Birleşmiş Milletler’in himayesinde Cenevre’de yapılan 5+1 formatındaki gayriresmi Kıbrıs Zirvesi, bir günde, hatta birkaç saat içerisinde tamamlandı!

Zirve öncesinde, tarafların birbirine zıt pozisyonları iyi bilinmesine rağmen, BM Genel Sekreteri, ilkini Nisan 2021’de gerçekleştirdiği gayriresmi toplantıyı, Cenevre’de Mart 2025’de bir kez daha aynı formatta topladı.

Kıbrıs Türk tarafının, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüye dayalı iki devletlilik tezi ile Rum tarafının, müzakerelerin Crans-Montana’da kaldığı yerden iki toplumlu ve iki bölgeli federasyon zemininde devam etmesi tezi, Nisan 2021’den beri BM Genel Sekreteri tarafından bilinmesine ve resmi müzakereler için ortak bir zeminin olmadığı tespitine rağmen, Kıbrıs zirvesi neden tekrar toplandı?

BM Genel Sekreteri tarafından neden böyle bir ihtiyaç hissedildi?

BM Genel Sekreteri Guterres’in mevcut şartları dikkate alarak, Kıbrıs sorununa yönelik stratejisini, uyuşmazlıkların çözümünden uyuşmazlıkların yönetimine doğru kaydırdığını anlıyoruz.

BM’nin gerek küresel gerekse bölgesel düzeylerde etkiler yaratan Rusya-Ukrayna çatışması, İsrail-Hamas çatışması, Myanmar’daki iç çatışmalar ve Sudan’daki iç savaş gibi sıcak çatışmalar varken, Kıbrıs sorunu gibi donmuş bir çatışma ile ilgilenmesi, özellikle 2017’deki Crans-Montana Zirvesi çöküşünden bu yana hiçbir müzakerenin olmaması ve sürecin tıkanması, dönem dönem yaşanan Kıbrıs Türk toplumu-Rum toplumu, Türkiye-Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkileri kötüleştirme ve gerginleştirme potansiyeli taşımaktadır. Bu tarz gerginlikler ise uluslararası barış ve güvenliği istikrarsızlaştırmaktadır.

O bakımdan BM Genel Sekreter’in gayriresmi Cenevre girişimini, bu bağlamda uyuşmazlıkların yönetilmesi yönünde atılmış bir adım olarak okunabilir.

Bu çerçevede Kıbrıs sorununu müzakereler yoluyla özlü konuları ele almak yerine, taraflar arasındaki zıt pozisyonların yol açtığı tıkanıklığın, ilişkilerin daha kötüye gitmesini ve gerginleşmesini önlemek için diyalog ve temas kanallarının açık tutulması önem kazandı.

Öte yandan zirveden çıkan sonuçlar, beklentilerin altında olmakla birlikte, tarafları memnun etmiş görünüyor.

Tarafların tezleri bakımından, zirvenin hem olumlu hem de olumsuz yönleri bulunmaktadır.

Kıbrıs Türk tarafının pozisyonu açısından değerlendirdiğimizde, zirvede iki devletli çözüm modeli için müzakere masasının kurulamayacağı belli oldu; ancak federasyon temelinde masaya oturulması için herhangi bir baskı da olmadı.

Keza Kıbrıs Rum tarafının açısından baktığımızda, müzakerelerin Crans-Montana’da kaldığı yerden federasyon zemininde devam etmesine yönelik herhangi bir kararın çıkmadığı; ancak iki devlet arasında bir iş birliği modelinin de kabul görmediği anlaşılmaktadır.

Kıbrıs Türk tarafı, devletler arası iş birliği modeli önermesine rağmen, sonuçta müzakerelerin çıkmaza girdiği dönemlerde tedavüle sokulan Güven Yaratıcı Önlemler paketi, zirvenin en somut çıktısı oldu.

Taraflar arasında, resmi müzakerelere başlamak için ortak bir zemin olmadığı için güven yaratıcı önlemleri hayata geçirerek toplumlar arası güvenin tesis edilmesine yardımcı olacağı varsayılmaktadır.

Zirve sırasında elektrik, su, düzensiz göç, kriminal olaylar gibi konularda taraflar arasında bir iş birliğinden söz edilmesine rağmen, zirve sonucunda ancak 4 kapının açılması, ara bölgede bir güneş enerjisi parkının kurulması, çevre ve iklim değişikliği konusunda ortak çalışma yapılması, mezarlıkların karşılıklı olarak bakımının yapılması ve gençlik teknik komitesinin kurulması konularında mutabakat sağlanabildi.

Kıbrıslıların günlük hayatlarına dokunabilecek daha etkili güven yaratıcı önlemler de üretilebilirdi elbette.

Bununla birlikte, söz konusu önlemlerin ne kadarının hayata geçirileceği önemli!

BM Genel Sekreteri güven yaratıcı önlemlerin hayata geçirilmesini güvence altına almak için bir kişisel temsilci atayacak ve Temmuz ayında tarafları aynı formatta toplantıya çağırarak, durum değerlendirmesi yapacak.

Bütün bunlar, kapsamlı müzakereler yolunu açtığı ölçüde işlevsel olabilecektir.

Kabul etmek gerekir ki ne iş birliği modeli ne güven yaratıcı önlemler, kapsamlı çözümün yerine geçemez; ne Kıbrıslı Türklerin siyasal statüsünü belirleyebilir ne de uluslararası toplumun bir üyesi olmasını sağlayabilir!

Siyasi aktörler ortaya çıkan sonuçtan memnun olsalar da, önemli olan bütün bunları izleyen yurttaşların ne kadar memnun olup olmadıklarıdır.

Çünkü izleyici konumunda olan o yurttaşlar, zamanı geldiğinde aktörleşir ve gereğini yapar!