60 yıldır süren haklı Kıbrıs Milli Davamıza geçmişte olduğu gibi tek yumruk tek yürek olarak sahip çıkıp Anavatanımızla birlikte savunacak mıyız yoksa içte iki parça halinde biri ora biri bura çekerek bir birimizle didişecek miyiz? Bir taraf, yarım asır yapılan görüşmelerde Rum tarafının Referandum dahil defalarca kanıtlanmış ret ve masadan kaçmakla sonuç alınamayan sözde Federasyonu hala çözüm olarak ısrar eden taraf. Diğeri ise, 1960’ta Federasyon benzeri Antlaşmayla 3 ülkenin Garantörlüğü olduğu halde Rum ortağın ENOSİS hedefli saldırılarla 3 yıl 4 ayın sonunda ortak Cumhuriyetin yıkılarak işgal edilmesiyle başlayan Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik Federasyon temelli uzun süren görüşmelere rağmen sonuç alınamaması noktasında iki  eşit egemen devlet temelli adil, kalıcı  bir çözüm şeklini ortaya koyan ve 1960 Cumhuriyetindeki ortaklık haklarını da savunan taraf.

         Dünyaya güya ayar veren söz sahibi ülkeler BMGK beşlisi ile AB ileri gelenleri, 1964’ten beri  BMGK’nin üç aylık 186 kararıyla geçici olarak Cumhuriyetin saldırgan Rumlarda kalmasını da içeren  haksız taraflı siyasi kararı sayesinde 713 ay geçmesine rağmen sorun çözüleceği yerde daha da çıkmaza girmiştir. Sorun henüz iki aylıkken dallanıp budaklanmadan kolayca halledilebileceği yerde çıkarları gereği çözümsüzlüğe oynadılar. Hala 186 kararında düzenlemeye gidilmemesi çözümsüzlüğün sürmesini körükler. Bu böyyükler Tükürdüklerini yalamazlar burunlarından kıl aldırmazlar, esas olan çıkarlarıdır, haklı haksız fark etmez.

          Zaten iş en başından yanlış başladı, saldırganlara darbecilere ortak Cumhuriyetin tam egemenliğini verir mükafatlandırırsan, masum tarafa da cezaları basarsan her şey çığırından çıkar,  her şey ters gider, netice alınmaz, sorun büyür, gördük savaşa kadar dayandı. Her iki tarafı da şikayetçi halde tuttular, geride kalan yitirilen canlarla kin ve nefret. Şimdi da güven yaratılsın iki toplumda derler dünyanın 5 baş belaları. Güya Türkiye korkusunu salarlar Rumlara, onlar da inanır, silahlanır, bütün kapıları destekçileri emperyallere açarlar, üsler verirler, adaya  yerleşirler, silah yığarlar, olası savaş sahası diye kullanacaklar artık da çıkmayacaklar. Çözümsüzlük da böyle yıllardır sürer, sürecek da ta bakalım. Esas amaç ya ENOSİS yahut siddin sene çözümsüzlük.

          Çözüm Federasyondur BM parametrelerinde, AB kriterlerinde oturun görüşün derler sonuç olmayacağını bilerek. Önce anlaşamamak, anlaşırsak da gene çatışalım,  Bakın şimdi beşler kendi aralarında didişirler, savaş durumundalar. Rahat duramazlar, Drakulalar kan kokusu isterler. Savaşı yaptırdı Türkler toprak kazandı, Rumlar Cumhuriyeti. İki taraf da şikayetçi. Biri tanınır toprak kaybetti, diğeri toprak kazandı ama tanınmaz kenarda cezalı. İşte budur kurdukları denge. İki taraf da kayıplarıyla baş başa. Hem kuyruk acılı hem evlat açılı, patlamaya hazır bomba, ateşinan barut.

          Rum ortak Türklerin haklarına kondu desteklenir zırnık vermez, 60 sene oldu kronikleşti alıştı Cumhuriyeti kendinin sanır paylaşmaz. Türk tarafı özellikle Referandumda, Montana’da çok esnek davrandı, Referandumda EVET dedi gene olmadı. Rumlar Montana’da kaçtılar durum değişmedi Cumhuriyetin sahibi egemeni, Türkler cezalı köşede atılı, yüzüne bakan yok. Aradan 7 sene geçti hade gene toplanın görüşün derler. Rumlar azınlık olmamızı bile iş ola kabullenir. Kısacası, çanak Türklerin başına kırıldı, baskıyla, şantajla, ekonomik sıkıntılarla, vaatlerle, algı operasyonlarıyla, 5.kol faaliyetleriyle, dolarla, Avroyla üzerimize gelirler yıllardır. Kandırmaya, bölmeye, içten çökertmeye, hayli yol aldılar, içimizde yandaşları sayesinde.

         Rumlar sözde KC olarak tanınmanın avantajıyla, AB ve diğer destekçilerin yardımlarıyla dünyayı gezerler, haşır neşir olurlar her türlü desteği alırlar siyaseten hem askeri açıdan. Cesursa birisi desteklemesin, gerçekleri söylesin, emperyaller tepesine biner, doğduğuna pişman ederler. Yahu, İsrail ile Filistin’in arasına bile girdiler ikisini da idare ederler, Mısır’ı da, diğerlerini da. Kediyle fareyi idare ederler. Dedik ya, haklı Türkleri destekleyecekler da ne kazanacaklar, emperyallerin hışmından belalarından başka, başlarını ağrıtmazlar, sadece külahı sallarlar.

          O kadar suç işledi ki Rumlar 1963’ten buraya, ama hesap soran sözünü eden yok. Darbeleri kitaplardan sildiler, içimizden bazıları karşı çıktı diye komşunun gönlü hoş olsun diye bize yaptıkları bilinmesin diye biz de kitaplarımızdan çıkardık, çocuklarımızdan gizledik ondan sonra da çocuklarımız  Mücadele Tarihimizi bilmez diye yakınırız da nedense okutmayız. Komşu, Kıbrıs sorunu 20 Temmuz 1974’te başladı diyerek dünyaya duyurur, biraz daha onlar da inanacak, bütün dünya bilir ne moklar yediler ne haltlar işlediler, ama bilmezden gelirler. Yabancı ülke yetkilileri Güneye giderler Kuzeye geçmezler, bakmazlar bile.

          Hesapta Garantör İngiltere bile, ki en başından adada olup biteni hepsinden iyi bildiği halde o da ayni, hani derler ya neresinde kaç kıl var bilir aynen öyle. Çıkarı gereği  gerçekleri konuşmaz, yoksa sorun çoktan biterdi. Güya siyasi eşitlik derler, eee gelip görüşsenize, tanısanıza madem, ne zaman olacak eşitlik, anlaşma olunca mı, anlaşma bu yüzden olmaz, Rum kabul etmezse siz de etmezsiniz? Onlara devleti ne hakla verdiniz? 1960’ta eşittik ama. Böyle maskaralık olmaz, Kıbrıs bize de yar olmazsa kimseye olmaz.  Öldürülmemek için direndik, haklarımızı savunduk suçlu olduk demek!  

          İngilizler Federasyonu parametreleri destekler, iki egemen devletlilik olmaz derler. Rumları tanır bizi tanımazlar. Çözüm istemezler, ister görünürler. Çözüm çatışmalara açık diken üstünde olmalı,  her an başlayabilmeli. Bilmeyen yoktur Rumlarla Yunan’ın ENOSİS için neler yaptıklarını ama karışmazlar, bağla derler onlara eşeği oracığa bağlarlar, çatlayana patlayana kadar. Hepsi göbekten bağlı 5’lere, korkarlar, üzerlerine işerler, uykuları kaçar, ansızın darbe tertiplenir alaşağı ederler. Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını, Anayasasını Rumlar kadar çiğnerler, yıkılmasından Rumlar kadar sorumludurlar.

          Bilinsin ki, AB üyeliği anlaşması 1959-60 Uluslararası Antlaşmaların üzerinde değil önüne geçemez, zaten hukuk dışıdır. Türk ortağın haklarını AB devralamaz. Kıbrıs üzerinde ve hakkında Türklerin sözünün üstüne söz söyleyemez, aldığı kararlar bizi bağlamaz. Aksi halde Cumhuriyetin yıkıldığını, AB’nin de payı olduğunu, Rumların KC olmadığını Helen Cumhuriyeti olduğunu kabullenmiş olur. Zaten öyledir.

         Rumlar ve destekçileri Garantiler kaldırılsın Türkiye çıksın gitsin derken Cumhuriyetin Garanti ve İttifak Antlaşmalarını yıkmak istediklerini ortaya koyuyor. Eeeee niçin Anlaşma yaptık, bir tarafın hoşuna gitmezse 3 senede bozsun diye? Böyle olursa dünya bir birine girer. Rumların destekçilerinin bu meselede suçları çoktur. Cumhuriyet Antlaşmalarını çiğnedikleri açıktır. Tek sorun Türkiye’nin garantörlüğüdür, yoksa her şey çoktan bitmişti, Girit’te olduğu gibi.

         O yüzden çeşitli şekilde üzerimize gelirler. Lakin başka bir şekli daha var, işbirlikçiler vasıtasıyla içten çökertme. Başarıyla yıllardır yürütürler, en başta AKEL. Tekrar yazalım 1981’de AKEL’ üyelerine gönderdiği genelgeyi.

1- Kıbrıs sorununun bir savaş ve işgal sorunu olarak 1974’te başladığını içte ve dışta herkese kabul ettirmeliyiz.  2- Kültür, sanat, gelenek, tarih ve folklor gibi yöntemlerle adada ‘Kıbrıslı Türk’ ve hatta ‘Türk değil bir ortak Kıbrıslı kimliği olduğunu coğrafi ve kültürel,  tarihi veriler üzerinden Türk toplumuna kabul ettirmeliyiz. Bunu başarırsak sorun kendiliğinden çözülür. Başaramazsak sonuç iyi olmaz.

         Kısa sürede genelge bütün partilerce benimsenir devlet politikasına dönüştürülür uygulamaya konur. Bir süre sonra hükümet planın etkili uygulandığını çok yararlı olduğunu, maddi açıdan dış propagandaya harcanan paranın çok altında hem daha etkili olduğunu açıklar. Terörist başı Samson da ölmeden önce genelgenin uygulanmasına devam edilsin der. İşte o günden beri bu faaliyetlerin zararlarını açık şekilde artarak görüyoruz içimizde. Uzun zamandır Makarios’un politikasıyla zamana oynarlar, AKEL’in Planıyla da parçalayıp çökertmeye çalışırlar. ‘Başarırsak sorun kendiliğinden çözülür’ sözünden kastedilen budur. Daha ne yapmalarını bekleriz kendimize gelmek için? Bravo onlara, bizdekiler gibi Milletini inkar etmediler, ayla yıldız takmadılar, hedeflerinden sapmadılar durmadan çalışırlar, bizdekiler ucundan bile tutmadılar tersini yaparlar. Durum budur.

         Bakınız, malum partiler, sendika, dernek, örgütler AKEL’i ziyareti sıklaştırdı, giderler gelirler anlaşırlar, bizim tarafa geçince üstlendikleri görevleri yerine getirmek için hemen belli yerlerle temasa geçerler, iki toplumlu etkinliklerin çoğalması için kolları sıvarlar. Rumların, Türkiye ve Garantilere şiddetle karşı olduğu, siyasi eşitliği ve daha birçok önemli hususu ağızlarına almadığı, azınlıktan başka şey düşünmedikleri ve zamana oynadıkları ortadayken, Referandumda AKEL’in attığı kazığın son anda çözümden dönülmesine sebep olduğu sabitken, Kıbrıs sorununun ne zaman niçin  kimler tarafından başlatıldığı aşikarken, sorunun 20 Temmuz 1974’te başladığı yalanını dünyaya yayarken, 1974 öncesi 11 yılda Türklere yaptıklarını inkar ederken hala peşlerinden sürüklenenlerin, güvenenlerin, birleşmek için yanıp tutuşanların Devletine Milletine Anavatanına Davasına, var olma mücadelesine sırtını dönmesi hayretten ötedir.

         Kısacası, içten köşe başlarını işbirlikçiler büyük ölçüde tuttu, 5. Kol faaliyetleri tam gaz, bazı gençlerimizin boynunda haç, ezan sesini, geçmişteki gerçekleri duymak istemezler. Milli-Manevi değerlere itibar etmezler. Bunda Partilerden, derneklerden daha fazla etkili olan maalesef bazı öğretmen sendikalarıdır.  Geçmişte öğretmen dendiğinde akan sular dururdu. Şimdi bunu söylemek biraz zor. Öğretmen derken tümünü kastetmiyoruz. Öğretmenlik bir ülkenin kalkınmasında en büyük rol oynayan kurumdur, önemi katkısı çok büyüktür, en saygı duyduğum meslektir. Kimse gücenmesin, son zamanlarda tersi de düşünülür oldu maalesef. AKEL’in genelgesinin etkisini, Davamıza açtığı yaraları açıkça görüyoruz sessizce hep birlikte. Başarıyla uygularlar bizden de meyvesini toplarlar.

          Milli Davamızın bazı çevrelerce karalanması normal hale geldi. Kimisi Devletimizi, kimisi TMT’mizi, kimisi 20 Temmuz’u Türkiye’yi, kimisi tümüne saldırır, aşağılar karalar. AKEL’in planının yaygınlaşması, etkisini artırması, yeni zeminler bulması endişe vericidir. Buna mukabil, ülkeyi yönetenlerin bunda gaileleri yok, koltuk hırsı her şeyin önünde, altımız oyulur kuyumuz kazılırken endişeler artarak sürer, beceriksizlikle ilgisizlikle, pısırıklıkla. Son seçimin kaybı da ayni, umurlarında değil. Böyle devam edemez, Davamıza zararları giderek çoğalır.

         Bazı çevreler 15 Temmuz’da iki ayrı darbe hem 20 Temmuz Barış Özgürlük ve Kurtuluş  Bayramımız için mesaj yayınlamadı, etmişlerse duymadım, geri alırım. İktidardaki Vekillerin mesajlarını umursamam zaten. AKEL’in başkanı Stefanu, 15 Temmuzu hem 20 Temmuzu kınamış, ikisini birden olmaz efendi ya birini ya diğerini. Ama daha önce en başından 21 Aralık 1963’ü şiddetle kınamalıydı alkışlardım. Balığın başını o zaman kokutmuşlardı zira, 15 Temmuz 1974’te bütün balığı kokuttular. Temiz sayfa 20 Temmuz 1974’te açılmıştır, BARIŞLA.