Hem çiğner çiğnetirsiniz hem de bilmezden gelir umursamazsınız, çıkarlarınız icabı başkalarını uşağınız zanneder, yıllardır baskılarla isteklerinizi kabul ettirmeye çalışırsınız? 16 Ağustos 1960’ta Türk ve Rum halklarının birlikte kurucu ortaklar olarak Kıbrıs Cumhuriyetini kurduğunu, Türkiye-Yunanistan-İngiltere’nin de Garantör olarak Uluslararası Antlaşmalara imza koyduğunu, Kıbrıs Cumhuriyetinin BM’de bu şekilde kayıtlı olduğunu BM –AB olarak neden bilmezden gelirsiniz, da Türk halkını yok sayıp ortaklığını da işgal ettirirsiniz, üstünden de cezalı tutarsınız?

          60 sene 4 aydan beri Kıbrıs Cumhuriyetinin tek meşru yönetimi olarak neden Rum ortağı tanıyorsunuz? Türk ortağın haklarını ne hakla, neye dayanarak Rum ortağa hediye ettiniz? Nereden buldunuz bu hakkı bu yetkiyi? Masum Türk ortak ne suç işlemiş ki haklarını elinden alıp saldırgan ortağın nüfusuna geçirdiniz? Cumhuriyete iki defa darbe yapan, Cumhuriyeti yıkıp yerine Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ilan eden, Cumhurbaşkanı Makarios’u devirip öldürdük diyen, yerine terörist başı Nikos Sampson’u atadıklarını dünyaya duyuran Rumları nasıl olur da Cumhuriyetin tek egemeni kabul eder, diğer ülkeleri de buna uymaya mecbur edersiniz Ey BM? Bu mu adalet, hak hukuk? Rum ortağın yaptıkları doğru mu ki ceza yerine mükafat verirsiniz? Siz suçluların yanında dururken, Türk Halkı olarak size nasıl niçin güvenelim, niye itibar edelim, sizden adalet dürüstlük tarafsızlık beklerken?

         Üstelik Türk ortağı silah zoruyla devletten kovan, 103 köyden göç ettiren, gettolara kapatıp yıllarca saldırılarla katleden, seyahatini engelleyip ablukada tutan, işine gücüne gitmesini engelleyen Rum ortağı ne halka hangi sebeple koruyup kolladınız ve hala desteklersiniz da Masum Türk ortağı hala dünyadan izoleli ambargolar altında ezmeye devam edersiniz dünyanın yüz karaları? Bunların yaşanmasına BMGK beşlisinin taraflı, hukuk dışı kararı ve tutumu birinci sebeptir ammma, bunca ülke çıkıp da bu büyük haksızlıklara karşı durmaması ve sessiz kalması bütün bunlara ortak olmak demektir.

         Mart 1964’te BMGK 186 sayılı kararı aldı, karar siyasidir taraflıdır, haksızlıktır, gerçeklere aykırıdır, Hukuk dışıdır, oldubittidir, Yargısız infazdır. Ayrıca geçicidir 3 aylığına alındı, Kıbrıs’ta çatışmalar durdurulacaktı, çatışmalar derken Rum saldırılarıdır. Lakin, kararda saldırganlara yönetme  ve egemenlik teslim edilince Rumlar fırsattan istifade saldırıları artırdı. Zira, adaya gönderilen sözde Barış Gücü güya asayişin sağlanmasında Rum yönetimine yardımcı olacaktı. İşte haksızlığın dik alası  çıban başı budur. Yahu saldıran hep Rumlar zaten, Türkler de hep savunmada. Kısacası bu kuruluşlar kümesi TİLKİLERE teslim ettiler.

          İşte BM’nin tarafsızlığı! Hem güya asayiş sağlaması böyle! Kıbrıs meselesi, BM-AB’nin açıkça ve alenen ne kadar taraflı, ne kadar adaletsiz olduklarını, gerçeklere ne kadar aykırı hareket ettiklerini  ortaya koyan başlıca olaylardan biridir. Saldırganların darbecilerin işgalcilerin soykırımcıların hep yanında oldular. Böyle çözüm, anlaşma mı olur? Asayiş 50 yıldan beri Türkiye sayesinde vardır. Aksi halde bu gün adada resmen adı konmuş Helen Cumhuriyeti olacaktı, Kıbrıslı Türkler de tarihten silinecekti, efendiler de saygı duyup kutlayacaklardı. Tıpkı Bosna’da Srebrenitsa soykırımında sözde Barış Gücü bölge komutanı Hollandalı generalin seyirci kaldığı hatta fırsat verdiği futbol sahasına doldurulan binlerce kişinin katliamında, geceleyin yapılan kutlamada Sırplarla şampanya patlatılması gibi.

          Geçen gün, sözde Barış Gücünün Kıbrıs’a gelişinin 60 ncı yılını Rumlarla birlikte törenlerle kutladıkları gibi. Yahu bunlar ne utanır ne sıkılırlar, ne vicdanları var ne adaletleri. Ne yüzle kutladılar?  Adada yaşanan gerçekler ortadayken Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınmasını haklı kılacak hiçbir şey yokken. Mahkemelerde sürünecekleri yerde el üstünde tutulurlar, bu da dünyayı güya idare edenlerin yüz karası bir başka gerçektir, maalesef.

         AB de, BMGK’in oldubitti 186 kararına yaslanarak bulunmaz bir fırsat olarak görüp darbeci işgalcileri, Türk ortağı yok sayarak üye almakla düğüm üstüne kör düğüm atmıştır. Böylelikle yıllarca çözüm bekleyen bir sorun tamamen çözümsüz hale sokulmuştur. Yaşanan gerçekleri alt alta koyup toplarsak bu yapılanların planlı maksatlı ve altında Müslümanlık düşmanlığı yatmakta olduğu ortaya çıkmaktadır. Yoksa, bir bir daha 2 eder, ama bunların hesabında 2222 eder. Adamlar yıllarca Mahkeme kapılarında, hapishanelerde sürünecekleri yerde, altlarına kırmızı halılar sererler, törenlerle karşılarlar ne yazık ki. Halbuki bunlar Cumhuriyete ve Türk ortağına yapmadıklarını bırakmadılar dünyanın önünde. Ama dediğimiz gibi birkaçı hariç yüzlerce ödlek ülke aha bu gaddar emperyallerden korkarlar, sinerler göz göre göre.

          3 yıl kargaşalarla zar zor sürdü Cumhuriyeti Rumlarla birlikte yönetme. Bu yıllarda da Rumlar bir birleriyle ENOSİS için kavga etti, erkendir geçtir diye. Mafyalaştılar, çeteler kurdular, bir birlerine suikastlar yaptılar, Cumhurbaşkanı Makarios’a da, iç işleri bakanı Yorgacis’e de, diğer EOKA’cı önde gelenlere de. Cumhurbaşkanını taşıyan helikoptere ateş açmalar, diğer saldırılar. Sonunda Makarios’çu Polikarpos Yorgacis’i, Yunanistan’dan gelen tetikçi subaylar Balikitre’de ((Balıkesir) vurdular. Kısacası 3 yıl diken üstünde geçti, sonunda da namluları Türklere çevirdiler 21 Aralık 1963’te. Da şimdi gene Federasyon? Kavga isteyen, çatışma savaş isteyen Federasyonu ister, bu kadar açık.

         Bu durum yıllarca sürdü, Türklerin katledilmesi devam etti, açlık işsizlik, endişe korku perişanlık sürdü. Anavatan Garantör Türkiye’nin her türlü yardımları ayrıca Rum saldırılarının son anlarında bazen başlamadan sert notaları sayesinde Türkler top yekün katledilmekten kurtuldu ve bu günlere gelindi. Ama 3 aylık 186 kararı yaraya merhem değil yarayı kangren hale getirdi. Sürekli uzatıldı bu gün itibarıyla 60 yıl 4 aya (724 ay) ulaştı. Bu da, BMGK kararının ne kadar taraflı adaletten uzak olduğunu, ve karar sahiplerinin de yüz karası olduğunu ortaya koydu. Pek tabii sorunun çözümsüzlüğünü körüklediğini de.

 *       AB de, Türk ortağı yok sayarak 186 hukuk dışı karara yaslanarak 2004’te saldırgan işgalcileri güya tüm Kıbrıs adına üye aldı. Kendi ilkelerini hem Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını çiğneme pahasına. Haftalar öncesinden dünya önünde verdiği sözleri yaptığı vaatleri hiçe sayarak Kıbrıs sorununu yaratanları darbelerle adayı kana bulayanları üye almakla çözümsüzlüğü pekiştirmiştir.

        Kıbrıs sorunu yıllar önceden planlandı. 1960-63 yılları arası Yunanistan’ın Kıbrıs’a yasa dışı 20 bin asker sokmasından ABD’nin haberi ve izni olmaması mümkün müydü? Yunanistan desteğinde Rumlar 21 Aralık 1963’te Türk ortağına saldırarak devletten kovabilir miydi ABD’nin haberi hem izni olmadan? Yunan Cuntası EOKA çapulcuları eşliğinde 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs Cumhuriyetine ikinci darbeyi ABD’nin haberi ve izni  olmadan yapabilir miydi? Yunanistan, ABD’nin haberi olmadan kışlasından dışarı adım atamazdı, nerede kaldı Kıbrıs’ta darbeler yapsın. CB sarayı tanklar toplar havanlarla, ağır silahlarla darma duman edilsin, hem de CB Makarios saraydayken. Makarios’un öldürüldüğü duyurulsun, terörist başı da yerine atansın, hem Helen Cumhuriyeti ilan edilsin, böyle şeylerin yapılırken ABD’nin sessiz kalması, BMGK’nin de öyle, hiç mümkün müydü? Hesaplar büyük.

         Bakınız, ABD-Fransa-İngiltere BMGK gadimici üyeler, şimdi hepsi Kıbrıs’ta olanca askerleriyle , savaş uçakları gemileri füzeleri daha bilmem neleriyle. Ben, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak buna itirazım vardır, buna hakkım da. Çözüm olsaydı İngiltere dışındakilerin adada çöreklenmesi mümkün olamazdı, o yüzden çözümsüzlüğün sürmesinden gördünüz mü kimler menfaat sağlar, ağalar. Gariban Rumlar da sevinirler güya Türkiye’ye karşı korurlar kendilerini. Yok böyle bir şey, Türkiye saldırgan değil barışçıdır adaletlidir, bunu da göstermiştir. Rumlara silah yardımı da yaparlar başka destekler de. ABD ile büyük tatbikatlara da hazırlanır şeyimin kenarı.

         Verirler Rumlara Türkiye korkusu gazını bunlar da inanırlar, zannederler  iyi bok yaparlar. Göreceksiniz, Rumlar Güneyde vatansız kalacaklar, söz sahibi olamayacaklar, kukla köle olacaklar. Bundan böyle söz sahibi ağalar olacaktır, iç içe ve daima savaş alanı. Turist da gelmeyecek ama  Hristodulidis efendi çok memnun, nedir o silahlanma hevesi, sağdan soldan uçaklar, helikopterler, füzeler, tanklar, hem silah fuarı ziyaretleri falan? Davulun sesi sonra çıkacak. Halbuki giymeye çalıştığı gömlek iki kişi daha sığar. Dikkatli ol Hristodulidis efendi, Ukrayna’ya bak da ders çıkar, oraya doğru giden haberin  olsun. Ey bizdeki güya solcular, askersiz Kıbrıs’çılar, yabancılar dışarı diyenler, ülke bizimdir biz yöneteceğiz diyenler, yoldaşınız akıl hocanız üstadınız, nedense hala umut kapınız olan, sol gösterip sağ vuran, ENOSİS’in neferi  AKEL, yabancı askerlere ve üslerine hem silahlanmaya tepki gösterip, ülkenin ABD’nin boyunduruğu altına girdiğini söyleyip karşı çıktı. Ama sizin gıkınız çıkmaz, neden? AKEL, ateşle oynarız, savaşa hedef oluruz, büyük tehlikedir, felakettir şeklinde açıklama yaptı.

          Hizbullah Lideri de Güneyin bu tutumuna değinip tehlikelere parmak bastı, Güney’e savaşın parçası olursunuz dedi. Anladın mı bayım neden Ukrayna olacan dedim? Bir cephe de buradan açacaklar Orta Doğuya vs. Böyle devam edersen ileride Makarios gibi sen da yardım isteyecen Türkiye’den, aklında bulunsun sakın unutma. Çilenti bile olmayan yağmurdan kaçan ama portakal büyüklüğünde doluya tutulacan bilesin.

          Çoktandır yazarım, isteyecekler çıkarsınlar da çıkaramayacaklar, siddin sene kalıcıdır bu emperyaller. Güney Kıbrıs’ı ikinci bir İsrail yapacaklar yazın oracığa, zaten hiç farkları yoktur. ABD, her ikisini de ayni suçlardan aynen destekler. Sonuçta arada fark görülse de, bu fark Türkiye Garantisinin etkisidir, Filistin’in garantörü yoktur, o yüzden katliam, soykırımı da aştı. Yoksa bizim de akıbetimiz ayni olacaktı, Türkiye sayesinde kurtulduk, ABD ve diğerleri Rumların yaptıklarına saygı duydu destekledi. Bizde de, o zaman Türkiye dışında herkes seyirciydi, saldırgana yardım edenler de vardı.

           Ey ABD, 61 yıldan beri Rumlar tarafından yıkılmış olan Kıbrıs Cumhuriyetinin var olmadığı, Rumlarla yaptığınız işbirliği anlaşmalarıyla bir kere daha ispatlandı. Planladığınız gibi işler devam ediyor, Cumhuriyetin ne kuruluş antlaşmaları kaldı ne Anayasası. Rumlar gibi hepsinin içine ettiniz çıkarlarınız icabı. Önceki anlaşmalarla da koltuğunuz altına aldığınız Kıbrıs Cumhuriyeti değil, Helen Cumhuriyetidir. Voyvodalıkla aba altından sopa göstermekle ün saldınız, dünyayı alt üst ettiniz. Ey Kıbrıs Rum ve Türk halkı, ABD’nin sinsi planlarına, savaş tamtamlarına hem Hristodulidis’in kukla yönetimine karşı, Kıbrıs’ın Amerikanlaşmaması için, emperyallerin fink atacağı arka bahçeleri  olmaması için ayağa kalkma zamanıdır. Çözümsüzlük işte bu emperyallerin eseridir, en başında Kıbrıs sorunu da.

           Ey iki toplumlu güya silahsız Kıbrıs’çılar nerelerdesiniz, sesiniz selenginiz çıkmaz zamandır, ne oldunuz, avrolar dolarlar ağzınızı mı kapattı? İkide bir toplanırdınız Kuğulu Parkta, yürürdünüz slogan pankartlarla Selimiye Meydanına, Taksim Sahasına bağırırdınız Türkiye dışarı diye. Türkiye Garantör, adada soydaşları var Antlaşmalar var, adaya barışı asayişi getirdi vs. Huuu Güneyde uçak gemilerine  liman yaparlar, şimdi Helikopter üssü kurarlar, savaş uçaklarına Baf’ta üsleri var. Zapt ettiler adayı, hala uyuyun. Yarın öbür gün ikinci dünya savaşında olduğu gibi savaşa da yollayacaklar sizi, o zaman anlayacaksınız deka driyanın on üç olduğunu. Hristodulidis efendi, tarihe geçeceksin başına portakal büyüklüğünde dolu yağınca, Kıbrıs’ın Güneyini emperyallere teslim ettiğin için.

Açalım parantezimizi. Sigortalıların büyük çoğunluğu ilaca erişmekte hala büyük sıkıntılar yaşamakta, geçenlerde Eczacı-Tabipler birlikleri hem Bakanlık anlaştı dendiydi da ilaca nasıl ulaşılacak denmedi, hastane doktorundan reçete almak deveye hendeği atlatmaktan beterdir, çoğu gitmez giden bir daha gitmez. Neyse bu reçete suistimali denilen olay iyi ki yaşanmış, belki Sigortalar elini ayağını bulur hiç olmazsa, da gene!

         Tarım Bakanlığının mezbahalarda kesimi yapılan 3 Nisan- 3 Mayıs tarihleri arasında (Bir ayda) bir yaşını aşmamış küçükbaş hayvanlar için 61 kasaba 4 milyon 843 bin 200 TL ödeme yapmış. Hani bizim Yüce Meclis ayda yılda bir toplanır da gündem dışı, gündem içi konuşmalar yapar demiştik geçen yazıda ve eklemiştik kahvehanelerde alası yapılır diye. İşte bu konu da konuşulur, ama fazla yorum yapılamıyor, neden ödeme yapılır bilinmiyor, o yüzden yanlış değerlendirme de olabilir haliyle. Mesela birisi dedi ki, belki de bu kasaplar Devlette işe alındı, bir diğeri belki de yakında isteyen hayvancıyı da alabilirler diye havadan attı, tutar mı tutmaz mı bilmem. Bildiğim, vatandaşın aklı karışık. Aşağı yukarı neredeyse 80 bin ayda düştü, fena değil hani. O yüzden bir başkası bu hesabı yapıp Vallahi iyi para, ben de kasap olsam mı diye tutturdu. Bir diğeri, bu bir yaş altı kuzular beleş mi satıldı, yoksa bir yerlere mi gitti demez mi. Herkes bir birine baktı, işte kahvede gündem dışı konu yok hepsi gündem.

         Gazze-Filistin soykırıma uğrarken dünya alem gezer tozar, maça gider, yer içer eğlenir. Varsın 150 ülke Filistin’i tanırım desin. Dünyadan büyük birisi çıkar olamaz der mesele sürüncemede kalır, ama katliam sürer. Çocukların kadınların masum insanların katledilişi rutin hale geldi, alıştık galiba! Durum budur. Yeni bir dünya düzeni gerek. Da kim yapacak. Mesele de budur. Takvimler geriye döner mi, mesela 1881 yılına?