Çoğu kez bazı haberlerin içinde başka haberler gizlidir ve o haberler, içinden çıktığı haberden bile daha önemlidir.

    Onu oradan çıkarıp kurtarmak ve daha geniş kitle ile buluşturmak gerekir.

    Son günlerde bütçe görüşmeleri haberleri içinde de hayli değerli bilgiler göze çarpıyor.

    İşte bunlardan birisi de Başsavcılık bütçesi görüşülürken, Başsavcı Yardımcısı Ahmet Varol’un söyledikleridir…

    Varol, Başsavcılığın yürütmenin kontrol ve sınırlamalarına dahil olmaması gerektiğini söyledi.

     Bu öyle es geçilecek bir konu değildir... Başsavcı Yardımcısı, “Başsavcılığın, hükümetin kontrol ve sınırlamaları altında” olduğunu söylüyor.

    Ahmet Varol, “tüm dairelere eşit davranıyoruz” gibi bir argümanın kendileri için geçerli olamayacağını belirtiyor. Ben bu sözden ekstra mağdur edildikleri izlenimi çıkarıyorum mesela.

    Kâğıt ihtiyaçları için bile her yıl kavga vermek zorunda kalıyorlarmış… Bu durum, faaliyetlerine sekte koyuyormuş…   

      “Ricacı konumuna düşürüldük” diyor Ahmet Varol… Bütçe olmadığı için Başsavcılığa günlük gazete dahi alınamıyormuş…

      Araçlarlarının bakımından akaryakıt, yağ ve servisine kadar sorunlar yaşıyorlarmış, buna ayrılan bütçe yetersizmiş…

      “Sürekli ek ödenek istemek durumunda bırakılıyoruz” diyor Başsavcı Yardımcısı…

       Binalarına elektrik bağlanması için haziran ayında ödenek talebinde bulunmuşlar ancak hala bekliyorlarmış…

      Savcı istihdam etmeleri gerekiyormuş ancak yapamıyorlarmış, çünkü istihdam edilecek kişileri yerleştirecek odaları yokmuş… Perişanlığa bakar mısınız?

      Oda mefruşatı için çıkan ödenekle piyasadan mal-hizmet almak mümkün değilmiş…    

      İzaz ikram ve temsil giderlerini ceplerinden ödemek durumunda kalıyorlarmış…
      Bir yıl boyunca 32 kez müracaat etmek zorunda bırakıldıklarını anlatan Başsavcı Yardımcısı Varol, bütçe olmadığı için dava yürütürken yurt dışından tanık getirtemediklerini söyledi.

     Varol, Başsavcılığın devamlı ricacı konumuna getirilmesinin doğru olmadığını vurguladı.

     Bu kadar şeyi dinleyince insanının; “Hükümet Başsavcılığı cezalandırıyor mu?” diye sorası geliyor ama çok sayıda kurumun benzer durumda olduğunu tahmin etmek zor değil.

     Yine de bağımsız Başsavcılığın, gerçekten bağımsız olması için hükümet baskısı, hükümet kısıtlaması altında olmaması gerektiğini düşünüyorum.

      Başsavcılık, mahkemeler, Yüksek Mahkeme, böylesi sınırlandırmalarla karşı karşıya kalmamalıdır.

      Hükümet yargının patronu değildir, hükümet yargıyı ricacı durumuna getirmemelidir.

      Hale bakıyor musunuz?  Başsavcı Yardımcısı Ahmet Varol, Başsavcılığın, hükümetin kontrol ve sınırlamaları altında olduğunu söylüyor.

     Başsavcılık, “ricacı” durumuna düşürülmüş… Olacak iş mi bu?

     Yargı erkinin bir organı konumundaki Başsavcılığın düşürüldüğü duruma bakar mısınız?

     Emin olabilirsiniz ki Başsavcı Yardımcısı daha kibar davranmış, maruz kaldıkları muamelenin bir kısmını, çok azını anlatmıştır.

      Duyduğunuz bazı şeyler aslında size başka şeyler de olduğu gerçeğini çağırır…

       Yani bu anlatılanlara bakıldığında, biraz ağır olacak ama Başsavcılık hükümet tarafından “aciz” duruma düşürülmüş... Böyle mi olmalıydı?

       Başsavcı Yardımcısı, meclis komitesine gelip de “bir dokun bin ah işit” pozisyonuna düşürüldüyse vay bizim halimize, vay memleketin haline…   

       Mesela hükümetin bu kadar kontrol ve sınırlamaları altında olan, ricacı durumuna düşürülen Başsavcılığın, aslında zannedildiği kadar bağımsız olmadığını, siyasilerin baskısı altında olduğunu düşünürsem haksız mıyım?

       Ben Başsavcılığın, yönetimdeki siyasilerin etkisi altında, onların istediği gibi kararlar ürettiği konusunda şüphelenirsem ve kendimi güvende hissetmezsem, abartmış mı olurum yoksa bu kuruma saygısızlık etmiş mi olurum?

      Çok özür dilerim ama Başsavcı Yardımcısı, kendi ağzıyla, Başsavcılığın yürütmenin kontrol ve sınırlandırmaları altında olduğunu, ricacı durumuna düşürüldüğünü söylüyor.

      Bu durumda olan bir kurumun çalışanları rahat çalışabilir mi, rahat karar alabilir mi, etki altında kalmaz mı? En azından huzursuzluk yaptığı işi etkilemez mi?

    Nitekim mecliste de hukukçu milletvekilleri, Başsavcılığı, polisten gelen dosyaları özensiz bir şekilde, olduğu gibi dava sürecine götürmekle eleştirildi. Başsavcılığın bu şekilde özensiz davranarak, dava sürecine götürdüğü ve mağduriyet yaşattığı belirtiliyor. Yasal olarak bu zayıf davalardan kişilerin sonunda beraat etse de belirli süre özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı, dosyaların bir baskı aracına geldiği eleştirileri var… Demek ki Başsavcılık daha konsantre iş yapmalı…

      Nedense benim aklıma hiç iyi şeyler gelmiyor, o nedenle kendimi güvende hissetmediğimi söylüyorum.

     Sizce de ortada tuhaf ve endişe verici bir durum yok mu? Var bence ve insanların benim gibi düşünmesini istemiyorsanız (ki böyle düşünen insanlardan telefonlar aldım) süratle bu tuhaf durum düzeltilmelidir.