Bir okuldaki sınıfta daha tavan çöktü; Karşıyaka Merkez İlkokulu’nda…
“Daha” kelimesini kullandım, çünkü ilk değil, geçmişte de oldu benzer şeyler, en azından ben üç okulda daha hatırlıyorum.
Tabii Eğitim Bakanı’na veya hükümetteki diğer kişilere sorsanız “münferit bir olay” ya da “sendika bir şekilde yıkıp fotoğrafını çekti” diyecekler…
Çünkü onlar için her şeye bir mazeret vardır…
Sorunları görmek istemezseniz mazeretler sıralarsınız…
Trafikteki ölümler, iş kazalarındaki can kayıpları, denizlerin lağıma teslim olması, devlet daireleri ve kurumlarındaki verimsizlik, insanların dört yıla yakındır ilaç bulamama sorunuyla boğuşması, reçete soruşturması nedeniyle ilaç sorununun dayanılmaz bir hal alması, dizginlenemeyen aşırı pahalılık, bir üniversitede sahte diploma satılması ve dağıtılması, rüşvetler verilmesi…
Bunların hepsi ama hepsi münferit olaylar mı?
Yaşadığımız sorunlar için mantıklı açıklamalar var mı?
Var aslında ama hükümet tarafından yok…
Bizim baktığımız gibi bakmıyor sorunlara bu ülkeyi yönetenler?
Onlar başka bir gözle bakıyor, hatta bakmıyor bile, görmüyor, görmek istemiyor.
Karşıyaka Merkez İlkokulu’nda bir sınıfın tavan sıvası çocukların oturduğu masaların, sandalyelerin üzerine çöktü.
Şans eseri, okul saatleri dışında oldu bu olay, yani çocukların okulda olmadığı bir saatte…
Ya çocukların üzerine çökseydi ya onları yaralasaydı ya onlara büyük bir şok yaşatsaydı.
En güvenli olması gereken okullarımıza bakar mısınız?
Artık o sınıfta öğrenciler, öğretmenler nasıl ders yapacak?
Her an yine çökebilir diye kalpleri hızla atıp durmayacak mı?
Bir de bu okul, “güçlendirme gerektirmeyen okul” olarak belirlenmiş.
Güçlendirme gerektirmeyen okullar böyleyse vay halimize…
Okullarımız yıllarca ihmal edildi, kontrol etmek, elden geçirmek, tadilata koymak ya da yıkıp baştan yapmak gibi bir düşünce, bir plan, bir çaba olmadı.
Sendikaların ve diğer duyarlı kesimlerin uyarıları, fotoğraflarla kanıtlayıp ortaya koyduğu felaket duruma inanılmadı, “siyaset yapılıyor, bakanlık yıpratılmak isteniyor” denildi.
Ta ki Türkiye’deki 6 Şubat depremi olana ve canlar yitirilene kadar.
Ailelerin de baskısıyla o zaman akıl edildi okullarımızın kontrol edilmesi ve sağlamlaştırılması.
6 Şubat depremi olmasa, ülkemizde böyle bir sağlamlaştırma çalışması olmayacaktı.
Çocuklarımız riskli binalarda eğitim almaya devam edecekti.
Hazır tatile giriliyorken, okullar boşken tümü yeniden incelensin ama iyice incelensin, ince eleyip sık dokuyarak…
Hiçbir şekilde tereddüt yaratmayacak bir şekilde yapılmalı bu işler, yıkılması gereken okul varsa da yıkılsın…
KTÖS’ün dediği gibi eğer gerekirse uluslararası standartlara uygun olarak ve uzman denetiminde güçlendirme çalışmaları yapılmalı, gerekirse yurt dışından uzman getirilmeli.
Tabii ki yine sendikanın işaret ettiği gibi bu işlerin tüm aşamaları şeffaf yapılmalı, sıkça kamuoyu ile bilgi paylaşılmalı, insanların içinde kuşku kalmamalı.
Vatandaşlar, siyasi yöneticilere güvenmiyor, bu güven bunalımı içinde neler yapıldığını herkes tam olarak görmek istiyor.
Okullar eğitim için çok önemlidir, biz eğitim kalitesini konuşacağımıza, çocuklarımızın başına tavan çökecek mi çökmeyecek mi korkusu yaşıyoruz.
Okullarda eğitim de güvenlik de önemli tabii ki…
Ancak biz eğitim bacağını bıraktık, güvenlikle uğraşıyoruz hem de bu çağda.
Hükümete ve Eğitim Bakanlığına bakarsanız her şey yolunda; onlar çadırda eğitimi, konteyner sınıflara taşınmayı da normal bulmuştu, birkaç ayda bir okulun tavanının çökmesi de onlar açısından önemli değil.
Geleceğe emin adımlarla ilerleyen, çağdaş bir ülkenin okulları böyle mi olur?
Okulların tavanı çöktü diye korkuyor, bağırıyoruz ama aslında ülkenin çatısı çöktü, esas mesele bu; ülkenin çatısı çökünce hangi konu tamam kalır ki?
Mesele odur, enkaz altında kaldık, nefes alamaz hale geldik ama bize halen “her şey tamamdır” diyorlar… Maalesef bazılarımız enkaz altında kaldığımızın farkında değil, bu da ciddi bir sorundur, ölmüşüz de farkında değiliz…