Boşuna demediler ki “Ateş düştüğü yeri yakar” ya da “çeken bilir” diye… Başına gelmeyen mutlaka başkasını anlamaya çalışabilir, empati yapma çabasına girebilir ama inanın ki çeken kadar bilemez…...

Boşuna demediler ki “Ateş düştüğü yeri yakar” ya da “çeken bilir” diye… Başına gelmeyen mutlaka başkasını anlamaya çalışabilir, empati yapma çabasına girebilir ama inanın ki çeken kadar bilemez… Mesela ilaç eksikliği meselesi… Sosyal medyadan paylaşılan ya da medyada yer alan bu yöndeki şikayetleri okuduğunuzda, ilaç eksikliğinden söz eden, sağlığından endişelenen insanlar için siz de kaygılanırsınız, onlara üzülürsünüz, sorunun çözülmesini istersiniz… Peki ya bu insanların kendileri ve yakınları neler çekiyor acaba? Çok şey çekiyor, hayat onlara azaba, büyük sıkıntıya, büyük acıya dönüşmüş durumda. Düşünün ki yaşamınız bir ilaca veya ilaçlara bağlı ama onları bulamamakla karşı karşıyasınız. “Ya ilacımı bulamazsam”, “ya ilacım biterse” diye diye bu durum sizde stres artıyor, sürekli devam eden bir endişe hali hâkim oluyor, sürekli bir korku… Neden böyle oluyor? Çünkü normalde aylık aldığınız ilaç size 8 günlük, 10 günlük, 15 günlük veriliyor. “İlacımı neden bu kadar az veriyorsunuz?” diye soruyorsunuz, size “yeterince yok” deniliyor. “Yeterince yok” sözü “bitebilir” endişesini de çağırıyor. “Yeterince yok” diyen kim? Yetkili kişiler, kurumlar… Yani devlet ilaç satın alamıyor ya da bulamıyor. Devlet bulamazsa vatandaş nasıl bulsun, nasıl endişe etmesin, nasıl strese girmesin, nasıl huzurlu olsun? Olmuyor zaten, olamıyor. Hele bu sorun yaklaşık iki yıl sürüyorsa, en tepedeki yetkililer, “Sorunu çözüyoruz”, “Sorunu çözdük” dediği halde hiçbir şey değişmiyorsa, insanlar endişe etmez mi? İlaçların bittiği de oluyor. Hekimler muadili şeyler yazıyor ama bu muadili denilen ilaçların başka yan etkiler yaptığı ortaya çıkıyor. Mesela kortizonsuz ilaç kayboluyor, bitiyor, bulunamıyor, bunun kortizonlu versiyonu bulunuyor ama kortizon o hastaya başka etkiler yapıyor, mesela diyet yemekler yemesini gerektiriyor ama sağlık durumu diyet yapmaya müsait değil… Peki hastalara neden bunu çektiriyorsunuz ki? Bu kadar mı acizdir bu devlet, bu kadar mı çaresizdir ki iki yıl boyunca bir ilaç sorununu çözemiyor? Bir arkadaşım aradı; babası kanser hastası, ilaçlarını kendilerine 10 günlük, 15 günlük veriyorlarmış… Babası sürekli endişe halindeymiş, “İlaçlarım bitecek, bulamayacağız, öleceğim” diye. Kızı ona “Bitmez baba, az da olsa veriyorlar” deyip duruyormuş ama adamın psikolojisi bozulmuş, neredeyse koca kentte bütün eczaneleri gezip ilacını aramış. Tabii o kanser ilacı eczanelerde yok, satılmıyor. Zaten o ilacı bulabilseler, kutusu 40 bin TL’ymiş. Adamın maaşı ise 18 bin TL… Arkadaşımın babası, “Borçlanır satın alırım” diyormuş ama paranız olsa da bulamıyorsunuz ki ilacı. Biliyorsunuz, kanser hastalarının huzurlu olması gerekir, stres, kaygı, korku onlara iyi gelmiyor ama ilaç eksiliği nedeniyle bu kaygıyı sürekli taşıyorlar. Adam, “Kanser beni öldüremedi ama bu ilaç bulamama stresi öldürecek” deyip duruyormuş. Başka arayanlar da var, günde üç kez alınması gereken ilacı günde bir kez alanlar mı istersiniz, haplarını ikiye bölerek içenler mi, sürekli bulamadığı ilaç nedeniyle zorunlu ilaç değiştirenler mi? Bazı ani ölümlerin ilaç yetersizliğinden veya ilaç bulamama kaygısından kaynaklandığını iddia edenler bile var. Bunlar iddia, bir şey diyemem ama hayatta olan hastaların yaşadığı eziyeti görebiliyorum. İlaç eksikliğiyle ilgili eylem bile yaptı örgütler, sokağa döküldü, tepkisini ortaya koydu, muhalefet mecliste defalarca konuyu gündeme getirdi, eleştiri yaptı, öneri sundu, ilaç eksikliği konusunda onlarca haber çıktı medyada, sosyal medyada yığınla paylaşım var ama sorun hâlâ çözülemedi. Pandemiyi gerekçe gösterdiler, döviz krizine bağladılar, Türkiye’de de ilaç sıkıntısı olduğunu, doğal olarak bunun bizi de etkilediğini anlattılar. Hepsi de olabilir, “hepsinin de rolü vardır” diyelim, Türkiye’de ve bazı başka ülkelerde de bu sıkıntılar yaşandı, kabul ediyorum ama bu küçücük ülke, koskoca dünyadan ilaç bulacak bir organizasyon yapamazsa, iki yıldır buna çözüm üretemiyorsa kusura bakmayın ama buna ya “beceriksizlik” ya da “umursamazlık” denir. Sosyal devlet olamıyorsak, devlet vatandaşının böylesine yaşamsal sorununu çözemiyorsa, neyi çözecek? Devlet vatandaşını ilaçsızlıktan ölüme terk eder mi? Normal bir ülkede, normal devlet yöneticileri bunu yapmaz tabii ki yapmamalı, mazeret bulmamalı, çare üretmeli… Geçen gün Sağlık Bakanlığı, sağlık örgütlerini toplayarak bir kriz masası oluşturdu. En nihayet ha? Tam iki yıl sonra ilaç kriziyle ilgili “kriz masası” kuruldu. “Günaydın size” diyeceğim de demiyorum, en azından ülke yöneticileri ülkede bir ilaç krizi olduğunu kabul etmiş oldu, bu kriz masası ile… Peki bu kriz masası ne yapacakmış? Toplantıda alınan kararlara göre, hekimler ve eczacılar tarafından risk faktörüne göre yaşamsal ilaçların sınıflandırılması ve ilaç listelerinin güncellemesi yapılacakmış… Stoklardaki eksik ilaçların tamamlanabilmesi adına ülkeye ilaç ihracatının yapılabileceği ülkeler ele alınmış… Yerli ilaçların ruhsatlandırılması ve/veya üretimi yapılabilmesi için yasa-tüzük çalışmalarını yürütecek komitenin kurulmasına karar verilmiş… Biz ne kriz masaları gördük, yalnızca adları olan faaliyet gösteremeyen… Umarım bu da öyle olmaz… Bakın bu yapılacakların tümü de devlet hantallığı içinde zaman alabilecek işler, bu arada hayat devam ediyor, hastalar ilaç bekliyor, umarım ellerini çabuk tutarlar, umarım ilaç tedarikinde daha hızlı, daha pratik yöntemler de bulunur. Başta da dediğim gibi, siz toplanadurun, “şunu yapacağız, bunu yapacağız” deyin ama ilaçsızlık konusunda ateş düştüğü yeri yakmakta, acısını çeken bilmektedir. Bir an önce bu yetersizlik, bilinmezlik, yoksunluk haline bir son verilmelidir. İnsan sağlığıyla ilgilidir bu, hiçbir şeye benzemez ve kıyas yapılamaz.