Bazen siyasiler seçim dönemlerinde “sosyal devletten”, “sosyal devlet olmaktan” söz ederler.

  Bazen sivil toplum örgütü temsilcileri, bazen de köşe yazarları, televizyonlarda yorumcular, ülkemizin de “sosyal devlet anlayışını” benimsemesi gerektiğini söylerler.

  Bakımevlerinde yaşlıların yaşadığı sorunlardan söz edilirken, fakirlikten perişan olan insanların çöplerden bir şeyler topladığına rastlarken, çaresizlikten bebeği için mama, süt, bez çalan annenin haberini okurken KKTC’nin sosyal devlet olamadığından söz edilir.

   Aynen Yenierenköy’de elektriği olmayan bir konteyner evde yaşayan ve ıslanmasın diye içeriye alınan jeneratör nedeniyle zehirlenerek hayatını kaybeden iki kardeşin durumunu konuşurken de ortada bir devlet olmadığı üzerinde duruldu.

   Evet ortada vatandaşı için özen gösteren, vatandaşının refahını birinci sırada gören bir devlet yok.

    Böyle olmadığı zaten defalarca kanıtlandı…

    Devlet olmak, “devletiz” demekle olmuyor, her bir ferdi o devlet için önemli olmalıdır.

    Her bir bireyin mağduriyeti, çaresizliği devlet için önem taşımalıdır.

    Bir bakanlığımızın adında “Sosyal Güvenlik” yazmaktadır ama sosyal güvenlik adına gerçek anlamda görevini yaptığı söylenemez.

   Yenierenköy’de elektriği olmayan konteyner evde yaşayan iki gariban vatandaşın bu şekilde hayatını kaybetmesi de bir devlet ayıbıdır.

   Bu yüzyılda iki vatandaşımız elektriksiz eve jeneratör koyup, çıkardığı gazdan ölüyorsa, kimse bu konuda sorunluluk kabul etmeyecek mi?

    Etmezler, kimse sorunluluk kabul etmez…

    Hatırlayın, iki yıl önce Sınırüstü Halk Vakfı Yaşlı Bakım Evi’nde yaşanan skandaldan sonra yapılan konuşmalara baktığınızda artık tüm bakımevlerinin en iyi koşullara kavuşturulacağını sanırdınız.

    Öyle olmadı, hiçbir şey daha iyi olmadı, üstelik iki yıl sonra benzer şeyler Kalkanlı Yaşam Evi’nde yaşandı.

    Olmuyor, devlet ne şiddet görmüş kadının ne istismara uğramış çocuğun ne perişan edilmiş yaşlının ne kimsesizlerin ne dar gelirli insanların yanındadır… Olmadı olamıyor…

    Bu ülke sosyal devlet anlayışını benimseyemez, o nedenle sıkça “sosyal devlet olmalıyız” falan demeyin.

    Bir sosyal devlet olmanın ilk önemli ayağı fırsat eşitliğidir.

    KKTC’de hiçbir zaman fırsat eşitliği olmadı, hele son dört yıldır partizanca icraatlar, partizanca istihdamlar hiç hız kesmedi.

   Devlet kadrolarına fırsat eşitliğiyle değil de partizanca istihdam yapanlardan sosyal devlet anlayışını nasıl beklersiniz?

   Devlet, vatandaşının ekonomik ve sosyal haklarını iyileştirirse, sosyal devlet olabilir ama bu ülkeye bakın…

   Vatandaşlar “hayatı ucuzlatın” diyor ama yöneticiler bunu başaramıyor, tam tersine devlet eliyle pahalılık yaratılıyor.

    Bu ülkede üç yılı aşkın süredir ilaç bulunamıyor, kronik hastalığı olan kişiler, ölümle burun buruna getiriliyor, “reçete yolsuzluğu” denilen bir soruşturmayla sigortalı hastalar mağdur ediliyor.

   Devlet hastanelerinden de devlet okullarından da yeterince hizmet alınamıyor.

   Devletin vermesi gereken hiçbir hizmet tamam değil.

   Bakın birçok bölgede su baskınları oluyor, mağduriyetler yaşanıyor ama bunlardan ders çıkarılmıyor, benzer sorunlar tekrarlanıyor.

   Siz bu ülkede ekonomik ve sosyal bir gelişme görebiliyor musunuz?

  İnsan odaklı bir icraat görmek mümkün mi?

  Yok, insan odaklı, insanı koruyan bir sistem yok; trafik kazalarında ve iş kazalarında insanlar ölürken, artış gösteren ani ölümler korku yaratırken, halk süratle fakirleşirken, gelir adaleti sağlanamazken, vergi adaletsizliği alenen ortadayken, halk devlet olanaklarından faydalanamazken, halkı, gençleri süratle göç ederken sosyal devletten söz etmek mümkün değildir.

   Zaten sosyal devlet olabilmek için bir dizi prensibi yerine getirmek, bunu bir devlet yönetme biçimi olarak kabul etmek gerekir.

   Bunu başarabilmek için daha bin fırın ekmek isteriz.

   Partizanlığın, yolsuzluğun, rüşvetin, haksızlıkların, adaletsizliğin ve liyakatsizliğin konuşulduğu yerde bırakın sosyal devleti, vasat bir devletten söz etmek bile mümkün değil.