Bu ülkede kaliteli bir hayat sürmek mümkün değil. Sistem, düzen diye bir şey yok, neredeyse her şey bozuk, her taraf dökülüyor. Sayayım isterseniz bir miktarını size… Mesela elektrik hem çok pah...

Bu ülkede kaliteli bir hayat sürmek mümkün değil. Sistem, düzen diye bir şey yok, neredeyse her şey bozuk, her taraf dökülüyor. Sayayım isterseniz bir miktarını size… Mesela elektrik hem çok pahalı hem de sürekli kesintiler oluyor, KIB-TEK içinden çıkılmaz bir kaosa sokulmuş durumda. Kurumla ilgili ihmaller, istismarlar, hatalar, yalanlar, fiyaskolar tefrika gibi, biri bitmeden diğeri başlıyor. Öte yandan, neredeyse iki yıldır bu ülkede ilaç sorunu yaşanıyor, yetkililer “sorunu çözdük” diyor ama doğru değil, hastalar ilaç bulamıyor, ölüm korkusu yaşıyor. İlaç sorunuyla ilgili her gün telefon alıyoruz, özellikle kanser hastalarının ciddi sıkıntıları var, “Kanserden değil, ilaçlarımız bitecek, yetişmeyecek, bulamayacağız stresinden öleceğiz” diyor insanlar. Ani ölümlerin ardı arkası kesilmiyor, genç denilebilecek insanlar yaşamını yitiriyor, bu konuda yetkililerin yaptığı açıklamalara kimse inanmıyor, halkın tedirginliği sürüyor. Yıllardır devlet hastanelerinden arzu edilen hizmet alınamıyor, her gelen bakan sorunu çözme sözü veriyor ama sonuçta hiçbir şey olmuyor. Devlet hastanelerinden hep aynı şikayetler, hep eziyet… Ülkede bir hafta benzin piyasadan kayboluyor, başka bir hafta tüp gaz ama bu arada habire zamlanıyorlar. Benzer şeyler birkaç haftada bir tekrarlanıyor, sanki ülke insanının kaderiymiş gibi. Birçok bölgede yollar yol halinden çıkmış, tehlikeli, kazaya ve ölüme davetiye çıkarıyor. Trafik kronikleşmiş ölümcül bir sorunumuz, trafik ölüm çukuru gibi, trafikte insanların hayatını kaybetmediği hafta yok… Ülkeyi yönetenler, trafikte ölenlere üzülmekten ve cenazelerine gitmekten başka bir şey yapmıyor, bundan sonra da bir şey yapma niyetleri yok. Çalıştığı işyerleri insanlara mezar olmaya devam ediyor, iş kazaları ve bu kazalardan ölümler bitmek bilmiyor. İnsan yaşamı o kadar ucuz ki bu ülkede, iş kazalarını dert edinen kimse yok, çok kaza oluyor ama birileri ölünce haberimiz oluyor. Onlarla ilgili de birkaç gün ah- vah çekip unutuyoruz. Kaçak yaşamın önüne geçilemiyor, dolayısıyla kaçak işçi sorununun da… Ülkede yıllarca kaçak yaşıyor suçlular, hem de yurt dışında isim yapmış azılı suçlular da… Ta ki bir şekilde bir suçtan dolayı buralarda yakalanana kadar. Suçlar gittikçe artıyor, hele de uyuşturucu ve şiddet suçları… Bu suçların işlenmediği gün yok. Gittikçe bir şiddet ülkesine dönüşüyoruz, sokakta şiddet, işyerinde şiddet, ev içi şiddet… Peki bunları dert edinen var mı? Hayır yok, tepkiler ve çözüm önerileri var ama yüzeysel kalıyor, takibi yapılmayınca yetkili makamlar bunları gündemine bile almıyor. 16 yaşında bir çocuk cinayete kurban gitti bu ülkede ve bu yalnızca bir katilin marifeti değildir… Aslında ülkenin ne hale geldiğinin ve şiddetin ne noktalara ulaştığının da göstergesidir. Çare bulamadığımız toplumsal bir ayıbımız ve zafiyetimizdir aslında. Ne acı ki bu cinayetin neden işlendiği ne anlama geldiği bile anlaşılamadı bazı kimselerce… Başka ne mi var? Çok pis bir çevremiz var, hatta utanç verici bir durumdayız, çevre kirliliğinin ve çevre katliamının önüne geçilemiyor. Güzel doğamızı korumaktan aciziz… Ya devletten hizmet alabiliyor muyuz? Vergilerimizin karşılığı bize hizmet olarak dönüyor mu? Tabii ki hayır, hem de hiçbir şekilde… Almaya programlanmış devlet, halkına hizmet vermiyor, veremiyor… Ne merkezi hükümet yeterli hizmet anlamında ne de yerel yönetimler? Birkaç belediyenin dışında yerel yönetimler sınıfta kalmış durumda, sıradan asli görevlerini bile yapamıyorlar. Mesela devlet daireleri ve kurumlardan beklenen hizmet alınabiliyor mu, halk memnun mu buralardan? Değil tabii ki… Kimse memnun değil, çünkü devlet daire ve kurumları hizmet verebilmekten aciz bir yapı içindedir, buralarda liyakat kalmamıştır, yönetim kadroları yetersizdir. Ya partizanlık? Maalesef hemen her alanda partizanlık var ve bu durum ülkeyi çürümeye götürüyor, istihdamdan tutun da en doğal vatandaşlık hakkına kadar hemen her alana partizanlık bulaşmıştır. Bazı yerlerden pis kokular gelmektedir ama oraları da korunmakta, üzerlerindeki örtünün kaldırılması engellenmektedir. Devlet nezdinde hak, adalet, eşitlik, işe uygunluk kaideleri hep göz ardı edilmekte, hatta ezilmekte, görmezlikten gelinmektedir. Bir de çok konuşulan konu var gündemden düşmeyen, “hayatın çok pahalı olması”, “her gün her şeyin fiyatının artması” ve bunun halkı yoksullaştırması… Bunun için bir şey yapan var mı? Hayır, “Ne yapalım döviz krizi var o da bizden kaynaklanmıyor” demek, kolaycılığa kaçmaktır, vardır yapılacak birçok şey ama bunun için niyet ve yetenek lazım. Onu görebiliyor muyuz? Tabii ki hayır. Daha sıralanacak çok şey var ama biz burada keselim, yukarıda yazdıklarım bile ne kadar kalitesiz ve eziyet dolu bir yaşamımız olduğunu gösteriyor. Biliyor musunuz, dar gelirliler için yaşam gerçekten çekilmez durumda ama bu kadar sorun içinde paranız olsa bile bir yere kadar rahat olabiliyorsunuz, kalitesizlik her kesimi aşağıya çekiyor aslında, öyle olmadığı sanılsa da…