Özellikle hükümet edenlerin her icraatını veya icraatsızlığını ben de dahil acımasızca eleştirmeyi adet haline getirmiş bulunmaktayız.
Kanımca acımasızca eleştirdiğimiz en son konu Türkiye’deki dep...
Özellikle hükümet edenlerin her icraatını veya icraatsızlığını ben de dahil acımasızca eleştirmeyi adet haline getirmiş bulunmaktayız.
Kanımca acımasızca eleştirdiğimiz en son konu Türkiye’deki deprem sonrası KKTC’de ortaya çıkan endişe ve panik ile yıkılma tehlikesi olan bazı okulların boşaltılarak eğitimin çadırlarda yapılmak zorunda kalınmasıdır.
Bugün eğitimin çadırlarda yapılmak zorunda kalınmasını mevcut Eğitim Bakanı ve Bakanlığa yüklemek tamamen haksızlık ve adaletsizlik olur. Zira eğitimin çadıra alınmasını zorunlu kılan örneklerin başında gelen Namık Kemal Lisesi (NKL) dikkate alındığında; günümüzde çocuklarımızın çadırda eğitime mahkum oluşlarının vebali sadece bugünkü hükümetin değil geçmişte bu soruna duyarsız kalan tüm hükümetlerin omuzundadır.
Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi; Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde halen Rektör Yardımcısı olan Prof. Dr. Serhan Şensoy’un danışmanlığında Temuçin Yardımcı tarafından yapılan 2009 tarihli Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü bünyesindeki “Seismic Performance Assessment and Strengthening of Gazimağusa Namık Kemal Lisesi” (Gazimağusa Namık Kemal Lisesi’nin Sismik Performans Değerlendirmesi ve Güçlendirmesi) başlıklı yüksek lisans tezi 14 yıl önce özetle NKL binasının depreme dayanıklı olmadığını ve dolayısıyla ya yıkılarak baştan yapılmalı ve/veya güçlendirilmesi gerektiğini bilimsel bulgu olarak ortaya koymuştu. Ancak, deprem felaketine kadar hem bugünkü hükümet hem de mevcut muhalefetin yer aldığı geçmiş hükümetler NKL’nin durumu karşısında üç maymunu oynamışlardır.
Zararın neresinden dönülürse kârdır anlayışından hareketle; deprem riskine karşı başta öğrenci ve insanımızı korumak asli sorumluluğumuz ve görevimiz olmalıdır.
Okullarda çadır yerine uzaktan eğitim ve/veya sağlam başka kamu ve/veya özel binalarda eğitime devam etmek ve vardiyalı eğitim gibi diğer palyatif yöntemlere de başvurulabilir. Bu alternatifleri elbette en az bizim kadar Eğitim Bakanımız Sayın Nazım Çavuşoğlu da bilmektedir. Ancak diğer alternatiflerin yerine çadırlı eğitimi tercih etmesinin mutlaka rasyonalitesi bulunmaktadır. Dolayısıyla, Sayın Çavuşoğlu ve kabinenin gözüyle empati yapmakta yarar vardır. Bu tercihi yakın geleceğe yönelik sorun öngörüsü ve çözüm perspektifi olarak değerlendirmek de mümkündür.
Bilindiği gibi; yapı denetimi ile ilgili komisyonlar çok yoğun çalışarak en erken zamanda kamu ve özel yapılar ile konutların dayanıklılık testlerini yapmayı amaçlamaktadır. Sonuçta depremden bağımsız ömrünü tamamlamış ve yıkılmaya yüz tutmuş binalar ve depreme dayanıksız belki de yüzlerce yapı gerçeği ile karşı karşıya kalacağız.
Dayanıklılık testi raporları sonrası hiç kuşkusuz hükümet ateşten gömlek giyecektir. Şöyle ki, özellikle konutlarda ikamet edenleri tahliye etme ve devlet olmanın gerektirdiği gibi geçici de olsa onların konaklama problemini çözmek durumunda kalacaktır.
Tahliye durumundaki mağdur vatandaşlarımız için geçici en iyi alternatif hiç kuşkusuz bugün okullarda yapıldığı gibi çadır ev ve/veya konteyner ev olacaktır. Konaklama için kesin çözüm ise elbette kentsel dönüşüm modelleri ve/veya sosyal konut yapımı gibi alternatifler ile mümkün olacaktır.
Sonuç olarak; çadırlı eğitimi salt eleştiri malzemesi yapmak yerine yakın bir gelecekte yaşanması kesin görünen tahliyeler ve konaklama sorununa geçici çözüm perspektifi olarak kabul edilmesi isabetli olacaktır.