BMGK derken beş gadimici üye demek istiyorum. On tane de geçici kukla üyesi var. Bunlar otur Arap kalk Arap, hadlerine mi düştü beşlinin çıkarları gereği aldıkları haksız kararlara karşı çıkmak, anında ipini çekerler hep birden. İşte orada bulunurlar iş ola, hepsi de göbekten bağlı yaranırlar ağalarına, bir de bağımsız ülkeleriz demezler mi? Hadeyin oradan. Yıllardan beri böyle geldi gelmesine de şimdi görüldü ki bardak taştı, çıkarları için dünyayı kana bulamaktan geri durmuyorlar. Hem bir birleriyle dalaşırlar öte yandan da parselledikleri bölgelerde menfaatlerine paralel olarak büyük haksızlıklarla sinsi planlarını aşikar ederek katliamlara soy kırımlara varan savaşlara sebep olmakta ve giderek de dünya savaşının eşiğine gelinmekte. Bu beşliden üç tanesi de Orta Doğuda şimdi yaşanan savaşlarda yer almakta.

         Kimi zaman göz koydukları ülkelere güya demokrasi götürmek için, kimi zaman o ülkenin Başkanının konuşmalarını beğenmedikleri için, kimi zaman ülke haklarını savunduğu için vs, işte bunlar beşli ağaları çileden çıkarır, karşı gelir diye algılanır, derhal düğmeye basarlar, o ülkeyi darmadağın ederler. Kıbrıs meselesi de öyledir. Bakalım kaç yıl önce bu planlar hazırlandı. Başta ABD, İngiltere, Fransa, Rusya olmak üzere ENOSİS hayaline göz yumdular, zira adada çatışmaların başlamasına en güzel sebepti.

        Yirmi bin Yunan askeri, Grivas falan adaya gelmeden bunların haberi vardı, gemiler dolusu adaya gelen her türlü savaş malzemesinden de. Aralık 1963 saldırılarıyla başlayan Cumhuriyete yapılan ilk darbeden de, Türklere yapılan saldırılardan da, devletten kovmalar, göçlerden de. Mart 1964’te BMGK 186 oldubitti kararını İsmet İnönü’yü aldatarak boşuna almadı ve Kıbrıs Cumhuriyetinin yönetimini ve egemenliğini saldırgan Rum ortağa boşuna vermedi masum Türk ortağın haklarıyla birlikte. Yunan Cuntasının –EOKA B işbirliğindeki ikinci büyük darbeden de haberleri vardı. Yoksa CB Makarios’u nasıl kaçırabilirlerdi? Garantör Türkiye’nin yapacağı meşru müdahaleden de. Sonuçta Kıbrıs’ta da savaş yaşandı ve gün itibarıyla 50 yıl oldu hala çözüm yok. Eeee zaten çözüm olmasını hiç istemezler da ondan. Tazıya tut tavşana kaç derler.

         O yüzden Kıbrıs sorunu sürer. Bakınız, haksız suçlu tarafı tamamen desteklerler beşlerden üçünün çıkarları bu yöndedir. İşte olanca güçleriyle Güneye yerleştiler hala yerleşirler. Buradan Orta Doğu ve daha ötesinin kontrolü için ideal yer, savaş için de en müsait bölge, her tarafa hakim. Savaştırırlar, savaşırlar, sürekli sorunlu bölgeler oluşmasını sağlarlar, mesele bu. Ne gitmezler Sicilya’ya Sardünya’ya Korsikaya dahası Kanarya adalarına? Bizim buralarda mamma var hem Müslümanlık var.

          Yahu bunlar, içimizdeki bazı çevreleri dahi İslam düşmanı ettiler, ne Cami isterler ne hoca imam, adlarını bile duymak istemezler. Bu emperyaller bir halkın nasıl nereden parçalanacağını kimleri kullanacaklarını çok iyi bilirler, işleri bu, toplum mühendisleri birinci sınıf, bizimkileri suya götürürler da susuz getirirler, kardaşı kardaşa düşman ederler. Her şeyimiz Anavatanımıza bile düşman ederler, sövdürürler isyan ettirirler, aramızda umulandan fazlası vardır. Kim derdi içimizden yani Kıbrıs’lı dedikleri Türklerden böyleleri çıkacak ve Rum Yunan’ı isteyecek?

         Bütün bunlar yaşanırken ve ağaların ipliği pazara çıkmışken ben beklerim malum çevreler yanlıştan dönsünler. BMGK beşlisinin Cumhuriyet ortaklığımızı ne hakla neye dayanarak darbecilere verdiklerini sorgulasınlar, bu sebepten dolayı çözümsüzlüğün sürdüğünü dillendirsinler, 3 aylık geçici 186 Hukuk dışı kararın 725 aydır neden uzatıldığını, Kıbrıs sorununu darbelerle yaratanların çözümden kaçanların neden hala desteklendiğini, çözümden yana olan masum Türk ortağa 725 aydan beri dünyadan izoleli ambargolarla cezaların neden ve hangi gerekçeye dayanarak ve ne hakla verildiğini ve neden hala sürdüğünü sorsunlar.  Ama ne gezer daha da üstüne korlar, bildiklerini okurlar, inadına yanlış yolda giderler. Maalesef hala, onların söylediklerini hararetle savunurlar. Halbuki tükürdüklerini yalamak değil sadece doğru yolu bulmalarını isteriz. Emperyallerin, Rum-Yunan’ın tarafında onların direktif ve isteklerine boyun eğmek değil, Türk Milletinin yanında olmalarını isteriz.

          Orta Doğu’da şimdilerde yaşananlardan, Kıbrıs sorununun yaratılmasından, bu zamana kadar çözümsüz kalmasından sorumlu olanların sadece çıkarlarının gereği doğrultusunda tüm bu olayların yaşandığını ve daha da fazlasının yaşanacağını, bu güçlerin Güneye yerleşmelerinden de anlamaları ve ders çıkarmaları gerekir. Ve bilmeleri gerekir ki, nasıl bir çözüm olursa olsun Türkiye’nin etkin ve fiili Garantisi yoksa Kıbrıs Türk Halkının bu adada yaşama şansı yoktur. Sözüm ona bu çevrelerin bilmesi gereken şudur. Türkler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit kurucu ortağıdır, gökten zembille inmedi, eski  Rum ortağın şimdi yönettiği Kıbrıs Cumhuriyeti değildir ve Türklerin Kıbrıs Cumhuriyetinde geçmişi ortaklığı yokmuş gibi bu yönetime  sonradan bir şekilde girme çabası içinde değildir. Rumlar ve dış güçler başta BM, Türkleri böyle görür ve buna göre çözüm yapmak ister, Rumlara yamalamak. Sebebi de aradan geçen 61 senedir, kronikleş olmasıdır.

         Bakınız, hesapta Eylül’de Kıbrıs konusunda hareketlenme olacakmış, daha şimdiden sıraya girdiler grev eylem tarihlerini belirlediler, yok bir gün süre yok iki gün müddet verirler. Halktan da yardım isterler hep beraber yıkalım Devleti gitsin. Sabır yok, dayanışma yok, yardımlaşma yok, birlik beraberlik yok, özveri yok, tahammül yok, fitne fesat çok, Milli-Manevi değerlerimize saldırı çok, karalama, alay etme yıpratma çok. Kendi içimizde birlik beraberliği sağlayamazsak gidişat iyi olmaz. Kıbrıs sorununu hiç bilmeyen Bayan Holguin bile bunu gördü ve bundan yararlanmak ister. Nasıl olursa olsun bir çözümün peşinde, gerçekçi ve adil olmaması umurunda değil.

         Gelelim 1 Ağustos’a yahut diğer Milli günlerimizin gençlerimiz nezdinde yeterli derecede iyi bilinmemesine. Yanılmıyorsam 1990 larda CTP Hükümetinde Milli Mücadele Tarihimiz, Tarih kitaplarından çıkarıldı yerine 72 adet kilise ve papaz resimleri kondu. Meclis Başkanı sayın bayan, ‘Meraklısı olan gitsin araştırsın bulsun öğrensin’ dedi. Ayrıca, ‘Gerçekleri yazarsak Tarih kitaplarına çocuklarımız okuyunca Rumlara kin besleyecek’ dedi. Kimi sendika dernek örgüt de buna destek belirttiler. Devamla iki toplumlu Barış eğitimi, sonrasında iki toplumlu Barış Gazeteciliği falan bu şekilde barış olsun kabilinden çocuklarımızdan utanılacak şeymiş gibi sakladık, kaldı ki büyükler de pek bilmez o ayrı.

         Biz çocuklarımızdan Tarihimizi Mücadelemizi gizlerken Rumlar Meclislerinde ENOSİS kararını tazelediler. Çocuklar okullarda okudular, Kiliselerinde pekiştirdiler, partilerinin tüzüklerinde tutarlar. Sürekli Türk düşmanlığını pompalarlar, ENOSİS kahramanlarını! Her daim anarlar, törenler yaparlar, kim daha çok Türk öldürdüyse heykelini dikerler. Bizim şimdi Tarihimiz okutulmaya başlansın da görün o zaman cümbüşü. Grevler, eylemler protestolar vs. O zaman da böyle şantajlar vardı, şimdi da var. Korkak hükümetler de buna boyun eğdiler, sayın Birol  ÖZTER de ben de başka köşe yazarları da çoook yazdık gazetelerde ama duyan olmadı.

          Fırsat kollayanlar iç sorunları Milli Davamız ile karıştırır, oradan vurur darbeyi. Halbuki o başka bu başka, ayrı tutmak lazım. Evet iç sorunlarımız çok diye bunca yıllık bu raddeye getirdiğimiz Milli Davamızı bir çırpıda bırakalım, başkalarına yem mi olalım? Sonrası daha mı iyi olacak? Biz yıllardır dünyanın haksızlıklarıyla her türlü yaptırımlarıyla boğuşuruz hem de tamamen haklı olduğumuz halde. Peki, neden bu haksızlığa tabi tutuluruz bunu düşünmek lazım, ders çıkarmak lazım. Haksızca ceza verenlerin karşısında dik durmak varken boyun mu eğelim, bu insanlığa sığar mı? Hele 60 sene 5 aydan beri haksız cezalı tutanlara, dünyadan izole ederek ambargo uygulayan güruha teslim olmak, soy kırımcı canilere boyun eğmek, ekmeklerine yağ bal sürmek insanlara mahsus değildir, Türklere hiç değildir.