34 yıllık basın çalışanıyım, bu süre içinde onlarca basın emekçisi tanıdım.

    Kimisinin ismini belki de hiç duymadınız, duymanıza da imkân yok, onlar geri planda çok önemli hizmetler veren isimsiz kahramanlardır.

    Bu sektörde daha çok gazeteciler, televizyoncular tanınır, çünkü onlar göz önündedir.

    Ancak ön planda olup da bir şekilde meslekten çekilen, çekilmek zorunda kalan, emekliliğini yaşayanlar da unutuluyor maalesef.

     Bu hep böyledir, kötü bir kural sanki, göz önünde olmayanı, kendine ihtiyacımız kalmayanı unutuyoruz. Hem de geçmişte çok hizmetleri olsa da…

     İnsanları unutuyoruz ve ölünce hatırlıyoruz, anılarımız içinde yer alışı nedeniyle bazen hoş bazen acı bir gülümseme beliriyor yüzümüzde ya da birkaç damla gözyaşı…

    O nedenle hayattayken her meslekten emekçileri unutmamamız, hatırlamamız, onurlandırmamız gerekir.

    Yapamıyoruz, işe dalıyoruz, memleket meseleleri, işimiz ya da ailemiz içindeki sıkıntılar, stresler, hep bir yerlere yetişme telaşı, gidenlerin yerini yenilerinin doldurması bize eskileri unutturuyor.

    Gazetelerde bir haber vardı geçen gün; “Gazeteci Güneş Bilecen Özdevrim hayatını kaybetti” diye.

    Güneş Ablam… Güneş Bilecen Özdevrim ya da Münibe Bilecen… Onu da kaybettik…

    O da bir basın emekçisiydi, kriminal olaylar muhabiri olarak tanınırdı…

    Kıbrıs Gazetesi’nde uzun süre birlikte çalıştık, mesai arkadaşından daha çok bir abla, hatta bir anne gibi davranırdı bizim gibi kendinden küçüklere…

    Yeri gelir saçımıza, yeri gelir kıyafetimize karışırdı, bir şey satın almak istediğinizde mutlaka tavsiyesi, önerebileceği tanıdığı birisi vardı, “hemen gidip alalım” ya da “ben sana alırım” derdi.

     İş yerinde bir organizasyon varsa mutlaka Güneş Abla içinde olurdu, gönüllü görev üstlenirdi.

     Bir elinde kahvesi, diğer elinde sigarasıyla kazındı kafama, öyle hayal ediyorum onu.

     Tabii çok konuşmasıyla da… Güneş Abla’yla “Haluk Abi gibi az konuşan, sessiz, sakin bir adam, senin gibi dili hiç susmayan, çok konuşan birisiyle nasıl geçinir?” diye dalga geçerdik. Bir gün Güneş Abla geldi; “Aha söyle söyle gözünüz tuttu, en sonunda başardınız, boşanıyoruz” demiş biz de çok üzülmüştük…

     Güneş Abla, kriminal olayları takip ediyordu daha çok ama her türlü haberi yapardı, cesaretliydi, girişkendi, gözü karaydı.

     Ambulans şoförleri, hemşireler, hekimler, polisler, itfaiyeciler kaynaklarıydı, onlara gözü gibi bakardı. Tümünün yaş günlerini ve diğer özel günlerini bilirdi, o günlerde onlara hediyeler alırdı.

     Sıkça onları ziyaret ederdi, arkadaşlık kurardı, onların da sorunlarını dinler, yardımcı olurdu.

     Parası yetmediğinde muhasebeden ödenek çıkarır, kaynaklarına yemek verir, küçük hediyeler alırdı, en fazla da çiçek hediye ederdi…

     Onunla dalga geçerdik, “Rüşvet veriyorsun” diye, çok kızardı, “Rüşvet değil bu, küçük hediyelerle birlikte sevgimi veriyorum, esas etkili olan sevgim, arkadaşlığımdır” derdi.

     Gerçekten de öyleydi, tüm kaynaklarıyla aile gibiydi, sırf onların yanına gitmek, onlarla ilgilenmek için özel izin bile alırdı. Tabii ki önemli bazı haberleri bu sayede herkesten önce duyardı.

     Çok geç saatte meydana gelen bir olayı yalnızca o haber yaptığı için rahmetli genel yayın yönetmenimiz Mehmet Ali Akpınar, Güneş Bilecen’i ödüllendirmişti.

     Güneş Ablam, haberi manşette yer aldığında, keyifle sigarasını yakar, elindeki gazeteye gururla bakardı, o gün ondan mutlusu olmazdı.

     Güneş Abla’nın bir haberiyle ilgili komik bir durum da ortaya çıkmıştı.

     Bir haber yazmıştı, o haberde geçen kişi erkekti ama o kişinin ismi genelde kadınlara verilen bir isimdi. Şimdi o ismi unuttum ama o güne kadar hiçbir erkeğe böyle bir kadın ismi verildiğini hiç duymamıştım.

     Güneş Abla, haberin hiçbir yerine söz konusu kişinin erkek olduğunu yazmamıştı.

     O haberi editör arkadaşımız Dilek Çetereisi redakte etmişti, hiçbir yerinde erkek yazmadığı için de haberi kadın üzerine kurgulamış ve üst başlık da dahil, haberin birçok yerine kadın yazmıştı.

     Gece editörleri de durumu fark etmeyince, ertesi gün haber, kadından bahsettiği halde sakallı, bıyıklı bir adam fotoğrafıyla çıkmıştı. Hem de kocaman bir fotoğrafla… Biz diğer muhabirler, çok gülmüştük bu duruma ama biraz krize dönüşmüştü bu durum. Hem Dilek Çeteresi hem de Güneş Abla sinir krizleri geçirmişti. Sonraları bu olayı hep anlatır gülerdik…  

    Bir keresinde de işyerine ansızın hastalanmıştım, Güneş Ablam beni arabasına koyup devlet hastanesine götürmüş, yatırmış, tüm doktorları da başıma toplamıştı. Malum hekimler, hemşireler onun dostlarıydı, normaldi bu durum… Bu iyiliğini de hiç unutmadım, hep teşekkür ettim, gönül borçlu kaldım…

    Sonra beyin kanaması geçirdi, mesleği bıraktı, yıllarca da bu beyin kanamasının etkilerini taşıdı, eve kapanmak zorunda kaldı, sosyal medyadan paylaşımlar yaptı, sonra onlar da azaldı ve geçen gün hayata veda ettiğini duyduk…

     İlk olarak kötü haberi gazeteci arkadaşımız Senem Gök’ten öğrendik… Senem Gök, Güneş Abla’ya hep Münibe derdi, en güzel de o söylerdi Münibe kelimesini, bol bol şakalaşırlardı. Güneş Abla, sağlık sorunlarıyla uğraşırken onu en çok arayan, soran, konuşan, bize de sıkça bilgi veren Senem’di… “En vefalımız” diyebilirim yani…

    Güneş Ablam renkli bir kişilikti, çok şey paylaştık, çok güzel günler geçirdik… Eşi Haluk Abiyi de onun sayesinde tanıdık sevdik, çok güzel sohbetler ettik, çok güzel anılar dinledik Haluk Abimizden de…

    Bu basın dünyasından bir Güneş Bilecen Özdevrim geçti ya da Münibe Bilecen… Belki unuttu birçok kişi ama biz arkadaşları hiç unutmayacağız. Nur içinde yat Güneş Ablam…

gümesbilecen