“1 Mayıs işci bayramıdır” söylemine kendimce sahip çıkmak düşüncesiyle muhabir olduğum yıllarda o günleri hep izin almıştım. Kendimce bir tepki ve güne sahip çıkma olan bu duruş zamanla silikleşti. Bunun birçok sebepleri var.
1 Mayıs mitinglerine işçilerin katılım oranı her geçen yıl azalırken, meydan da sadece toplumsal mücadelenin her evresinde var olan kişilere kaldı. Onlar da olmasa etkinlik düzenlenemez hale geldik.
İşçinin eksik bıraktığı meydan, işçi sorunu takipçiliğinin yapılmasından da uzaklaştırıldı. Burada hepimizin suçu var elbette.
Başlıktaki ifadeleri açmaya geçecek olursak…
Sendikalar gün adına üzerine düşeni yaparken işçilerin etkin sendikalaşmamasını meydanların boşluğuna bağlıyorduk genellikle. Bugün medya özelinden örnekleyecek olursak, medyanın büyük çoğunluğu sendikalı ve toplu sözleşmelerinde 1 Mayıs tatil görünüyor.
Pratikteyse büyük çoğunluğumuz bugün çalışıyoruz. Eğer sendikalı basın çalışanları bugün çalışmasaydı yine de sendika flaması altında meydanı doldurmayacaktı. Bakan Gardiyanoğlu bugün çalışanların bire iki ödenmesi gerektiğini ve takipçisi olacağını söyledi. Aynı denetim ve takibin özel sektör medya için de yapılmasını beklerim ki tablonun gerçek boyutu ortaya çıksın. Olmayacağını bilerek bu dilekte bulunuyorum. Çünkü birkaçı dışında çalışanın hakkını veren yok.
Karşımızda böyle bir gerçek bulunmaktadır. Bu yazıya geçmeden önce 10 kişiye “neden” sorusunu ilettim. “Hiçbir şey olacağı yok” yanıtı toplumun genel duruşunun yansımasıdır. Güvensizlik, bezginlik ve umutsuzluğun hakim olduğu bir ortamdayız.
Bu dönemde siyasilerin görünen icraatlerı bulunmadığı için özel gün kutlamalarıyla görünür olmaya çalışıyorlar.
Devletin kurulması ve yaşatılmasının mimarı olarak işçileri gösterecek boyuttaki “goflama” söylemlerinin işe yaramadığının bile farkında olmadan komik duruma düşüyorlar.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı'nı barış ve huzur içerisinde kutlamanın gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu anlamlı gün, emeğin ve emekçinin değerini bir kez daha hatırlatmakta, dayanışma ve birlik ruhumuzu pekiştirmektedir” diyor. İşçinin büyük çoğunluğunun çalıştığı ülkemizde o huzur nerede ve cumhurbaşkanı neyin mutluluğunu yaşıyor demekten de kendimi alıkoyamadım.
Başbakan Ünal Üstel, “Siz emekçilerimizin, Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinde ve kalkınmasında emeğinizin payı büyüktür. Zor şartlara rağmen yılmadan çalışan, üreten ve bu topraklara değer katan sizler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gurur kaynağısınız” söylemine söyleyecek bir şey bulamam, ama söylemini netleştirebilirim. Siz işçiler, zor şartlarda çalışmaya devam edin…
Sadece devletin zirvesindeki iki kişinin açıklamaların altına gelen yorumlara baktığımda ana tema “boş” konuştukları yönündedir. İsteyen sosyal medyadaki haberlerin altında yer alan yorumlara bakabilir.
Ne acıdır ki cumhurbaşkanı ve başbakanın söyleminin ciddiye alınmadığı bir ortamda her geçen gün daha çok ezilen işçilerin sorunları katlanarak devam ediyor.
Asgari ücretin en iyi maaş olduğu, bazı büyük işletmelerde asgari ücretin altında maaş ödendiği, çalışanların günde 12 saate varan saatlerde çalıştırıldığı ve ek mesai ödenmediği, bakanlığın işletmeleri tüm teşviğine rağmen sosyal güvenlikten yoksun olanların sayısının azalmadığı ortamda bunları konuşup çözüm üretilmedikçe kimse boşa gazel okumasın.
Toplumun da işçinin de karnı tok. Muhalefet ve sendikalar da yukarıda özetlediğim konularda mücadele yürütmedikleri sürece de peşlerinden koşanların sayısı azalmaya devam edecek.