldürüldü. Katilinin intiharı daha çok mu dikkatinizi çekti yoksa?

      Dedikodular tam gaz. Olumlu düşünmeyi kolaylaştıran zehirli oklar iş başında. Önce kurban bıçak çekmiş. Neden çekmiş önemli değil. Katil boş duracak değil ya. Mesleğinin inceliği ona yardım etmiş midir sizce? Yok, yanıt istemiyorum. Buradaki konu, olumlu düşünmeye çalışırken ürettiğimiz zehirli duygu, düşünce ve davranışlardır.

     Kendimizi toparlama zamanı geldi ve geçti, dostlar. Bazı olumlu düşünme manevraları, zehirlidir ve psikolojideki pozitif düşünme becerisi ile ilgisi yoktur.

     Kötülükte, baskıda, şiddette bile olumlu bir şey bulmak için; dogmalara, batıla, binlerce yılın ötesinde kalmış çarpıklığa olumlu yaklaşmanız gerekmez.     Balkonundan, bir kadının öldüresiye dövülmesini kameraya almakla yetinen kişide veya 9 yaşındaki kız çocuğunu bir yetişkin ile evlendirmeyi doğru bulan zihniyette veya liseli genç kızın vahşice katledilmesini aşka bağlayan kaçışta olumlu bir yan arıyorsanız zehirlendiniz demektir. “Olumlu düşün” zehri bunun adı.

    Bunu ayırt edebilecek düşünsel, duygusal, davranışsal realiteye ihtiyacımız var. Bir neden, bahane bularak sorunu görmezden gelmek; her şeyi “olumlu” açıdan görmeye çalışarak, kendimize bir zırh örmek bizi kurtarmaz.

    Gözler kapalı, akıl uyuşmuş durumda.

    Hey millet her şey güzel değil. Şırıngaları at çöpe ve dikkatlice bak kendine.