Bir kaç dakikanızı ayırın ve sürekli başı ağrıyan birini düşünün veya kulağı çınlamaktadır, sürekli öksürmektedir, eli titremektedir. Kolundaki ağrı, kalemi tutmasını bile engellemektedir. Göğüs, baş, bel, kalp…ağrı her yerde olabilir.

      Örnekler çok fazla ancak konumuzdaki önemli nokta, bu ağrıların, acıların tıbbi bir kökeni yok. Yani kulakta bir travma var diye kulak çınlamamaktadır veya migren veya başka bir tıbbi neden baş ağrılarına neden olmamaktadır. Hızına yetişemediğimiz bilimsel ilerlemenin, sonuçta "psikolojik kökenli" dediği, dayanılmaz acı ve ağrılar içinde yaşayan insanlar var ve  ne kadar üzücü ki, sayıları giderek artmaktadır.

      Herhangi bir bedensel arazı temsil etmeyen bu ağrılar, kadınlarda daha fazla görülüyor ve "psikolojik kökenli" sınıflandırılmasında yer aldıklarından, çoğu zaman üstünde durulmuyor. Öyle ki, ağrılar içinde kıvrananlar, rol yapıyor, ilgi bekliyor diye değerlendirilebiliyorlar. Kırıcı yaklaşımlar, psikolojik kökenli ağrıların gerçek olduğu düşüncesini dikkate almadan; ağrıları yaşayan kişilerin kendilerini dışlanmış ve değersiz hissetmelerine neden olabiliyor.

      Nedeni psikolojik olsa da her ağrı gerçek bir ağrıdır. Rol icabı falan değildir aksine yaşayanın canını yakmakta, gündelik hayatın rutin akışını engellemekte, kişinin başkaları ile ilişkisini ve üretim sürecini bozmaktadır.

      Psikolojik kökenli ağrı bozukluklarına müdahale edilmediği takdirde, ömür boyu sürebilme olasılıkları vardır.

      Doktordan doktora koşan, her türlü tetkiki yaptıran ve acılarına çözüm arayan bu kişiler; acılardan kurtulmak için, onları ameliyat edecek doktor arayabilirler. Günümüzde çoğalan umut tüccarlarının sahte iyileştirme vaatlerine kanabilirler. Eskilerin dediği gibi, canımız ağrıyan yerimizdedir ve doğal olarak bu kişiler, sürekli yaşadıkları şiddetli ağrılardan dolayı ailevi rollerini ve işlerini ihmal edebilirler. Sorumluluktan kaçmak için, hastalık uyduruyor gibi görülebilirler.

      Psikolojik kökenli ağrı bozukluğu yaşayan kişiler, dönem dönem iyileşir gibi olurlar. Ancak bir şekilde yaşam rutinindeki iniş çıkışlar; ağrıların başlamasına neden olabilir. Özellikle, özel veya sosyal hayatta yaşanan sıkıntılar ağrının tekrar başlamasına neden olabilir.

      Ağrı bozukluğu yaşayan bazı kişiler, yakın çevreleri tarafından rol yapmakla suçlanarak yalnız bırakılabilir. Bazıları ağrılarından dolayı yakınlarının ilgisi ile ödüllendirilebilir. Her ikisi de ağrıların artmasına neden olabilecek yanlış yaklaşımlardır. Öncelikle, kişi, yaşamının gerçek sorunlarından uzaklaşır. Oğlunun ergenlik dönemi sorunlarına duyarlı değil gibi görünür. İlişkisi tepetaklak durumdadır, ama onun kolunu kıpırdatacak hali yoktur. İşte dosyalar birikmiştir, ama rapor alıp yatağına sığınacak yollar aramaktadır. Çocuk veya genç ise, okul ve gelişim sorunlarını çözme enerjisi yoktur çünkü ağrıları vardır. Ağrıları olan bir genci başarısızlıkla suçlamazsınız. Dikkatiniz hastalıktadır ve gelişimsel görevlerinin bir yerlere takılıp kaldığı gerçeğini fark etmezsiniz bile. Neden basit: Çünkü o hastadır.

      Bir şekilde psikolojik ağrı bozukluğu yaşayan kişiler, ödüllendirme ve cezalandırma arasında bir yerlerde varlıklarını sürdürürler ve hem kendileri hem de yakınları için kısır bir döngü içindedirler. Bir insanın, bir ailenin dünyasında hastalık merkez noktayı işgal ettiğinde, her şeyi kontrol etme ve yönetme ayrıcalığı kazanır. Annelik, babalık, çocukluk, öğrencilik veya mesleki görevler, roller; buna göre uygulanır.

      Psikolojik kökenli ağrı bozukluklarında kullanılan ilaç miktarının çok fazla olduğunu tahmin edersiniz. Bu da uzun vadede, bedensel sağlık açısından ciddi bir sorunu barındırır.

      Ağrı bozukluğu; kişide tek başına görülebileceği gibi; depresyon, anksiyete, kişilik bozukluğu, fobiler ve panik bozukluklarla birlikte de seyredebilir. Ölümle sonuçlanmayan ya da kazara ölüme neden olan intihar girişimleri olabilir. Hastalık yaşama kendine özgü damgasını vurduğundan; ağrı bozukluğu yaşayan kişilerin başarısız bir iş hayatları ve karmaşık, düzensiz bir özel hayatlarının olma olasılığı yüksektir.

      Ağrı bozukluğu,  tedavisi güç ve zaman alan bir hastalıktır. Öncelikle kişinin; sorununun psikolojik olduğunu anlaması gerekir. Bu onu doktor doktor dolaşmaktan, gereksiz ilaçlar kullanmaktan hatta ameliyat olmaya çalışmaktan uzak tutacaktır. Psikiyatrik müdahalenin ve psikolojik desteğin ön plana çıktığı; diğer tıbbi dalların da rol aldığı bir yaklaşımın sorunun çözümünde etkili olacağı bilinmektedir. Bunun yanında ailenin ve yakınlarının şiddetli ağrılardan yakınan kişiyi hastalık odaklı algılamamaları önem taşımaktadır. Kişi gerçekten dayanılmaz ağrılar çekmektedir ve nedeninin psikolojik olması ağrıyı yalancı çıkarmamaktadır. Yakınların çözüm üstünde durması, yenilgiyi kabul etmemesi ve yanlış yollardan çözüm arayışına gitmemesi gerekmektedir. Acılar içindeki kişiyi, hastalık odaklı algılama hatasına da düşülmemelidir. Bu ona ağrılı olsa da; sorumsuz, kolay ve hazır ilginin bol olduğu bir statü sağlar ve doğru tedavi yolundan uzaklaştırır.