Parantez açalım,  yıllarca bünyesinde top koşturduğum Gazimağusa’mızın hem ülkemizin güzide Kulübümüz Mağusa Türk Gücü’nün Şampiyonluklarını gönülden tebrik eder, Futbolcusundan teknik heyetine, yönetiminden taraftarına, Gazimağusa’lılara hizmeti geçenleri kutlar nice başarılar dilerim. Hayırlı olsun.
          Sorumluluk asla Türk Liderinde değildir bayan Guellar. Çözümsüzlüğün sorumlusu sizin  Kıbrıs’a gönderildiğiniz yerdir BM’dir, Kıbrıs sorununu yaratanları, Cumhuriyeti darbelerle yıkanları, adayı kana bulayanları, Türk ortağı devletten silah zoruyla kovanları, çözüm planlarını sürekli reddedenleri haksızca koruyup kollayan, ortaklık Cumhuriyetini saldırgan darbecilere teslim ederek şımartan, masum Türk ortağı da cezalarla ambargolarla dünyadan izole eden BMGK’dir, ayrıca Kıbrıs sorununun esas yaratıcısı, çözümsüzlükten de sorumlu Rum Liderliğidir sayın bayan Guellar. Çözümün kilidi de anahtarı da BMGK’dedir. Adada yaşanan gerçekleri öğrenin ve ona göre Türk tarafına sorumluluk yükleyin. Güney yönetimi asla Kıbrıs Cumhuriyeti değildir ve BM’in hala Rumları Kıbrıs Cumhuriyeti diye tanıması Adaletten yoksun, miadı dolmuş, kokuşmuş, itibarını yitirmiş bir oluşumun ta kendisidir, yüz karasıdır.
         Neye dayanarak ve ne hakla Rumlar tek başına Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınıyor bayan Guellar? Bu, Uluslararası Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını çiğnemektir, Anayasasını ayaklar altına almaktır.  BM’de kayıtlı Rumlardan oluşan bir Cumhuriyet yoktur. Bunun başlıca sebebi hukuk dışı 186 nolu 3 aylık geçici karardır, lakin bu hukuk dışı karar 60 yıl 3 aydır uzatılmaktadır ki bu BMGK’nin güvensiz oluşunu, kendi kendini sıfırladığını ortaya koyuyordur. Çok  ayıptır hem insafsızlıktır. O yüzden BM parametrelerinin soruna çözüm olmadığı geçen 56 yılda pek ala ortaya çıkmıştır, hele 186 dururken. 1960 Cumhuriyeti bir çeşit Federasyondu, zar zor 3 yıl sürdü, üstelik 3 ülke Garantörlüğünde. Türkler ve Rumların kurucu ortaklığında iki tarafın imzaları ile kuruldu.
          Türk Halkını hiçbir merci hiçbir kurum kuruluş yok sayamaz, haklarını gasp edemez, devredemez. Meseleye, BMGK beşlisinin ve saldırgan Rumların Adaletsiz tutum ve tavırlarıyla bakmayınız bayan, aksi halde diğer BM temsilcilerinden farkınız kalmaz. BM’deki kilidi oradaki anahtar ile açmadan Kıbrıs’a gelmeyiniz, boşunadır demiştik. Meğer diğerleri gibi siz de ağaların çizdiği yoldan yürüyorsunuz, yazık. Çözümden kaçanların çözüm diye ısrar ettiği sözde Federasyonun daha büyük savaşları doğuracağı açıktır. Eşit  egemenlik yoksa sonuç kan revandır, anlaşılan BMGK’nin istediği budur, son zamanlarda bölgemizde ve dünyada yaşananlara bakıldığında kolayca anlaşılır.
          Çözüm için görüşmelerin başlayabilmesi için ortak zemin aranmasından önce, görüşme masasına tarafların eşit zeminde eşit statüde oturmasının sağlanması lazım Bayan Guellar. Önce masada eşitlik, ortak zemin sonra. Birinci basamağı atlayıp ikinci basamaktan başlamak olmaz. Görüşmelerin temeli de zemini de BM’nin kararları da, devamında AB’nin taraflı ve haksız tutumu da yaklaşımı da yanlış. Yargısız infazla cezalandırılan Kıbrıs Türk Halkına yıllardır yapılan adaletsizlikler son bulmadan, gerçek suçlular Adalet önünde yargılanmadan Kıbrıs sorununa oldubittilerle çözüm aranması, dünyada Adaletin ve gerçeklerin yok sayılması, hukuk dışılığın dünyada kabul görmesi demektir. Suçluların haklı, masumların haksız pozisyonunda Eşitsizlik, Adaletsizlik üzerine kurulu görüşme masanın zemini değişmediği sürece görüşmelere başlamak, Kıbrıslı Türklerin 1960 Kıbrıs Cumhuriyetindeki eşit ortaklığını pazarlık konusu yapmak, sonuçta da  Uluslararası Antlaşmalarla elde ettiği müktesep ve hayati haklarını kaybetmek demektir.
           Açıkça belli olmuştur ki BMGK ve AB, Kıbrıs’ın Helen’lere verilip ENOSİS’in gerçekleşmesini istediğidir. Yoksa, bunca açık ve sarih ve de büyük suçlarına rağmen ne diye Rum-Yunan desteklensin hem Uluslararası Antlaşmalar ve Uluslararası Hukuk çiğnensin? BM, ortak Kıbrıs Cumhuriyetini Rumlara hediye etmiş işgal ettirmiştir, AB’de bunu mühürlemiş tescil etmiştir. Eksik kalan adanın Kuzeyidir, bütün çaba Rumların Kuzeye de hakim olmasını sağlamaktır. BM-AB’nin dayattığı çözümün varacağı nokta budur sayın bayan, Türklerin yamalanması, ortaklık haklarını güvenliğini özgürlüğünü  yitirmesi, Bunca suçları işleyenlere Cumhuriyetin teslim edilmesi, her türlü desteklenmesi, çözümden kaçmasına tepki olmaması buna mukabil Türkleri baskılarla istedikleri çözüme mecbur edilmesi gerçeğine bakılırsa BMGK-AB’nin çıkarlarına ters düşen bir antlaşmayı kabul etmeyecekleridir ki bu da adil kalıcı bir çözüm istemediklerinin ifadesidir.
         Ve gerçekler gün gibi ortadayken içimizdeki işbirlikçilerin, Milletine sırtını dönenlerin, Türkiye’yi düşman görenlerin, Kıbrıs Türklerine yapılan haksızlıkları unutanların, Rum siyasi partilerinin, Meclis  başkanının, Rum liderin kapılarını aşındıranların, Türkiye karşıtı ortak eylem yapanların, Türkiye Garantisini hem adada kalmasını istemeyenlerin, BMGK, AB ve Rumların dümen suyunda seyredenlerin, omuz omuza Rum partileriyle birlikte mücadele kararı alanların Bayan Guellar’a mektuplarla, eylemler ve sloganlarla sözde Federasyona desteklerini ilettikleri ortada. Bayan Guellar’ın bu yönde atıfta bulunması boşuna değildir. Arkadan hançerlenme bu olsa gerek.  Konumuza dönelim.                                         
        Rumlar için sağcı solcu fark etmez ENOSİS’e ulaşma yolunda ne yapılırsa yapılsın her şey mubah, yeter ki yürünen yolun sonu ENOSİS’e varsın. Bu 1955-58 , 1960-63, 1963-74 yıllarında ve 1974’ten günümüze hepsinin yürüdüğü yol ayni kapıya çıkar, hedefleri aynıdır. Zaman zaman aralarında zıtlaşmalar, çatışmalar olsa da hedef için değildir, hedefe ulaşmada izlenecek yoldaki fikir ayrılığındandır.
          1963 ve sonrası üç dört yılda çok acele ve bir vuruşta ENOSİS’e ulaşma yolu izlendi. Bu, bir anda Türkleri top yekun yok edip hedefe varmaktı. Lakin TMT-Mücahit Kuvvetlerinin müthiş direnişi, Anavatan Türkiye’mizin her türlü yardımı, bazen sert ihtarı, nota ve ültimatomları, kimi zaman Polisiye, bazen müdahale sayesinde Türklere vurulacak son darbe son anda önlenmiştir. Bunun sonucunda Rum taraf yine eze eze yok ede ede hedefe ulaşma yolunda yürümeye devam etmiş, milim sapmamış, teyakkuzda fırsatı kollamayı tercih etmiştir.
           Diğer tarafta olan sözde Cumhurbaşkanı Makarios ve taraftarları, Türkiye’nin Garantör olması nedeniyle silah zoruyla bir vuruşta Türklerin yok edilemeyeceğini anlamış ve taktik değişikliğine giderek yavaş yavaş, gülücükle, vaatlerle, fazla uyandırmadan, tepki yaratmadan, çaktırmadan sinsice bir yol seçip Türkleri özellikle gençleri kan dökülmeden usulca adadan göndermeyi, geriye kalan çok az nüfusu da ekonomik baskılarla naçar bırakıp hükmetmeyi seçmiştir. Amaç direnişi kırmak,  Türkiye’nin müdahalesine fırsat yaratmamaktı. 
         1967-68 yıllarında ve sonrasında, işsiz güçsüz Türk gençlerine cazip fırsatlar yaratıldı, Avustralya ve Londra kapıları bir şekilde açıldı. Bu dönem, Geçitkale-Boğaziçi köylerine yapılan saldırı ve katliamlar sonucunda Türkiye’nin sert ihtarı, müdahale kararı sonrasında adada yasa dışı bulunan ve saldırıya katılan 10 bin Yunan Askerinin BM Barış Gücü  nezaretinde adadan çıkarılışı ve diğer bazı iyileştirmelerin neticesinde adada durumun az da olsa sakinliğe kavuşması ve Türklere yapılan ambargolu baskıların yumuşatılması dönemi sonrasıdır. Biletler Rum yönetiminden, iş garantisi de beraberinde. Terhis olmuş çok gencimiz yurt dışına gitti. Bu dönem soğuk savaş dönemi gibiydi.
        1974 yılı öncesi Türklerin yüzüne güldüler, Rumların iş yerlerinde çalışmaya başlandı, adaya biraz serbestlik geldi, eski saldırılar zorluklar azaldı. 1974’e yaklaşıldığında EOKA’cılar, Makarios taraftarı AKEL’cileri köşe bucak arar bulur vururdu, Polis Karakolları hemen her gece bombalanırdı, bir birlerine düşmüşlerdi, Mesele, EOKA’cılar ki arkalarında Yunan Cuntası vardı Acele ENOSİS için ne gerekirse yapılmasını isterdi. Makarios ve taraftarları Türklere saldırı zamanı değil yavaş yavaş zamana oynamayı seçti. Cunta ile Makarios arasında mektuplar, zıtlaşmalar yaşanmaya başlandı. 
        Derken 15 Temmuz 1974’te EOKA-Yunan Cuntası birlikteliğinde Makarios’a darbe yapıldı, tanklar toplar havanlar, kurşunlar falan saray bombalandı yüzlerce solcu muhafız ve solcu sivil katledildi. Bundan sonrası bilinir çok yazıldı. Ama, 20 Temmuz’da Garantör Türkiye meşru hakkını kullanıp adada barış, sükun  huzur ve düzeni sağlamak için müdahale edince, birbirleriyle çarpışan Rumlar hemen toparlandı, Türk Askerine, Mücahit’e, Türk halkına karşı savaşa girişti. Birbirlerini katleden Rumlar ayni mevzide çarpıştı. Diyeceğim o ki, kavgaları ENOSİS’e varmada izlenecek yol içindi. Düşünün vaziyeti, Cumhurbaşkanı hem Başpiskopos, hem EOKA lideri, hem siyasi liderlerini öldürmeye kalktılar devirdiler, ellerindeki Cumhuriyete darbeler yaptılar dünya önünde, Terörist başı Sampson’u Cumhurbaşkanı atadılar, Kıbrıs Helen Cumhuriyetini! İlan ettiler hiç korkmadan hiç çekinmeden. Yahu kardaş kardaşı bile vurdu bu yolda, yok Türkleri bırakacaklardı. Bakınız savaşta birleştiler. Cunta eşliğinde darbe erken ENOSİS içindi. Her yol ENOSİS için mubahtır. Ve her yolu denediler.
         Savaştan 50 Yıl sonra gelinen durum ortada. Hala ENOSİS için çırpınırlar, her yola baş vururlar, o katledilen AKEL hepsinden fazla uğraşır Garantiler kalksın Türkiye çekilsin vs diye en sert açıklamaları yapar. Ama ne yazık ki içimize öyle bir sızdılar ki içten kemiriyorlar, virüs hayli de yol aldı, önlem alınmazsa bu gidişle kurutacak. İşbirlikçiler gerek yalnız gerek bu amaçla Rumlarla eylemler-etkinlikler yaparlar, günden güne artırırlar. Hem yollarda meydanlarda hem dış güçlerle iletişimle. Dünkü bu günkü Bayan Guellar bile fark etti, o yüzden haddini aşan sözler sarf eder. Zaten geleceğine yakın hepsi birden atağa kalktılar. 
Haaa sahi şaştım, Türkiye’ye söylemediklerini yapmadıklarını bırakmayanların da içinde olduğu Meclis Komitesi ekstradan bir eski üyesi eşliğinde Ankara’da temaslarda bulunmuşlar. Eeee anlaşılan yazılarımız kimsenin umurunda bile değil, yalan yanlış mı yazılanlar? Doğrusunu bilenler yazsın o zaman. Yoksa en iyisi yazmamak mı?