20 Temmuz 1974 Barış Harekatının 50. Yıl kutlamalarına CB Sayın Erdoğan da katılacak ya,  Yunan Başbakanı sayın Miçotakis de Güneyde yapılacak kınama gösterilerine davet üzerine katılacakmış. Eeeee, ben olsam katılmazdım zira beş gün öncesinde EOKA terör örgütüyle birlikte  yediğimiz büyük halt tekrar ortaya konarak dünyaya hatırlatılacak. Duymayan duyacak bilmeyen bilecek. Hani az buz iş değildi 15 Temmuz günü yapılanlar.

        Neler olmıuştu 15 Temmuz 1974’te kısaca bakalım. Yunan Cunta askerleri ile EOKA B terör örgütü birlikte erken ENOSİS’i gerçekleştirmek için, henüz zamanı değil diye buna karşı çıkan Kıbrıs Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un sarayını tanklarla toplarla havanlarla ağır makineli tüfeklerle ablukaya alıp saldırdılar. Cumhuriyeti bu ikinci darbe ile işgal ve istila edip sarayı darmadağın ettiler, kamyonlar dolusu yüzlerce Makarios’çu polis ve özel korumayı katlettiler. Makarios kıyafet değiştirip bir şekilde kaçmayı başarıp Baf’a gitti. Darbeciler, Makarios’un öldürdüklerini duyurdular, Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ilan ettiler, Cumhurbaşkanı olarak da terörist başı Nikos Sampson’u atadılar. Silahları Türklere çevirdiler.

         Makarios’u İngiliz askerleri adadan kaçırıp Malta’ya götürdü, sonra da BM’ye götürdü. Burada Rum ve Yunan temsilciler Makarios’u artık tanımadıklarını söyleyip konuşma yapmasını engellemek istediler. Türkiye ısrar edip Makarios’un konuşmasını sağladı. Makarios BM’de, ‘ Ülkem işgal edilmiştir, acilen yardım ediniz, Türk halkı da büyük tehlike altındadır’ dedi ve Türkiye ile İngiltere’ye de Garantör ülkeler olarak müdahale etmeleri çağrısını yaptı.

          Bilindiği gibi İngiltere yanaşmadı ve Türkiye hem Cumhuriyetin ortağı soydaşları Türkleri, hem Cumhuriyeti hem de darbe öncesinden itibaren katledilen Makarios’çu AKEL taraftarlarını da kurtarmak için Barış Harekatını gerçekleştirip  görevini yaptı. 15 Temmuz darbesi öncesinde takriben bir yıl evvelinden başlayıp geceleyin Polis Karakolları EOKA’cılar tarafından bombalanmaktaydı.

         Türk Askerine karşı çıkılmasaydı kimsenin burnu bile kanamayacaktı, asayiş ve düzen yeniden tesis edilecekti, BMGK’nin pasifiğine, isteksizliğine, sinsiliğine rağmen. Sonuçta ve bu sayede bir süre sonra Makarios Kıbrıs’a gelip tekrar makamına kuruldu. Bu gün 50 yıldan beri çatışma olmuyorsa ve asayiş hüküm sürüyorsa Türkiye sayesindedir. Kıbrıs Cumhuriyeti dünyaca tanınıyor ve var olduğu kabul ediliyorsa Türkiye sayesindedir. BMGK sayesinde değil.

          Bence Türkiye’nin engellediği Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin tanınmasıdır. Zira Güneydeki yönetim, BMGK’nin hukuk dışı oldubitti 186 kararıyla asla 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti değildir, göstermeliktir. İçinde Türk ortağın olmadığı bir Cumhuriyet Kıbrıs Cumhuriyeti olamaz, ancak kamuflajıdır. Olsa olsa 1974 Temmuzunda ilan edilen Helen Cumhuriyetidir. 1979’da, Türkiye müdahalesinin meşru olduğuna dair Atina Yüksek Mahkemesinin kararı vardır. Akademisyen Yorgos Kamullis ise 15 Temmuz 1974  ‘darbe değil istiladır’ demiştir. Efendiler, hem Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını bozdular hem Anayasasını çiğnediler, yapmadıkları kalmadı ama hem suçlu hem güçlü durumundalar.

         Yani, bütün bu gerçekler ortadayken 20 Temmuz’un kınanması, Yunan Başbakanının buna iştirak etmesi olur şey değil. Bunlar güya unutur ve  unutturmaya çalışırlar ama gerçekler yok edilebilir mi? Rum Eğitim Bakanı iki ay önce 15 Temmuz’dan söz edilmemesi için okullara Genelge gönderse de unutulmaz ki, daha çok hatırlanır. Kınama büyük darbeyi ve istilayı da hatırlatacaktır efendiler. Kısaca gerçekleri yazdık, önceki 11 yılı da yazmadık daha. Biraz androbi efendiler. 15 Temmuz 1974’te yaşananlar adaya zehirdir, 20 Temmuz da panzehiridir. Neyini kınayacaksınız, haçana bir kılık değiştirip saklanacaksınız 186 arkasına? Bu gerçekler ne silinir ne unutulur. Bu durumda insan, Kıbrıs’ın 100 mil açığından geçer başını bile çevirip bakmazdı. Esas çıbanın başı çıkarcı kan emici adaletsiz GK  beşlisidir. Alttakilerin tepesinde tepinir vicdansızlar alttakiler de ezilir, olay budur.

         Hala Kıbrıs’ın sırtına basarlar, topraklarını çiğnerler, çöktüler ovalarına, dağlarına denizlerine. Hazırlanırlar çalkalayacaklar ortalığı daha da, sanki Gazze ve diğerleri az geldi. Sayın Miçotakis, bay Hristodulidis, 186 beşlinin çıkarları icabı uzattıkları havuçtur. İade ediniz, gerçeklerle yüzleşiniz, uzatın elinizi daima çözüm-barış isteyen Türkiye ve Cumhuriyetin ortağı Kıbrıs Türk halkına. Kıbrıs’ta Akdeniz’de, Ege’de barışı pek ala tesis edebiliriz. BMGK beşlisinin çıkarlarına alet olmayın, ne işleri var topraklarımızda bölgemizde? Tavuk ayağı gibi her tarafı karıştırırlar. 186 çözümsüzlüğün sebebidir,  çatışmayı barındıran çıban başıdır, şeytani bir oyundur. Bile bile suçlular ne diye desteklenir? Açtığınız yarayı daha fazla kaşımayınız. Kimse savaş istemiyor efendiler.

         Bay Hristodulidis, Kıbrıs sorununa ilişkin görüşlerini bayan Holguin’den bizzat duymayı bekliyormuş. A efendi, nereden bilsin bayan ta dünyanın öbür ucundan, belki de hiç duymamıştı bile. Aha yukarıda yazdık nedir ne değildir. Kıbrıs sorununu nasıl neden ne zaman çıkardığınızı hem  çözümden neden kaçtığınızı, daha neyi duymak istersin bilmezden gelip? Olmayan vicdanla hiçbir şeyi doğru anlayamazsın, adaya soktuğun emperyallerin gün gele çıkmayacağını bilemeyecek kadar gözün kararmış Türk düşmanlığından. Da nereye kadar uzatılacak arkasına saklandığınız 186 kararı, esas  mesele bu. Emperyallere ödemekte olduğun diyet bize de katlanarak dokunuyor. Siz yıllarca haksız desteklendiğinizin karşılığını ödüyorsunuz, biz de haksız cezalı tutulmamızın, standart gene çifte. Ateşle oynuyorsun, ne kadar inkar etsen kimse bilerek yutmaz bunu bayım, zira dünyayı ilgilendiriyor. Yoksa fırsat bu fırsat mı diyorsun?

         Sayın Talat, cezalı olarak dünyadan izoleli bir kenara atılmamızı, Rum tarafının ABD tarafından büyük bir şekilde her açıdan desteklenmesini, yeniden çözüm istemeyen taraf durumuna düştüğümüzü, Kıbrıs Cumhuriyetini Rum tarafına terk etmiş halde içimize kapandığımızı, Mülkiyet sorununun farklı şekilde gündeme geldiğini, Kıbrıslı Türklerin artık dünya tarafından kaale alınmadığını, zamanında yapılan hatalar nedeniyle Kıbrıs’ın tek başına AB’ ye alındığını, sayın Tatar’ın CB seçilmesinde Türkiye’nin görülmemiş şekilde seçime müdahale ettiğini, BM Güvenlik Konseyi kararlarını dünyanın ve Uluslararası Kurumların Kanun hükmünde gördüklerini, bizim gibi küçük her şeyi düşük ülkelere kararlara karşı çıkılması durumunda neler yapabildiklerini Referandum öncesinde gördüğümüzü, o yüzden çözümden yana olduğumuzu yeniden kanıtlamamız gerektiğini ve böylece bizi hapsetmeye çalıştıkları cendereden çıkabileceğimize vurgu yapıp, buna sebep olan eşit egemen iki devletli çözüm önerimizi terk etmemiz şeklinde açıklamada bulundu.

        Rum tarafının havada kapıp bekletmeden heybesine attığı Çapraz Oy’un sahibi ve mucidi, hem olası çözümde Türklerin yer değiştirmeleri işlemlerinde BM Barış Gücüne Türklerin güvenmediği nedeniyle olay çıkmasına fırsat vermemek için bu görevi güven duyulan Türk Askerinin belli sayıda yer değiştirmeler tamamlanana kadar adada kalıp deruhte etmesi teklifinin de sahibi olan ve havada kapılan bu büyük tavizlerin bonkörü Sayın Talat’ın şahsi değerlendirmelerine karşılık sayfalar dolusu eleştiride bulunabilirdim. Lakin bu kadar yanlış, teslimci ve mücadeleden kaçma gibi tutumları bizim bildiğimiz o eski CTP ruhundan eser kalmamış mücadeleden yılmış, haksızlıkları normal görüp boyun eğmiş bir noktadan hareket etmesi, özellikle dünyanın nefretiyle karşı karşıya olan BM Güvenlik Konseyinin adaletsiz kararlarını hala Tanrı kelamı gibi addedip racon kesmesini savunması, son zamanlarda sol cenahın ağır toplarının üçer beşer taraf değiştirdiği tutum ve söylemlerle ortaya çıkmıştır.

          Saldırgan darbeci işgalci Rum tarafına Kıbrıs’ın mutlak egemenliğinin teslimini, 3 aylığına alınan ucube oldubitti Hukuk dışı 186 nolu kararın 724 ay (60 yıl 4 ay) gibi çok uzun bir zamana varan uzatmaların ve Türk tarafına uygulanan haksız cezaların normal addedilmesi, Referandum sonuçlarının yansımasının tam bir fiyaskoya dönüşmesini, hayır diyenin mükafatlandırılmasını, evet diyenin cezalarının katlanmasını görmezden gelmesi,  verilen sözlerin tutulmayan vaatlerle aldatmaları umursamaması, AB’ne ne sıfatla hangi statüde girebileceğimizi es geçmesi, seçimlerde en büyük müdahalenin kendilerine olan destek olduğunu unutmuş olmasına yorup talihsiz açıklamayı, ilkelere adalete ve Ulusal  Davamıza ters düştüğünden fazla yoruma gerek yoktur.

         Malum çevreler BMGK 186 nolu kararını ağızlarına almazlar, eleştirmezler, normal görürler,  Güney Helen Yönetimini de Kıbrıs Cumhuriyeti! olarak kabul ederler. Bayan Holguin’in farklı görüşler deyip umut bağladığı kesim işte bu sol gösterip sağ vuran kesimdir. Eşit egemenliğe iki devletliliğe karşı çıkan, Türkiye garantisini istemeyen, bindiği dalı kesen, başta AKEL olmak üzere Rumların, emperyallerin umut bağladığı bu cenahtır, maalesef.

         Üzerinde ‘ İşgalci- istilacı Türkiye Defol ‘ yazılı büyük pankartın önünde kilometrelerce yol yürüyüp eylem yapan, Kıbrıs sorununu AKEL Komünist partisi ile birlikte BM parametreleri temelinde  Federasyon için omuz omuza yürütme ve ortak mücadele etme kararında olan partinin Ankara’da AKP ileri gelenleri ve CHP Genel Başkanıyla görüşmeler yapmasına sözümüz yok, olumludur, umarım buzlar çözülmüştür. İnşallah, 2004’teki hayal kırıklığını bir daha yaşamayız.

         İngiltere Muhafazakar Parti Başkanı Holden efendi, Kıbrıs’ta nasıl yaşayacağımıza biz karar veririz, siz değil. Terk etmek zorunda kaldığınız her ülkede ilelebet sorun var olması için elinizden geleni yaparsınız. O yüzden ne ot biter ne bok. Bütün hesaplarınız olacak anlaşmanın kısa sürede yeniden bozulacak şekilde olmasıdır. Bu da üslerinizin garantide olması demektir. Taraflardan suçlu olanın yanında durma alışkanlığınız, hem ülkedeki hem bölgedeki çıkarlarınız gereği kargaşalığın çatışmaların siddin sene sürmesini sağlaması içindir. Hasdir.

         EL-SEN heyeti geçtiğimiz gün Güneye geçip AKEL’in PEO sendikasıyla bir araya gelmiş. Güney ve Kuzeydeki ortak sorunlar görüşülmüş. Kıbrıs sorununa da el atmışlar, iki kesimli iki toplumlu Federasyon çözümü noktasında anlaşmışlar. Bravo be, Maşallah elektrik işini hallettiler şimdi sıra Kıbrıs sorununda. Eeee bayan Holguin yakında buralarda, boşuna mı umutlanır sivil toplum örgütlerinden? Dahaları var sırada. Müzakerelere bu örgütleri da götür, sabahtan öğleye gör bak nasıl anlaşma olurmuş. Akşama da Güney, koşa koşa nasıl gelirmiş Kuzeyi kucaklamaya birleşmeye, Sirtakiyle.

         Bal yapmalarını beklerken hazırdaki balları tüketen arılar, bu aşırı sıcaklarda çok yorulduklarından uzun bir tatile çıktılar, ne zaman gelecekleri hiç umurumda değil. Kovana yılda 80-90 kez girerler, çoğu kez bir çoğu girerkenden çıkar, adet yerini bulsun. Her biri 600 bine mal olurmuş ayda. Vallahi bir milyon olsa yeridir.  Ana Arı kovanı boş bırakmaz, haliyle.

         Sn Erhürman, ayda 2-3 bin sigortalı sigortalı ilaç reçetesi alabiliyorsa çok iyi, büyük başarıdır. Ne var bunda, büyük çoğunluk aylardır bu reçetelere dolayısıyla indirimli ilaçlara ulaşamıyor, yağma mı,  kaymaklı sigortalı olmak lazım, ayrıcalıklı yani. Reçeteye ulaşmak deveye hendeği atlatmaktan daha zordur. Varsın 2-3 bin kişi olsun faydalansın, gerisi Allah Kerim. Taaaa, elektrik sayaçları gelsin hikayesinde olduğu gibi deve de hendeği atlar, kargalar da beyaz olur. Ölen ölür kalan kalır, sağlar bizimdir!